NURCAN GÖKDEMİR - [email protected]

Türkiye’de polisin uyguladığı şiddetin cezasız kalması, bunun yeni şiddet olaylarına yol açıp açmadığı ve cezasızlığı ortadan kaldırmak için yapılması gerekenleri Ankara Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi Müdürü ve SBF öğretim üyelerinden Doç.Dr. Kerem Altıparmak’la konuştuk.

>>Cezasızlık kavramını, doktrindeki yeri ve Türkiye’deki uygulamalar açısından değerlendirir misiniz

Cezasızlık kavramı uluslararası hukukta ceza hukuku yaptırımına tabi tutulması gereken davranışların hukuki veya fiili nedenlerle cezasız kalmasını açıklamak için kullanılan bir kavram. İnsan hakları hukuku açısından baktığınızda da özel tip bir insan hakları ihlalini ifade ediyor. Şöyle ki; her insan hakları ihlalini gidermek için ceza hukukunu devreye sokmak gerekmez ama ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin giderimi için ceza yaptırımı zorunluluktur. Bu tür ihlallerde devlet sadece tazminat ödeyerek veya disiplin cezası vererek sorumluluktan kurtulamaz. İşkence, kayıplar, yargısız infazlar ve diğer yaşam hakkı ihlalleri, kölelik yasağının ihlali devletin sorumluları bulmak için etkili bir soruşturma yürütmesini, sorumlularını bu araştırma sonucunda tespit etmesi halinde işledikleri suçla orantılı bir şeklide cezalandırmasını gerektirir.

>>Türkiye’de polisten yönelen şiddetin cezasız kalmasının hak ihlallerinin yaygınlaşması ve halktaki adalet duygusunun zedelenmesi açısından sonuçlarını nasıl görmek gerek?

Cezasızlığın bir geçmişe bir de geleceğe bakan yönleri var. Geçmişe bakan yönü doğrudan mağdurları etkiler. Polis şiddetiyle ölen kişinin yakınları kapı kapı dolaşır ama taleplerine karşılık bulamazlar. Bunun toplumun adalet duygusunu örselediği de kesindir. Ama cezasızlığın yaygın olduğu toplumlarda bir de geleceğe yönelik sonucu vardır. Ağır ve ciddi insan hakları ihlallerinin cezasız kaldığını bilen kolluk elini hafif tutmaz. Hatta merhametli davranırsa idari yaptırımlarla karşılaşacağını bilerek yeni vakalarda yeni ağır ihlalleri gerçekleştirmekten çekinmez. İnsan hakları ihlallerini gidermesi gereken devlet hem geçmişteki ihlali ortadan kaldırmak yükümlülüğü altındadır hem de benzer ihlallerin tekrar etmesini engillemekle yükümlüdür. Ancak cezalandırmadığınız vakalar gelecekte başka ihlallerin de önünü açarlar.

KÖTÜLÜKLERİ YENİ DEĞİL

>>Cezasızlıkla mücadele açısından kamuya ve insan hakları örgütlerine düşen görevler için ne söylenebilir?

İnsan hakları örgütleri yıllardır çok emek harcadı. Özellikle İnsan Hakları Derneği birçok ağır insan hakları ihlalinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmasında önemli rol oynadı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı özellikle işkence vakalarında alternatif tıbbi rapor sunarak, başvurucuların iddialarını kanıtlaması yönünde önemli katkı sundu. Ancak, kazanılan davalar Türkiye’de infaz edilmiyor. AİHM tarafından cezasızlık açısından verilmiş yüzlerce karar var. Bazılarının faillerini kararlarda açıkça görebiliyorsunuz. Ancak bu davalarda adı belli olan kişiler bile yargılanıp cezalandırılmış değil. Yıllardır bu konudaki taleplerin sesi cılız kaldı. Burada “Son bir iki yıla kadar hükümetin insan hakları performansı iyiydi ama şimdi kötü oldu” ifadesi doğru değil. Hükümet bu ihlallerin sorumlularını soruşturup, yargılanmasını sağlayacak hiçbir adım atmadı. Kamu ve hak örgütlerine düşen görev, eğer mümkünse uluslararası yargı önünde teyit edilmiş cezasızlık politikasının üstüne gitmeli ve sorgulamalı.

SORUNUN KÖKENİ SİYASİ

>>Türkiye’de sayısız örneğine tanık olunan cezasızlık örneklerinden hareketle nasıl bir sistem önerilebilir

Türkiye’de cezasızlık sistemik bir sorundur ama bu salt teknik bir sorun olduğu anlamına gelmiyor. Sorunun kökeni siyasidir. Siyasi olarak bu yönde bir irade olmadığı sürece getirilecek sistem ve yöntemler nafiledir. Bakın Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu AB ve diğer uluslararası örgütlerin desteğiyle kuruldu. Türkiye’nin hak mücadelesine hiçbir katkıları olmadı. Ama Sema Pişkinsüt o iradeyi gösterdiği için tek başına Türkiye’de onlarca işkence vakasının açığa çıkmasına vesile oldu. Bu nedenle öncelikli olarak siyasi iradenin bu yönde olması gerekir.

Teknik olarak yapılacak şeylerin başında ise ciddi insan hakları ihlallerini araştıracak bağımsız ve tarafsız bir kolluk teşkilatının kurulması geliyor. Türkiye’de insan hakları ihlallerini ortaya çıkaramazsınız. Çünkü bu ihlalleri işleyen kollukla soruşturan kolluk aynı. Savcılar da onlara muhtaç ve bağımlı. Bakın siyasi bir dava olduğunda Türkiye’de önce soruşturma süründürülür. Mecbur kalınıp dava açılırsa da mutlaka iki şey yapılır. Birincisi dava mutlaka çok alakasız bir yere nakledilir. İkincisi, o davayı uzatıp bitirmemek ve mümkünse zamanaşımına düşürüp kapatmak için türlü yollar denenir. Ama söylediğim için tüm bunların önkoşulu siyasi iradedir.

***

Cezasızlık ağı çetrefilli

>>İç Güvenlik Yasası’nın kamu görevlilerini suça teşviki ve cezasız kalmaları açısından olumsuz etkilerinden söz edilebilir mi?

Kolluğun yetkilerini artırarak yeni ihlallerin önünü açan bir paket. O yüzden cezasızlıkla ilgili dolaylı bir etkisi var. Son dönem cezasızlığı güçlendiren kurallar MİT Yasası’na ve İnternet Yasası’na getirildi. Buna göre MİT müsteşarı, çalışanları ve aynı şekilde TİB Başkanı ve çalışanları hakkında soruşturma ancak izinle yürütülebilecek. Hukuk devletinin altını oyan bu düzenlemeler, ilgili kurumların çalışanlarını siyasi mercilere de daha bağımlı hale getirdi. Bir suç işlerlerse soruşturmaları izne tabi olacak. Bu bir yandan izin verilmediğinde adaletin gerçekleşmesini engelleyecek bir yandan da yeni suçların işlenmesini mümkün kılacak. Bir de tabii mevcut yasaların olabildiğine esnek yorumlanma halleri var.

***

Devlet suçunu örtmek için yapar

>>Kamudan yurttaşına yönelen ve cezasızlıkla karşılanması gerektiği savunulabilecek hak ihlallerinden söz edilebilir mi?

Cezasızlık esasen kamu ajanlarının işledikleri suçların cezasız kalmasını göstermek için kullanılan bir ifadedir. Çünkü çoğunlukla kasıtlı olarak, ağır insan hakları ihlallerinin örtbas edilmesi için çeşitli engeller çıkarılmasıyla ortaya çıkar. Bu da genellikle kasıtlı yapılır. Yani Devlet suçunu örtmek için kasıtlı şekilde soruşturma yürütmez veya sonuca ulaştırmaz. Bununla birlikte, devlet politikasını özel kişilerin yürüttüğü bazı durumlarda da cezasızlık kavramından bahsedilebilir. Örneğin devletin hoşgörüsü veya onayıyla hareket eden paramiliter grupların saldırılarında durum budur. Ya da ev içi şiddetin sistemik olarak hoş görüldüğü toplumlarda, kadına ve çocuğa şiddet uygulayan kişilerin cezasız bırakılması bu kapsamda değerlendirilebilir.

Kaynak: Birgun.net