Yargı üstündeki örtünün ucundan aralanmış olması “ Paralel Devlet-Devlet İçinde Çete” söylemleri hukuksuzluğun, adil yargılama hakkının, masumiyet karinesinin velhasıl hukukun bilinçli olarak nasıl katledildiğini, güdümlenmiş yargının sahipsiz ve çaresizliğini ortaya seriverdi.
11 yıldır güç gösterisi yapmasına karşın bu gücü bilinçli olarak paralel yapı ile paylaşan iktidar şimdi aynı güçten yakınıyor. Komplo teorilerinin ardına sığınarak yeniden “mağdur”u oynamaya çalışsa da meşru iktidarı ve onun erklerini Anayasaya aykırı biçimde paylaşmanın bedelini fırtına olarak biçiyor.
Bir dönem Ergenokon-Balyoz-Sarıkız-Poyrazköy gibi adlarla hukuk tarihimizde emsali görülmemiş bir yargılamanın savcılığını yapan iktidar bu gün aynı yargının yolsuzluk soruşturmasına muhatap olduğu anda beslediği ve büyüttüğü kendi yargısını tu kaka ilan ediyor. “ Bunlar Türk Ordusuna kumpas kurmuştur, yeniden yargılama yapılabilir “ derken yolsuzluk soruşturması nedeniyle “ Bakanlarımı ve yakınlarımı soruşturan bu yargı mutlak değişmelidir “ diyerek 17 Aralığı unutturmak üstünü örtmek, beceremediği takdirde de soruşturmayı ve koğuşturmayı yeniden kendisinin tayin edeceği sadık adamlarına tevdi etmek istiyor.
Diğer yandan gerek TBB Başkanı gerekse bu davalarda yıllardır savunmanlık görevini sürdüren birçok meslektaşımız, akademisyenler ve aydın da 17 Aralığı bir fırsat bilerek ülkenin hukuk ayıplarından kurtulması için çare arıyor.
Öncelikle özel yetkili mahkemelerin tabi olduğu usul hükümlerinin düşman ceza hukukuna benzeyişi, savunma hakkının kısıtlanması, soruşturmalarda sanık haklarının ağır ve açık ihlali, tutukluluğa ilişkin süreler, tutukluluğun infaza dönüştürülmesi, gizli tanık kullanılması gibi çağdışı yöntemle yapılan yargılamalar, yargıçların bu mahkemelere atanması ve görevden alınış usulleri bu mahkemelerin bağımsız olamayacağının ve olağanüstü döneme özgü bu mahkemelerin siyasal ve ideolojik mahkemeler olduğunu ve bir an evvel kurtulunması inancını da güçlendirmiştir.
Özel yetkili mahkemelerden kurtulmak yetmediği gibi özel yargılamaların yaptığı tahribatı onarmak, binlerce mağdurun haklarını iade etmek ve Yargı bağımsızlığını her şeyiyle tesis ederek yargıya güveni tekrar kazandırmak Hukukun Üstünlüğünü yeniden tesis etmek hukukçuların temel amaçlardan biri olmalıdır.
Bu bağlamda Sayın TBB Başkanı Metin Feyzioğlu önerilerini kamu oyu ile paylaşmıştır. Sayın Başkan Özel Yetkili Mahkemelerin varlığının dayanağı olan 6352 sayılı yasanın geçici 2. Maddesinin kaldırılarak bu mahkemelerin tamamen sonlandırılması ve bakmakta oldukları davaların olağan mahkemelere devrini,
Özel Yetkili Mahkemelerin karara bağladığı ancak Yargıtay incelemesinde bekleyen ( Ergenekon-Şike v.b.) davaların hiçbir inceleme yapılmaksızın Yargıtay’ca bozulacağına ilişkin bir düzenleme yapılmasını,
Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen balyoz gibi davalar için de yapılacak yeni bir düzenleme ile Yeniden yargılama yolunun açılmasını önererek TMK 10 Maddeye göre kurulan mahkemelerin kaldırılmasını önermektedir.
Sayın Sabih Kanadoğlu ise TBB Başkanının aksine CMK 308 Maddesinde öngörülen Yargıtay C.Başsavcısının itiraz yetkisini önermekte ve ayrıca 309 ve 310 Maddelerde işaret edilen Kanun yararına bozmayı sorunun çözümü için etkili yol olarak işaret etmektedir.
Bu arada CMK 311 de öngörülen yargılamanın iadesi de kesinleşen davalar için bir alternatif olarak akademisyenlerce işaret edilmektedir. Sayın İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ise TBB önerilerinin hükümete prim verme anlamını taşıdığını, hükümetin hukuksuzluğun ve yolsuzluğun hesabını vermesi gerektiğini ifade etmekte ise de özel mahkemelerce verilmiş bulunan kesinleşen veya Yargıtay aşamasında olan davalar için yakın zamana ilişkin pratik bir çözüm önermemektedir.
Öncelikle ülkenin bu olağanüstü mahkemelerden kurtulması ve hukuksuzluğun açtığı derin yaraların sarılması, tartışılmaz bir ortak kabuldür.Dolayısıyla hukuksal sınırları içinde kalmak koşuluyla önerilen çözüm önerilerinin tartışılması gerekmektedir.
Tartışmanın özü Özel Yetkili Mahkemelerce verilen ve Yargıtay aşamasından geçerek kesinleşmiş olan ile Yargıtay aşamasında olan malum davaların sonuçlarına yöneliktir.
a-Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen davalar için ( Örneğin balyoz davası) önerilen CMK 308 Maddesinin uygulanması pratikte mümkün görülmemektedir.
Bilindiği üzere CMK 308 Yargıtay Ceza Dairesinin kararına karşı Yargıtay C.Başsavcısına Ceza Genel Kuruluna itiraz yetkisini vermektedir. Keza CMK 310 Madde de C.Başsavcısına Kanun Yararına Başvurma yetkisini de vermekte ise de Y.C. Başsavcısı Balyoz Kararının onanmasını talep etmiş olup pratikte onama talep eden kurumun itiraz edeceğini beklemek gerçekçi değildir.
b-Yargılamanın iadesi ise bir başka öneri olup CMK 311 de Yenileme nedenleri ayrıntılı olarak sayılmıştır. Yeni delil, yeni tanık, bilirkişi raporunun sahteliği gibi,
6352 Sayılı Yasanın geçici 2 maddesi yürürlükte kaldığı sürece Yenileme’ye karar verecek olan mahkeme hükmü veren Özel yetkili Mahkeme olmakla ve etkili bir yeni delil sunumu mümkün olmadığı sürece yargılamanın yenilenmesi ihtimale yok gibidir.
c-Hükümlü hale gelenler için “ Objektif yargılama koşullarının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine başvuru” bir başka seçenektir. Ancak başvuruyu takiben Anayasa Mahkemesinin tedbir kararı vermemesi halinde infaz durmayacaktır.
d-Kesinleşen yargı kararının yasa ile ortadan kaldırılması ise hukuk tekniği açısından son derece tehlikeli olup Yargı kararının Yasa ile ortadan kaldırılması kuvvetler ayrılığının ve hukuk devletinin açık ihlali anlamına gelecektir. Özel Yetkili Mahkemelerce verilen ve kesinleşen kararlarla ilgili yeniden yargılama yolunun açılması tüm davalar için yeniden yargılama yolunun açılması demektir ki bunun sınırlarını tayin etmek olanaksızdır.
Şu anda gerek siyasal iktidar gerekse bir kısım muhalefet Sayın TBB Başkanının girişimlerini zamansız bulmakta ve hükümetin elini güçlendireceği, 17 Aralık soruşturmasını gölgeleyeceği gerekçesiyle eleştirmektedir. Eleştirilerin bir kısmı ise tamamen sistemsel olup sorunun ciddi bir Yargı Reformu ve Yargıda Yenilenme ile çözülebileceğine yöneliktir.
Sorulacak soru şudur. 17 Aralık Yolsuzluk soruşturması ülkede üstü açılan hukuksuzlukların giderimi için bir fırsat mıdır ?
Yıllardır Balyoz - Ergenekon ve benzeri davalarda adil yargılama hakkının ihlal edildiğini savunma haklarının kısıtlandığını, sahte delillerle bir çok insanın haksız yere mahküm edildiği bu yargılamaların tamamen bir dönemin tasfiyesi ve rövanş güdüsüyle sürdürüldüğü aklıselim tüm insanlarımızın ve hukukçuların malumudur. Öyleyse hukuksuzluğa göz yumulamayacağı gibi adalet ertelenemez. TBB Başkanının söylemlerinin 17 Aralık soruşturmasını gölgeleyeceği gibi bir izlenim yaratarak veya bu savla haksızlığa uğramış insanları ceza evlerinin karanlık duvarları arasında unutmanın hukuksal izah edilebilir bir açıklaması olamaz.
17 Aralık soruşturmasının örtülmesi sulandırılması veya yargılama aşamasında Deniz Feneri soruşturmasına benzetilmesi için her türlü yolun deneceği HSYK ile ilgili yapılması düşünülen yasal değişiklikle ortaya konmuştur.
Bu bağlamda sayın TBB Başkanı Feyzioğlu’nun çözüme ilişkin önerilerini tartışmak ve uygulanabilir olanları tesbit etmek gereklidir. 17 Aralık öncesini "sonra konuşuruz, gündem değişmesin" yaklaşımı 'adaletsizliğe ve hukuksuzluğa bir müddet daha tahammül edin' demektir. Bir yandan 17 Aralık Yolsuzluğunun takipçisi olmak diğer yandan da geciktirilemez ve ertelenemez adaleti tecelli ettirmek için her türlü meşru yollar denenmelidir. TBB Başkanının kişiliği üzerinden adeta salt karşı duruş sergilemek amacıyla hukuksal içeriği arkalayarak eleştiri yapanlar bu tartışmanın dışında tutulmalıdır. Uygulanabilir ve hukuki sonuç verecek yöntemler aklıselim ile tartışılmalı, farklı düşüncelere tahammül edilerek tüm Baroların ve hukukçuların alternatif çözüm önerileri sonuna kadar dinlenmeli ve en doğru çözüme ulaşılmalıdır.
Kanımca kesinleşen davalar için yargılamanın yenilenmesi yolu da dahil olmak üzere Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru ve AHİM yolu ısrarla sürdürülmelidir. Kesinleşen davalar için yasal düzenleme seçeneği asla sağlıklı hukuksal bir çözüm değildir.
Derdest davalar için Alternatif öneriler ortaya konurken hukuk içinde kalmaya özen göstermelidir.
Elbette Türkiye’de yargı hastadır. Siyasallaşmıştır. Yansız değildir. Bağımsız değildir. Çağdaş anlamda sistemin işlerlik kazanması bu günkü koşullarda olanaksızdır. Ancak bir kez daha anımsamakta yarar vardır ki haksızlığa uğrayan insanların beklemeye tahammülü kalmamıştır. Adalet geciktikçe kanayan yara daha da açılmaktadır. Bu nedenledir ki adalet için iyiniyetle çaba sarf eden her hukukçunun ve siyasetçinin önerileri mutlaka ciddiyetle dinlenerek tartışılmalıdır.
TBB Avukatların örgütlü gücüdür. Yargısal süreci birebir yaşayan meslektaşlarımızın ön yargıdan ve kişisel nedenlerden arınarak haksızlığa uğramış insanlar için hukuksal çözüm üreteceklerine inancımız tamdır. Sorunu iç kavga görüntüsü ve karşı duruş sergileyerek tartışma zamanı değildir.
Doğruyu yakalamak tartışma ve konuşmakla mümkündür. Eleştirel yaklaşım diyalektiğin özüdür ancak alternatif önerileri ile anlam kazanır.
Av.Ferit Atalay
Bolu Barosu Başkanı