İSTANBUL - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında geçen bir telefon görüşmesi önceki gün sosyal medyada paylaşılmıştı. Sadullah Ergin, GDO’lu tapelerle ilgiliyorum yapmam diyerek açıklama yapmaktan kaçınmıştı. Başbakan Erdoğan ise bugün yaptığı açıklamada yapılan telefon görüşmesinin içeriğini doğruladı. Görüşmelerin içeriğinin doğrulanmasına ise hukukçular tepki gösterdi. Demokrat Yargı Başkanı Hakim Orhan Gazi Ertekin, görüşmenin doğrudan yargıya müdahale olduğunu söylüyor. Emekli Ağır Ceza Savcısı Mete Göktürk ise kayıtları dinlemediğini belirterek, “Başbakan davalarla ilgili bilgi alabilir. Ama 2 bin atama ve ‘Alevi hakim’ ifadeleri ahlaki değil” diyor. Avukat Turgut Kazan ise söz konusu görüşmenin Türkiye ’de hukukun bittiğini gösterdiğini ifade ederek, Başbakan ve Adalet Bakanı tarafından Aydın Doğan’a kumpas kurulduğunu söylüyor.

“Yargıya müdahaleyi tartışmak bile problem” 
Orhan Gazi Ertekin (Demokrat Yargı Eşbaşkanı): 
“Yargıya müdahale olup olmadığını tartışmanın kendisi bile problem. Çok açık ve net bir biçimde yargıya müdahaleden çok kendisini yargının yerine yerleştiren, yargıyla olan mesafesini daha estetik daha zarif kurma derdinde dahi olmayan, Türk siyasi tarihinin yargı karşısındaki en açık sözlü siyasi aktörü ve lideri görünümünde. Bugüne kadarkiler bu meselede daha estetik, daha şık yöntemler bulmaya çalışırken, kendi çıkarlarını yargıya taşımak için daha olağan daha kabul edilebilir daha makul yöntemler bulmaya çalışırken son tapelerden de anlıyoruz ki Başbakan Erdoğan’ın buna ilişkin ne estetik duygusu var, ne biçimsel meşruiyete dair bir algısı var. Bütün memleketin kendisine emanet edilmiş olduğunu, altyazılardan tutun da Aydın Doğan’a dair davaya kadar her şeye doğrudan kendisinin müdahil olması gerektiğine dair algısı var. Bunda iki şey var. Bir; olağanüstü güç tutkusunu görüyoruz. Aristo güç ve zenginlik peşinde olanlara Tiranlık diyordu. İkincisi; Bu olağanüstü güç tutkusunu taşıyacak herhangi bir kadrosunun, örgütünün olmadığını görüyoruz. İki çelişik şeyle karşı karşıyayız. Her şeye hakim olmaya çalışıyor ama her şeye kendisi hakim olmaya çalıştıkça da gülünçleşiyor. Dolayısıyla bütün bağlantıları kendisi kuruyor, alt yazılara bile kendisi müdahale ediyor. Aydın Doğan üzerindeki bir davaya bile kendisi müdahil oluyor. Ve bir yandan her şeye müdahil olmak isteyen, diğer yandan da bu süreç içerisinde kan ter içerisinde kalan giderek gülünçleşen bir siyasi figür ile karşı karşıyayız. Bu herhalde Türkiye’nin istisnalarından birisidir. Hiç böyle siyasi bir üslup ve liderlik mizacıyla karşı karşıya kalmamıştık. Bu durum yenidir ve maalesef Erdoğan’ın siyasi liderliğini bir yandan trajik bir noktaya taşıyor, bir yandan da bir drama dönüştürecek kadar tehlikeli.”


“Alevi hakim’ ifadesi ahlaki değil” 
Emekli Ağır Ceza Savcısı Mete Göktürk: 
“Davayla bilgi almasında suç teşkil eden bir şey yok. Bunda bir terslik yok. Başka davalarla ilgili bilgi alabilir. Ama ondan sonraki konuşmalarının ahlaki tarafı yok. ‘Alevi hakim’, 2 bin avukat konuları suç teşkil etmese bile en azından siyasi ve ahlaki açıdan pek doğru bir şey değil. Şunu yapacaksın gibi bir kesin talimat olmadığı için yargıya diğerleri gibi bir müdahale değil.”

“Yargı bitmiştir” 
Turgut Kazan (Avukat): 
“Bu Türkiye’de yargının bittiğini gösterir. Bir kere bu Başbakanın kızdığı medyayı falanca köşe yazarının işten atılması aşamasını geçtiğini, o medyayı öldürmek için gözü kara bir biçimde her şeyi yapmaya karar verdiğini gösterir. Korkunç bir şeydir. Demokrasi ile bağdaşmaz. Asıl önemlisi yok etmek için Adalet Bakanı ile kumpas kurması ve Adalet Bakanı’nın bu kumpasa katılması ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nu arkadaşları sayması. Biz bunu referandumdan sonra söylüyorduk. HSYK’nın ne olduğunu, nasıl oluştuğunu ve o HSYK’nın da Yargıtay’ı nasıl oluşturduğunu söylüyorduk. Bana göre referandumdan sonra Yargıtay’a atanıp seçilip ceza dairelerinde görev alan üyelerinin, eğer kendilerini yargıç sayıyorlarsa derhal istifa etmeleri gerekir. Çünkü Adalet Bakanı onları bu sorunu çözecek “arkadaşları” olarak görüyor.

Zaten Başbakan ile Adalet Bakanı arasında yapılan konuşmadan belirlemelerin bu amaçla yapıldığını görüyoruz. Başbakan ile görüşmesi Yargıtay’ın, Yargıtay olmaktan çıktığının açık bir ispatıdır. Yargıtay özel yetkili mahkemelerden daha tehlikeli bir yapıdır. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre bir hâkimin sübjektif olarak bağımsız ve tarafsız olması yetmez. Yargıtay’da bulunanların önüne gelen dosyalarda şahsen kendi vicdanlarında sübjektif olarak tarafsız ve bağımsız olacaklarına inanmıyorum ama AİHM diyor ki, “öyle bile olsalar o yetmez” diyor. Yani kamuoyu gözünde ve yargılanan gözünde eğer siz Başbakan ve Adalet Bakanı’nın konuşmasıyla onların ‘arkadaşı’ olarak özel olarak seçildiğiniz anlaşılıyorsa orada hiç adalet denen şey olmaz. Bu adamlar gerçekten hakim de olsalar kamuoyu için bir şey ifade etmez. Verilecek kararlar artık bir mahkeme kararı olarak kabul edilemez. Vicdanlarında tarafsız ve bağımsız görmeleri yetmez, kamuoyunun da onları öyle görmesi gerekir. Madem Başbakan ve Adalet Bakanı onları arkadaşları saymıştır, “Orada çözeriz” diye Adalet Bakanı söz kullanmıştır, bu iş bitmiştir. Onlar artık hakim değillerdir. İstifa etmeleri gerekir.”