Son yıllarda özellikle medya ve siyasette "demokrasi" kavramı bir fetiş halini aldı. Bütün "güzellikler" demokrasi ile, bütün "melanetler" anti-demokrasi ile açıklanmaya başlandı. Türkiye'de "aydın" olmak "demokrat" olmak biçiminde algılandı. Demokrasiye bir dokunulmazlık zırhı geçirildi, en küçük eleştri, yapanın suratında patladı. Özetle demokrasi, alternatifsiz bir yönetim biçimi, insanlığın neredeyse en yüce değeri ilan edildi.

Melanetten kastettiğim şu:

Bir yerde bir kitap mı yasaklandı, yasaklayanlar "demokrasiyi içlerine sindirememek"le suçlandı.

Bir yerde bir protesto ceberut bir yöntemle mi bastırıldı, buna sebep olanlar "Nerede sizin demokratlığınız?" sorusuna muhatap tutuldu.

 

Dershane tartışmalarında neredeyse bir slogan haline gelen bir tespit vardı ki çok doğruydu.

O tespit şuydu:

"Dershaneler sebep değil bir sonuçtur."

Kötü eğitim sisteminin tabii bir sonucu olarak dershaneler vardı. Önce dershaneleri doğuran sebepler ortadan kaldırılmalıydı ki dershaneler kendiliğinden kapansın.

 

İşte demokrasi de bir sonuçtur. Hukukun, insan haklarının, aklın ve vicdanın sonucudur. Bu saydığım dört değer olmazsa demokrasi bir anlam ifade etmez.

 

12 Eylül döneminde yaşanılanlar demokrasiye bir darbe vurulduğu için değil, hukuk, insan hakları ve vicdan rafa kaldırıldığı için yaşanmıştır. Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanılanların yalnızca darbe ile ne alakası var? Orada hukuk yoktu, vicdan yoktu.

Başörtülü kızların üniversitelere alınmaması sadece demokrasi ayıbı değil, aynı zamanda bir insanlık ayıbıydı.

Kitap yasaklamak akla aykırıdır. Silahsız ve saldırısız protesto insanın en tabii hakkıdır. Kitapların yasaklanmaması, protesto gösterilerine ceberut bir yaklaşımla müdahale edilmemesi, kimin hangi kıyafetle üniversiteye gireceğine karışılmaması, cezaevlerinde 299 kişinin işkenceyle öldürülmemesi için demokrasiye gerek yok. Peki neye gerek var?

Hukuka gerek var.

İnsan haklarına gerek var.

Akla gerek var.

Vicdana gerek var.

 

Hükümetin bir süre önce yaptığı gibi sebepleri ortadan kaldırmadan sonucu (yani dershaneleri) ortadan kaldırmaya çalışmasına benzer şekilde maalesef aydınlarımız da demokrasiye giden yolu inşa etmeden demokrasiye ulaşmaya çalışıyor.

Demokrasiye giden yol, hukuktan, insan haklarından, akıldan ve vicdandan geçer.

 

Genel bir kanı vardır:

"Demokrasi, aydınlanmış yurttaş gerektirir."

"Aydınlanmış yurttaş" aklın egemen olduğu bir ülkenin yurttaşıdır.

 

 

Not: Ben de bir demokratım.

Şevket Şahin Özen/ Radikal