CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün gazetelerin genel yayın yönetmenleri ve köşe yazarlarıyla bir öğle yemeğinde bir araya gelerek gündemdeki konular üzerinde ayrıntılı açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu, açıklamaları sırasında “gizli gündemi olduğunu” ileri sürdüğü Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yargıyı ele geçirerek tek parti yönetimi kurmak istediğini söyledi, bu modeli “diktatörlük” olarak nitelendirdi. CHP liderinin açıklamaları sırasında Gülen cemaati hakkında son derece dikkatli, kontrollü bir dil kullanması dikkat çekti. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları özetle şöyle:

AVRUPA’DA OLSA HÜKÜMET DÜŞERDİ

- Demokrasi tehlikede, ayaklarımızın altından kayıyor. 17 Aralık bir yolsuzluk operasyonu ise Başbakan’dan şunu beklerdik, sonuna kadar gidilsin... Kimsenin de söyleyeceği bir şey olmazdı. Ama farklı bir tepki koydu, 27 Mayıs gibi bir darbeden söz etti. Paralel bir devlet olabileceği gibi bir düşüncesi var. Paralel bir devleti kabul edemeyiz. Bu ülkenin savcıları, yargıçları var. Çete var diyorsa, ona ulaşmış bilgileri, delilleri savcıya götürür verir. Kim devletin içinde çete olmasını ister? Haklı olarak aklımıza şu soru geliyor: İki gün önce ‘Ne istediniz de vermedik’ diyordu. Bu noktadan bugünkü çete suçlamasına gelinmesi çelişkilidir.

- Bir darbeden söz ediliyor ama dört bakan gitti, çocuklar hapiste. Ortada gerçekten ciddi bir yolsuzluk olayı var... Böyle bir tabloyu ilk kez görüyorum. Savcının gözetiminde her şey tek tek delillendirilmiş. Bavulu belgeliyor, bavulu açtırıp fotoğrafını çekiyor. Avrupa’da dört bakan istifa etse hükümet düşerdi. Hükümet hiçbir şey yapmasa bile etik olarak parlamentoya gelip güvenoyu isterdi. Ama bunun için demokrasi kültürü lazım.

- Vahim bir sorun, hükümetin yargı kararlarının uygulanmaması için talimat vermesidir. Arama yapılacak, arama talimatı var, polise ‘Oraya gitmeyeceksin’ diye talimat veriliyor. Yargı kararları tartışılabilir ama gereği yapılır. Ben Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin 138’inci maddesi çöktü deseydim, benim uçtuğum eleştirileri yapılırdı. Ama bunu bugün TBMM Başkanı söylüyor. Demokrasi demokrasi olmaktan çıkmıştır.

KENDİ DEVLETİNİ KURMAK İSTİYOR

- HSYK yasa teklifi onun istediği gibi geçerse demokrasiyi unutmamız gerekir. HSYK’da bütün yetkiler bakana veriliyor. Bu ‘Ben istediğimi yaparım’ demektir. Burada iktidar partisine karşı tavır almak demokrasiden yana tavır almaktır. Sendikalara, sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunuyorum, herkesin demokrasi konusunda mücadele etmesi lazım.

- Erdoğan kendi devletini kurmak istiyor. Demokrasinin askıya alındığı, yargının kendi emrinde olduğu, kendi dünya görüşüne uygun bir devlet istiyor. Bu hedefi aslında gizli olmaktan da çıktı zaten. TBMM’ye getirdiği başkanlık önerisinde talep ettiği yetkiler bunu gösteriyordu. Erdoğan tek parti devleti oluşturmak istiyor. Diktatörlüğünü güçlendirmek istiyor, kendi gücüne karşı engel olarak yargıyı gördüğü için değiştirmek istiyor.

HEM PARLAMENTO SEÇSİN, HEM YARGI

- Bizim bu konudaki görüşümüz şöyle: HSYK, savcılar ve hâkimler üst kurulları olmak üzere ikiye bölünsün. Kürsüde savcıyla avukat aynı düzeyde olsun, savcı hâkimin yanında oturmasın. Üyeler ağırlıklı olarak yargı içinden seçimle gelsin. Parlamentodan da üye seçilsin. Yargıçlar kendileri başvursunlar parlamentoya. Parlamentodaki oylama nitelikli oyla olmalı, 367 üzerinde oy olmalı. Böylece uzlaşma olmalı partiler arasında. Kesinlikle liyakat esas olmalı. Başbakan her partinin gücüne göre temsil edileceği bir RTÜK modeli istiyor. Üç turda seçilemezse kura çekilmeli. Barolar Birliği ve üniversitelere de kontenjan verilebilir.

- Cumhurbaşkanı aslında bir çıkış yolu arıyor. HSYK’da yargıç güvenliği, tarafsızlığı nasıl güçlendirilebilir, böyle bir arayışı var. Bu HSYK teklifi parlamentodan aynen geçip önüne gelirse imzalamaması lazım. İmzalarsa samimi olmadığı ortaya çıkar.

- Ben yolsuzluk operasyonunun hükümete karşı kasıtla yapıldığı kanaatinde değilim. Cumhurbaşkanı’na, MASAK’a, savcılara ihbar gidiyor. Savcı önçalışma yapıyor. Suçsuz kişiler hedef alınsaydı, hükümete karşı olurdu ama bunlar suçsuz değil. Dört bakan istifa etti.

PARALEL DEVLET GÜNDEM SAPTIRMA

- Devlette paralel yapıya karşıyız. Paralel yapı varsa hükümet gereğini yapar. Bunu Başbakan söylüyor... Herhalde bu saptanmıştır. Böyle bir olumsuzluğu hukuk içinde çözmek gerekir. Aksi takdirde hukuk dışına çıkmış olursunuz. (Operasyonun arkasında Gülen cemaatinin olduğu görüşleri hakkında) Bu söyleniyor ama ne derece doğru bilmiyoruz. Gülen hareketi ile temasımız olsa bunu söyleriz. Bizim istihbarat örgütlerimiz yok, ekibimiz yok.

- (Cemaat tartışmasına neden girmiyorsunuz?) Bizim muhatabımız siyasi iktidar. Paralel devlet varsa mücadele etmesi gereken hükümettir. Yasal boşluk varsa konuyu Meclis’e getirsinler biz de destek veririz. Biz bu tartışmayı gündemi, olayları saptırma olarak görüyoruz. Hükümetin ortaya attığı komplo teorilerine de itibar etmiyorum. Bunların tamamen bir telaşın eseri, hepsi gülünecek şeyler...Gezi olaylarını da her yere bağladı ama hepsi yanlış çıktı.

CEMAATTEN DAVET GELİRSE GÖRÜŞÜRÜM

KAHVALTIYA GİTTİK

(Cemaate nasıl bakıyorsunuz?) Cemaatle özel bir ilişkimiz yok. Washington’da davet ettiler, kahvaltıya gittik. CHP’yi sordular anlattım. Dünya görüşümüzü anlattım, inançlara saygılı olduğumuzu söyledik. Bir daha davet gelirse yine gideriz. Birbirimizi tanımak zorundayız. Birbirimizi algılarımızla tanıyoruz. Ama yan yana gelip anlamalıyız. (Cemaatin devlet içinde ağırlığı, kadroları var mı) Devletin içinde her görüşten, her inançtan insan vardır. Herkes işini yaparsa bir sorun kalmıyor.

BAŞÖRTÜ GÜVENCESİYİM

(CHP’nin seçimi kazanacağı belediyelerde başörtülü memurları işten çıkaracağı söylentileri hakkında) Hem Mustafa Sarıgül, hem Mansur Yavaş’a da söyledim, bütün belediye çalışanlarının güvencesi benim. Kimsenin işiyle, aşıyla oynanmayacak. Başörtüsü konusunda tavrımızı TBMM’de de gösterdik. Bu yerel seçimde iki başörtülü belediye başkan adayımız var. Kılık kıyafet tartışması içinde olmak istemiyor, bir kadın nasıl giyinmek istiyorsa giyinebilmeli. Bunu mesele yapmak istemiyoruz...

ERGENEKONCU OLDU

Hiç kimsenin deliller üzerinde oynamaması lazım. Balyoz’da, Ergenekon’da bizi Ergenekoncu olmakla suçluyordu. Bugün kendisi ‘Deliller sahte’ diyor. Şimdi bir numaralı Ergenekoncu Erdoğan oldu. Bu kadar, 180 derecelik bir dönüş kimseye nasip olmaz...



ARABAYA BİNMEK DEVLETE MEYDAN OKUMADIR

- Bu yolsuzlukların ana kaynağı Başbakan’ın kendisidir. Yolsuzluklar kendisinin iradesi dışında olsaydı kesinlikle üzerine yürürdü. Bütün telaşının kaynağı da o. Başbakan oğlu üzerinden kendisine ulaşılacağı gibi bir endişe taşıyor. Oğlunun yargıya gidip ifade vermemesi ve babasının arabasına binmesi devlete meydan okumadır.

- Yolsuzluk operasyonunda hakkında fezleke hazırlanan bakanların dosyalarının muhakkak Meclis’e gelmesi lazım. Bu konuda endişemiz var, Adalet Bakanlığı bunları geri gönderirse bu yanlış olur. Bunun mücadelesini vereceğiz.

- TÜRGEV rüşvetin toplandığı yer. Burada garip olan Başbakan’ın oğlunun, ailenin bu vakfın kurucuları arasında olması. Buna nüfuz ticareti deniyor, pozisyonunu kullanarak başkalarına menfaat sağlamış oluyor.

DENİZ FENERİ’Nİ KAPATAN SAVCI DEVREDE

- Duyduğumuza göre Deniz Feneri davasında yolsuzluk dosyasını kapatan savcılardan birini bu soruşturmanın içine sokmak istiyorlar. O savcılardan biri şu an dosyaları inceleyen savcılardan dosyayı istemiş.