twitter.com/travisandtyler

Öncelikle ilk hafta yazımı çok beğenen okurlarımın saldırısına uğramaktan büyük bir mutluluk duyduğumu belirtmek isterim. Berbat yazdığımı iddia eden mi istersin, ben senden daha iyi yazarım diyen mi, beni kızıyla evlendirmek isteyen mi, mahallesine muhtar adayı gösteren mi, Obama’dan bizi bombalamasını mı isteyen, içindeki cini çıkarmamı mı isteyen, kulaklarımı yalayıp ordan aşağılara mı inmek istersin??? Pardon?? Ne biçim şeyler istiyorsun sen benden? Yürü git şurdan!
İnsan yaşlanınca beyin hücreleri ölüyor, gri hücreleri ölüyor sevgili okurlarım. Bu yüzden insanların karakterleri değişiyor. Evet inanılır gibi değil ama yıllarca emek verip, sakinleştirip, varlığınızın en güzel koltuğuna oturttuğunuz karakteriniz size sormadan kalkıp gidiyor, yerine de sizin tanımadığınız biri oturuveriyor. Bu yüzdendir ki gençliğinde ortalığı birbirine katmış babanız, yaşlanınca bir turp gibi sessizce durur salonun bir kenarında, gençliğinde hep bana haksızlık yapılıyor diye ağlayan anneniz de Monte Kristo Kontu’na dönüp, intikam diye adamı salataya bile doğrar yaşlanınca, hiç acımaz ya da tam tersi olur.
Gülüp durma öyle ordan. Yaşlılık zor zenaat. Kimin başına ne geleceği hiç belli olmaz. “Ben böyle olmayacağım” diye annene babana ayıplayarak bakıp hiç böbürlenme bu yüzden. Kendini bir şey sanma, git öp onları. Senin de beynin var, senin de gri hücrelerin ölecek. Kim bilir ne hale geleceksin? Misal benim planım huysuz ve aksi bir ihtiyar olup insanlarla ve hayalleriyle dalga geçmek olacak. Yaşlılığımı Güney’de sakin bir balıkçı kasabasında tatile gelmişlerin tatillerini zehir etmekle geçirmeyi düşünüyorum. Kaçmaya, unutmaya çalıştıkları her şeyi onlara bir bir hatırlatacağım. Resetlenmelerine asla müsaade etmeyeceğim. Kışın da balıkçılarla dalga geçecem. Napim kimse kalmadı kasabada .
Gördüğünüz gibi bugün var, yarın yokuz sevgili okurlarım. Ünlü insan duayeni Cioran’in de demediği gibi, ”Hayat bizi sürükleyen bir nehir, ama nehir benim…” Bunu asla unutmadan, gri hücreleriniz ölmeye başlamadan, kendinizi bilirken iyi bir yaşam sürmeye bakın siz. Her anın değeri var, yapmak istediklerinizi hiç ertelemeyin, hiç atlamayın. Onu yapamazsın, şunu söyleyemezsin diyenlere kulak asmayın. Hayat aslında göründüğü kadar kısa değil ama o kadar uzun da değil. Bu süre size bağlı. Uzun geldiyse, özür dilerim ama korkarak, berbat bir hayat yaşamışsınızdır. Kısa geldiyse de yavaş amk ne bu hırs, 85 yaşına gelmişin hala yaşamak istiyorsun?!! Yaşlılık sektörünü anlamak güç…
Evet, bu haftaki yazımızın da sonuna geldik. Dikkatli okuyucular bu 2 haftada benim ne kadar duygusal bir insan olduğumu anlamıştır. Duygusal olmayı severim. Keşke de Balık Burcu olsaydım daha da duygusal olurdum. Duygusallık gibisi yok. Yaşlanmayı incelediğimiz bu hafta, sizlere yazdığım duygusal, bir o kadar da direnişi taçlandıran görkemli bir şiirle veda ederken, sizin, siz olmanızı engellemeye çalışan herkese ve her şeye direnin, korkmayın diyorum! Netameli günler dileriz…
Şiir
Hepimizi tektipleştirmeye çalışıyorlar sevgilim,
Sen onlara uyma.
Boya saçını mora…
Bizi kıskanıyorlar sevgilim.
Ayrılalım istiyorlar.
Sen onlara uyma,
Asıl dudaklarıma…
Bizi dövecekler sevgilim hem de çok kötü dövecekler.
Sakın korkma,
En çok ben dayak yiyeceğim…
* Başlığın yanındaki şey meme ucu değil hayır. Geçen hafta yazımın başlığında “seks” yazıyor diye cumartesi günü BirGün’ün internet sitesinde en çok okunan haber oldum. Tüm gönül dostlarına çok teşekkürler.