Kılıç, " Bize özgü laiklik demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozdu İnanç alanında derin yaralar açtı” dedi. Kılıç siyasetçilere “nefret söylemini bırakın, barış kültürüne geçin" çağrısı yaparken, "Hangi kutsal değer adına yapılırsa yapılsın hakaret, kin,  nefret ve şiddete çağrı söylemlerini ifade özgürlüğünün koruması altında kabul etmek asla mümkün değildir" uyarısında bulundu.

Kılıç'ın sözleri satırbaşları ile şöyle:

176 BİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DAVASI/_np/5007/19155007.jpg

Türkiye'de 2012 yılı sonunda ifade özgürlüğüne ilişkin derdest davalara bakıldığında 172.723 adet hakaret davasının, 2539 adet terör propagandasına konu olmuş davanın,  406 adet de suç ve suçluyu övme konusunda açılan davalar olmak üzere toplam 176.247 davanın devam ettiği bir gerçektir. Bu davaların sayısına bakıldığında sorumluluğun sadece yargı mensuplarına yüklenmesinin büyük bir insafsızlık olacağını belirtmek isterim.

SİYASETÇİLERE ÇAĞRI: BARIŞ KÜLTÜRÜNE GEÇİN

Yukarıda belirtilen dava sayısı gözetildiğinde açılmış davaların % 98'i hakaret davasıdır. Bunun nedenleri üzerinde durulmalıdır. Siyaset kurumlarının gerilim üzerine kurdukları politik yaklaşımlar, diyalog kültürünü ortadan kaldırmakta, çoğulcu ve hoşgörülü duygular, yerini nefret duygularına ve söylemine bırakmakta böylece, bireyler ve kurumlar sorun çözmek için bir araya gelerek demokrasinin müzakere imkanından mahrum kalmaktadırlar. Toplumda en masum sorunlar bile ideolojik bir bakıştan geçirildikten sonra hemen rejim krizine dönüştürülmekte, derin siyasal ayrışmalar sonunda barış kültüründen uzaklaşılmaktadır.

KİRLİ MİRAS

Nefret söyleminden siyasi rant elde edenler kısa vadede kazanmış görülse de,  uzun dönemde toplumu ayrıştırmanın gelecek kuşaklara bırakılan kirli bir miras olduğunu anlayacaklardır. Hangi kutsal değer adına yapılırsa yapılsın hakaret, kin,  nefret ve şiddete çağrı söylemlerini ifade özgürlüğünün koruması altında  kabul etmek asla mümkün değildir.

YETKİLİLER MAKUL VE ÖLÇÜLÜ OLSUN

Temel hak ve özgürlükler konusunda yaşanan hak ihlallerinin, yetkililerin makul ve ölçülü olamama gibi olumsuzluklarından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Güvenlik ve özgürlükler arasında olması gereken dengenin evrensel ölçülere uydurulamaması, sorunların büyüyerek ötelenmesine neden olmaktadır. Ölçüsüzlük her konuda olumsuzlukları besleyen en büyük kaynaktır.  Ölçüsüzlüklerin sebep olduğu hak ihlalleri, direnme hakkının meşru zeminini oluşturma gibi bir sonucu da beraberinde getirmektedir. Yüzyıllar boyunca insanlığın ortak aklından süzülerek gelen demokratik toplum düzeninin gerekleri esas alındığı takdirde, sorunları çözebilme şansımız oldukça yüksektir.

BİZE ÖZGÜ LAİKLİK DEMOKRASİNİN ORİJİNAL BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZDU 

Geçmişte evrensel anlayışlardan uzaklaşarak bize özgü uygulamalarla geliştirilen laiklik, sosyal devlet anlayışı, devleti kurtarma duyguları demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozarak özellikle düşünce, inanç ve bunları ifade edebilme alanında derin yaralar açmış ve onarılması güç izler bırakmıştır.

SAMİMİ NİYET VAR AMA

Kavramların açık, net ve öngörülebilir olmayışı, keyfi yorumların doğmasına, sahip olunan takdir hakkının kötüye kullanılmasına ve sonuçta mağdur ve mazlum bir kitlenin oluşmasına yol açmıştır. Dün hak ihlaline uğramış mazlumlarla bugün aynı ihlalleri yaşayan insanların kimliklerinin farklı olması bu düşüncemizi değiştiremez. Baskı ve korku temeline dayanan bu yanlış uygulamalar, insanları hayata yansıtamadıkları ancak, iç dünyalarında hapsedilmiş inançlar ve beyinlerinden dışarı çıkaramadıkları düşüncelerle baş başa bırakmıştır. İnsan onuruna yapılmış işkence olarak da nitelenen bu iklimden hızla uzaklaşmak kamu gücünü elinde tutan yasama, yürütme ve yargı organlarının en temel görevidir. Zira ideolojik vesayeti tahkim etmek üzere insan onuru ile oynayanlar tarihin hiçbir döneminde kazanan taraf olmamıştır. İnanç ve düşünceleri ifade konusunda yaşanan olumsuzlukların giderilmesi için, samimi niyetin varlığı ve çözümü konusunda güçlü bir irade sergilemek zorundayız.

YASAMANIN GAYRETLERİ UMUT VERİCİ

Yasama gücünü kullananların gayretleri umut vericidir. İfade özgürlüğüne ilişkin sorunların çözümü konusunda yapılan değişiklikler, idari ve yargısal uygulamalarda karşılık bulabilirse halkımızı hak ettiği noktaya taşıyabiliriz.

TERÖR SIKINTI

Bunları ifade ederken Türkiye'nin yaklaşık kırk yılı aşan bir süreçte yaşadığı terör sorununu göz ardı edemeyiz. Ekonomi ve demokrasi konusunda sorunsuz yaşayan güçlü ülkeler de bile arızı olarak ortaya çıkan terör eylemleri sonunda, temel hak ve özgürlüklerin bırakınız sınırlanmasını, nasıl ortadan kaldırıldığını hepimiz yakından biliyoruz. Tam da bu noktada Cumhuriyetin 90. yıllık ömrünün 45 yılını terörle iç içe  yaşayarak geçiren Türkiye'nin başta canıyla bedel ödeyenler olmak üzere ekonomik, sosyal ve siyasal alanda hesabı yapılmayan kayıpları gözetildiğinde, bu devletin ne kadar güçlü bir bünyeye sahip olduğunu belirtmek gerekir.

hürriyet