BEYRUT - FURKAN GÜLDEMİR / MUHAMMED ALİ AKMAN

Uğradığı suikast sonucu 14 Şubat 2005'te hayatını kaybeden Lübnan'ın eski başbakanlarından Refik Hariri, hem iç savaş sonrasında ülkesini kalkındıran hamleleriyle, hem de ölümünün ardından yaşanan gelişmeler nedeniyle Lübnan tarihinde önemli etkiye sahip bir politikacıydı.

Hariri, Lübnan'ın güneyinde Sünni nüfusun yoğun yaşadığı Sayda şehrinde fakir bir ailenin çocuğu olarak 1 Kasım 1944'te dünyaya geldi. İlk ve orta eğitimini burada tamamlayan Hariri, 1966 yılında Beyrut Arap Üniversitesi işletme bölümünden mezun oldu.

İş dünyasında ilk adımlar

Birçok hemşehrisi gibi daha müreffeh bir hayat kurmak için Suudi Arabistan'a giden Hariri, burada kısa bir süre öğretmenlik yaptı. Suudi Arabistan'da faaliyet gösteren ilk şirketini 1969 yılında kuran Hariri, Fransız müteahhit şirketi Oger ile Taif şehrinde bir otel inşa etti.

Otel inşaatını zamanında tamamlaması sebebiyle Suudi Arabistan kraliyet ailesinin takdirini kazanan Hariri, daha sonra Oger şirketini devraldı ve firmasının ismini Suudi Oger olarak değiştirdi. Suudi Oger şirketi zamanla Suudi kraliyet ailesinin iş verdiği belli başlı önemli firmalar arasına girerken, tamamladığı projelerle dikkate değer bir servet elde eden Hariri de 1978'te Suudi Arabistan vatandaşlığını aldı.

Uluslararası şöhret ve Hariri Vakfı

Hariri, Suudi Arabistan'da kazandığı servetinin bir bölümünü iç savaşın (1975-1990) henüz başladığı Lübnan'da eğitimle ilgili projelere ayırarak Hariri Vakfını kurdu. Bu süreçte siyasi temasları, Suudi kraliyet ailesinin desteği, iç savaşın kurbanlarına yönelik yardım faaliyetleri ve iş sahasındaki başarılarıyla elde ettiği serveti Hariri'ye uluslararası şöhret kazandırdı.

Lübnan'daki iç savaşı sona erdiren ve Suudi Arabistan himayesinde düzenlenen Taif Anlaşması'nın ön hazırlıkları için de çalışan Hariri, savaşın ardından da Suudi Arabistan'ın temsilcisi olarak Lübnan'da faaliyetlerde bulundu. İç savaşın henüz sona erdiği ülkesinde siyasete de atılan Hariri, 48 yaşındayken 1992 yılında başbakan oldu.

Lübnan'ın özellikle Beyrut şehir merkezinin yeniden inşasına da soyunan Hariri, kurduğu Solidere firmasıyla önemli projelere imza attı. Yabancı firmaları da Lübnan'a yatırıma teşvik eden Hariri bu sayede dışarıdan dikkate değer fonlar elde etti. Bir bölümüne devletin de ortak olduğu Solidere firması ise bu süreçte yapılan özelleştirme ihalelerine de girerek altyapı, enerji, iletişim, elektrik, yol ve havacılık sektörlerinde önemli işler kazandı.

Suriye rejimiyle gerilen ilişkiler

Ancak görevde bulunduğu süre zarfında Lübnan'ın dış borcunun "aşırı artması" , ülke ekonomisinin küçülmesi ve elde ettiği servet nedeniyle ilgili eleştirilere maruz kalan Hariri, Cumhurbaşkanı Emil Lahud'un görev süresinin uzatılmasıyla ilgili siyasi anlaşmazlık nedeniyle 1998 yılında başbakanlık görevinden istifa etiğini açıkladı.

Hariri, ülke ekonomisinin daha da kötüleştiği bu süreçte iki yıllık aradan sonra 2000 yılında başbakanlık koltuğuna ikinci kez oturdu. Bu süreçte Suriye rejimiyle ayrı düşen Hariri, BMGK'nın 1559 numaralı tüm yabancı ülkelere ait güçlerin Lübnan'dan çekilmesi çağrısı yapan kararını dile getirdi. Görevde bulunduğu süre zarfında siyasi gücünü, ülkedeki etkisini ve mal varlığını arttırmak için kullandığı suçlamaları arasında Hariri, siyasi kariyerinin tamamında 20 Kasım 2004'teki istifasına kadar 5 hükümette başbakanlık yaptı. Hariri, Mayıs 2005'te düzenlenecek seçimlerdeki söylemini "Suriye kuvvetlerinin Lübnan'ı terk etmesi" üzerine kurmuştu.

İlk eşi Iraklı Nidal Bustani ile 1965 yılında evlenen Hariri'nin bu evliliğinden Lübnan'ın halihazırdaki başbakanı Saad Hariri dahil üç çocuğu oldu. İlk eşinden boşandıktan sonra 1976'da ikinci kez evlenen Hariri'nin bu evlilikten ise dört çocuğu oldu.

Lübnan'ın 11 Eylül'ü "Hariri Suikastı"

Refik Hariri, 14 Şubat 2005'te sabah saatlerinde, seçim kanununun görüşüldüğü Meclis Binası'na geldi. Meclisteki görüşmenin ardından Meclis Binası'nın karşısındaki Necme Meydanı'ndaki "Place de L'etoile" isimli kafede kahvesini içti, gazeteci, milletvekilleriyle sohbet etti ve oradan ayrılarak yüksek güvenlikli konvoyuyla evine doğru hareket etti.

Hariri'nin konvoyu sahil yolunda ilerlerken, aynı cadde üzerinde bulunan Saint George oteli önünde yaklaşık 2 tonluk patlayıcı taşıyan bomba yüklü aracın içindeki intihar bombacısı tarafından patlatılmasıyla hayatını kaybetti. Hariri'nin yaşamını yitirmesine neden olan patlama, sahil yolunda kratere benzer bir çukur ve deprem gibi bir sarsıntıya yol açmakla kalmadı, ülkenin ve bölgenin geleceğinde de birçok kırılmayı beraberinde getirdi.

Hedefteki Hariri ile aynı anda 21 kişinin ölümüne ve 230'dan fazla kişinin yaralanmasına yol açan patlamada gözler Lübnan'da askeri varlığını sürdüren Suriye rejimi ve müttefiklerine çevrildi. Hariri'nin cenazesine milyonlarca Lübnanlı katıldı ve cenaze kısa zamanda Suriye karşıtı gösterileri tetikledi.

Hariri Suikastı sonrası yaşananlar

Suikast sonrası uluslararası alanda giderek daha da baskı altında kalan Suriye rejimi, 1976 yılında Lübnan iç savaşına müdahale için getirdiği ordusunu, yaklaşık 30 yıldan sonra 26 Nisan 2005'te tamamen çekmek zorunda kaldı.

Suriye rejimi, Lübnan'daki askeri varlığını sonlandırmasına rağmen, gazeteci, tarihçi, milletvekili, televizyoncu gibi Suriye rejimini eleştiren birçok isim sonraki yıllarda suikasta kurban gitti.

Suikasttan 5 ay sonra İsrail ile Hizbullah örgütü arasında savaş başladı. Temmuz Savaşı olarak bilinen ve 33 gün süren savaş, Lübnan topraklarında büyük bir yıkıma yol açtı.

Hariri Suikastı'nı araştırmak için 2007 yılında Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesi kuruldu. Beş Hizbullah üyesi, mahkeme tarafından saldırıyı gerçekleştirmekle itham edildi. Hizbullah ise bu iddiaları reddederek, suikastı İsrail'in düzenlediğini iddia etti.

Suikastı planlamak ve düzenlemekle suçlanan Hizbullah komutanlarından İmad Mugniye 12 Şubat 2008’de Suriye'nin başkenti Şam’da uğradığı bombalı saldırı sonucu, Mustafa Bedreddin ise 13 Mayıs 2016'da Şam’da meydana gelen bir patlamada öldü.

Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesi

Lübnan Hükümeti, ülkedeki bölünmüşlük ve karışıklığı da dikkate alarak, Hariri Suikastı konusunu BM'ye havale etti. BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı ile Hariri Suikastını araştırmak için kurulan heyet, ilk raporunu 2005'in Ekim ayında Güvenlik Konseyi’ne sundu. 29 Mart 2006 tarihinde BMGK, Uluslararası Lübnan Mahkemesi'nin kurulmasına karar verdi. 2007'nin Haziran ayında statüsünün yürürlüğe girmesinden sonra Uluslararası Lübnan Mahkemesi, 1 Mart 2009 tarihinde çalışmalarına başladı.

Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesi, 30 Haziran 2011'de Hizbullah örgütü üyeleri olan Selim Cemil Ayyaş, Mustafa Emin Bedreddin, Hüseyin Hasan Anisi ve Esed Hüseyin Sebra hakkında, Hariri Suikastı'nı planlamak ve düzenlemek suçundan tutuklama kararı verdi.

Mahkemenin tutuklama kararı verdiği 4 Hizbullah üyesi halen bulunamadığı için 2 Şubat 2012'de zanlıların gıyabında yargılanması başladı. Zanlılar için savcıların hazırladıkları iddianamelerin sunumunun 16 Ocak 2014'te başlamasıyla, 2005'te gerçekleşen Hariri Suikastı'nın ilk duruşması 16 Ocak 2014'te gerçekleştirildi.

BM Güvenlik Konseyi tarafından Hariri suikastını soruşturmakla görevlendirilen mahkemenin söz konusu davayı 3 yılda sonuçlandırması planlanıyordu. Refik Hariri Suikastı'nın üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen, Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesi çalışmalarını sürdürmekte, suikastı işledikleri iddia edilen zanlıların gıyabında yargılanması ve tanıkların dinlenmesi halen devam etmektedir.

Son olarak 23 Aralık 2017'de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Uluslararası Lübnan Özel Mahkemesinin görev süresini üç yıl daha uzatmıştı.








Kaynak: AA