Gazetevatan.com » Yazarlar »
Deniz Güçer

Ak Parti’li Şentop: Türkiye’nin yaşadığı asıl sorun, bir siyasi görüşe sahip olduğu halde bunu gizleyerek tarafsızmış gibi davranan hakimler, savcılar.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı, hukukçu Prof. Mustafa Şentop, HSYK’ya RTÜK modelini eleştiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na, “Asıl problem taraf olduğu halde bunu gizleyen, tarafsızmış gibi görünen hakim ve savcılardır. Rozetsiz siyaset yapmaktansa rozetli yapmak daha doğru olur” diye seslendi. Şentop, VATAN’ın sorularını yanıtladı:


- HSYK’yla ilgili RTÜK modeli önerisine itiraz geldi...

Aslında HSYK’yla ilgili kalıcı düzenleme için Anayasa değişikliği gerekiyor. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda 4 siyasi parti bugünkü HSYK maddesine karşılık gelecek maddelerde anlaştı. Kurul üyelerinin TBMM tarafından seçilmesi konusunda mutabakat var. Bunun seçimin nitelikli çoğunlukla olmasına dair zaman zaman değişen mutabakatlarımız oldu. Anlaşamadığımız nokta, nitelikli çoğunlukla seçim yapamazsak ne olacak?

- Hangi formüller tartışıldı?

MHP’nin önerisiydi, CHP de buna katıldı, “Kura ile belirlersin” dendi. Biz ise yine nitelikli çoğunluk olan 276’nın bu anlamda meşruiyeti sağlayacağını söyledik. Baştan beri alternatif önerimiz RTÜK modeline benzeyen, siyasi partilere milletvekili temsil sayısına göre kontenjan veren bir sistemdi.

- Kılıçdaroğlu “Rozetli mi hakimlik yapılacak” dedi. Bu modelde kurul çok siyasallaşmayacak mı?

Şahsi kanaatim, hakim ve savcıların siyasi görüşlerinin gizli değil bilinir olmasının daha doğru olacağı yönünde. Bir yargıcın kararının tarafsız olduğunu bilebilmemiz için kendisinin hangi tarafta olduğunu bilmemiz lazım. Taraf olduğu görüşlere ne kadar mesafede karar veriyor, taraftarı olmadığı düşünceye karşı kararları nasıl, bunları sorgulama imkanınız olur. Türkiye’nin yaşadığı asıl sorun, bir siyasi görüşe sahip olduğu, halde bunu gizleyerek tarafsızmış gibi davrananlar, hakimler, savcılar. Kılıçdaroğlu’nun ‘rozeti mi olsun’ sözlerine cevaben derim ki, bence rozetsiz siyaset yapmaktansa, rozetle siyaset yapmak daha doğrudur.

- Şöyle bir algı var? İktidarla cemaat arasında bir kavga başlamasa bunlar gündeme gelmeyecekti...

HSYK’yla ilgili şikayet sadece bizim şikayetimiz değil.Yüzlerce insan, hakim, savcı bize gelip HSYK’nın işleyişini, meydana gelen mağduriyetleri anlatıyor. Mevcut HSYK’nın hakim ve savcılar üzerinde büyük bir psikolojik baskı kurduğunu biliyoruz.


- Nasıl bir baskı kuruluyor?

Türkiye’nin herhangi bir ilinde hakimler aralarında sohbet ederken belli bir grupla ilgili aleyhte espri bile yapılsa, ertesi gün hemen HSYK’dan aranıyorlar. ‘Böyle demişsiniz. Dikkat edin sözünüze’ deniyor.

- Cemaati mi kast ediyorsunuz?

Cemaatle bu yapının bütünüyle özdeş olduğu kanaatinde değilim. Problem, cemaat adına hareket ettiğini söyleyen bazı kişiler. Benim kanaatim vesayetçi yapı camiayı bir sosyal meşruiyet zemini olarak istismar ediyor, kullanıyor.

- Yani 28 Şubat aslında cemaatin içindeki bir yapıyla mı sürdürülüyor...

Aynen devam ediyor yapısal olarak. Sosyal meşruiyet zemini olarak, millete kendisini yakın gösterebilmek için cemaati istismar ettiği kanaatindeyim. 17 Aralık’tan bu yana sadece AK Parti’ye değil cemaate de operasyon yapılıyor diyorum.

‘Sohbette karar alıyorlar’

- Görevden alma ve atamalar Emniyet ve yargıya müdahale değil mi?

Burada emniyete ve yargıya müdahale yok. Emniyet ve yargı içindeki bir organizasyona müdahale var. Bu doğrudur, bunu yapmak devletin görevidir. Polisler bilgi sistemine girmesi gereken bilgileri şahsi bilgisayarlarında saklayarak, görevden alındıkları zaman dosyayı, kopyalarını alarak şahsi evrakı gibi götürüyorsa, sabah lojmandan adliyeye giderken servis otobüsünde kimlerin tutuklanacağı konusunda savcılarla hakimler arasında sohbetle karar veriliyorsa, kararlaştırılan hakime değil de organizasyonun dışındaki ‘Normal’ hakime gidince şüpheliler serbest bırakılıyorsa burada yargı normal işliyor denilemez.

Şüphe Avcı, Şener ve Şık soruşturmasıyla başladı

- Balyoz ve Ergenekon davalarında da sizinkilere benzer itirazlar yükseldi. O gün iktidarın sessizliği bugün bir samimiyet sorgusuna neden oluyor...

O çevreler şimdi kendi bakış açılarından sorabilir, haksız olduklarını söyleyemem. Ama bazı şeyleri anlayabilmek için zamana ihtiyaç oluyor. İçyüzünü bilmiyoruz ama o zamanki uygulamalarda bu tür uygulamalar olabiliyordu. Delil üreterek bir takım soruşturmaların yürütüldüğü iddialarını dışardan görebilmek de pek mümkün değil. Ama o süreçte özellikle Hanefi Avcı, Nedim Şener, Ahmet Şık soruşturmalarından itibaren bu konuda bir takım şüphelerin uyanmaya başladığını söyleyebilirim. O zamanlar mesele biraz daha şahıslarla ilgili olduğu için Türkiye’nin bütününün bilebildiği bir çerçevede değildi. Bugün Türkiye’nin genel siyasetini, ekonomik politikaları etkileyecek bir noktaya gelince herkes ‘ne oluyor’ diye sormaya başladı. Bu tabiidir. Peşinen ben bir kötü niyet aramamak lazım.