Silivri'de tutuklu bulunan polisler ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca hakkında verilen tahliye kararını ve bu kararın uygulanmama aşamasında yaşananları madde madde sıralayan Yıldız, 'Hukuki süreç nasıl işletilmeliydi?' sorusuna cevap verdi.

Arzu Yıldız'ın GriHat'ta yayılanan yazısı şöyle...

Hukuken değil fiilen direnen hukukçular ve tahliye krizi

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrasında iktidarın alelacele hayata geçirdiği Sulh Ceza Hakimlikleri (Tutukluluk, gözaltı, tutukluluğa itiraz vs kararlarını değerlendirmek ile görevli) kuruluşunda “reddi hakim talepleri” ile ilgili kısımda bir düzenleme yapmaması, yasadaki boşluk krize neden oldu. CMK 27. Maddesinin değiştirilmesi es geçilmiş, söz konusu maddede reddi hakimlik talebini Asliye Ceza değerlendirir deniliyordu ve bu yasada değişiklik yapılmadı.

Öncelikle kamuoyunda yargısal süreci pek bilmeyenler, ya da yeni kurulan Sulh Ceza Hâkimliklerinin işlevini çözemeyenler için kısa bir açıklama yapmak lazım. Tutukluluk incelemesi, tutuklamaya sevk, soruşturma aşamasındaki itirazları bu hakimlikler değerlendirmekle görevli.

Neler olduğunu basitçe madde madde anlatırsak,

-İstanbul’da yapılan operasyonlarla gözaltına alınan, tutuklanan polisler ve Hidayet Karaca’nın avukatları tutuklamaya karşı yaptıkları itirazlar ve tahliye taleplerinden sonuç alamayınca ve söz konusu mahkemelerde görev alan hâkimlerin sosyal medyadaki siyasi görüşlerini deşifre edecek şekildeki paylaşımları, kaç İsmail vakası gibi olayları da gerekçe göstererek ara ara reddi hâkim talebinde bulunuyor.

-Bu talepler birçok asliye ceza mahkemesine düşüyor. Taleplerin düştüğü 48.Asliye Ceza Mahkemesi, yetkili bizim mahkeme değil diyerek 32.Asliye Cezayı yetkili gösteriyor. 32.Asliye Ceza da 48.Asliye Ceza Mahkemesinin yetkili olduğunu ileri sürüyor.(Kısacası mahkemeler topu birbirine atıyor)

-Mahkemeler arasında uyuşmazlık çıkınca durumu değerlendirmesi (uyuşmazlığın giderilmesi için) 9.Ağır Ceza Mahkemesi Şubat ayında bir karar veriyor. Mahkeme “CMK 27.maddesi uyarınca “reddi hakim taleplerine Asliye Ceza Mahkemesine ait olduğu” (SCH kurulurken değiştirilmesi unutulan reddi hakim düzenlemesine ilişkin kanun maddesi) gerekçe göstererek 32.Asliye Ceza Mahkemesine yetkili sensin, reddi hakim talebine ilişkin karar vermek zorundasın anlamında verdiği kararla reddi hakim taleplerini 32.Asliye Cezaya tevzi ediyor.

32. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ REDDİ HAKİM TALEBİNİ REDDETMİŞ

-32.Asliye Ceza Mahkemesi de 9.Ağır Ceza Mahkemesinin heyet olarak aldığı kararı mecburen uygulamak zorunda kalıyor. Ve şüphelilerin ve avukatlarının yaptığı reddi hakim taleplerini “reddi hakim talebinin reddine” karar veriyor. (yani talebi kabul etmiyor)

-Cezaevinde tutuklu bulunan Yunus Emre Uzunoğlu, tutukluluk incelemesinde hakim İslam Çiçek’e el yazısı ile hazırladığı reddi hakim talebini sunuyor. Söz konusu talebinde de, tutuklamaya gerekçe olan delillerin açıklanmadığı, her ret kararının aynı şablonla verildiği, dosyanın incelenmediği, savunmaların dikkate alınmadığı gibi  hususlara yer veriyor.

-İslam Çiçek, Uzunoğlu’nun tutukluluğunun devamına karar verirken, aynı kararda reddi hakim taleplerine bakmakla kendisinin yetkili olmadığını da yazdırıyor.

- Böylece Sulh Ceza Hakiminin reddi hakim talebine bakma yetkisinin olmadığına ilişkin İslam Çiçek’in verdiği kararla elde emsal bir karar elde edilmiş oluyor ve kapı aralanıyor.

-Dönem dönem reddi hakim talebinde bulunan avukatların yeniden yaptığı reddi hakim başvurusu, 29.Asliye Ceza Mahkemesine düşüyor. Mahkemeye avukatlarca sunulan dilekçelerde İslam Çiçek’in Sulh Ceza Hakimliğinin reddi hakimlik talebine bakmakla yetkili olmadığına ilişkin kararı ile 9.Ağır Cezanın daha önce Şubat ayında verdiği reddi hakimlik taleplerine dair  "Asliye Ceza değerlendirir" kararı eklenerek başvuruda bulunuyor.

-29.Asliye Ceza Mahkemesi, reddi hakim talebini kabul ederek, dosyayı karara bağlaması için tevzi ile 32.Asliye Ceza Mahkemesine gönderiyor.

-32.Asliye Ceza Mahkemesi, daha önce 9.Ağır Ceza Mahkemesinin reddi hakim taleplerine ilişkin görevli olduğunu belirttiği, akabinde polislerin reddi hakim taleplerinin reddine karar veren mahkeme…

-32.Asliye ceza yetkili olduğuna ilişkin öncesinde verilen kararları da dikkate alarak tahliye taleplerini değerlendiriyor. Hakim vicdani ve hukuki kanaati ile şüphelilerin tahliyesine karar veriyor.

- Tüm bu yaşananların geçmişi 2 ay öncesinde başladığı halde, alınan kararlara Başsavcılık ve Adalet komisyonu başkanlığı da dahil kimse itirazda bulunmuyor.

-Üzerine üstlük, 32.Asliye Cezanın verdiği karar 10.Sulh Ceza Mahkemesince aynı gün “yok hükmünde” sayılıyor. Sulh Ceza Hakimliği öncelikle bir mahkeme değil. Bunun altını çizmek lazım. Dolayısıyla hakimlik ve hakimliğin mahkeme kararını değerlendirmek , yok hükmünde demek gibi ne yetkisi ne de lüksü var.

-32.Asliye Cezanın verdiği tahliye kararının uygulanmaması için aynı gece UYAP’ın kapatıldığı, kararın cezaevine fakslattırılmadığı da kamuoyuna yansıyor.

-Kararı imzalayıp cezaevine göndermekle yükümlü olan ve emir niteliğindeki bir mahkeme kararına imza atmama gibi bir seçeneği bulunmayan infaz savcıları kararı imzalamıyor. Dolayısıyla cezaevine karar ulaşmadığı için de tahliyeler gerçekleşmiyor.

-Verilen tahliye kararına karşı, Başsavcılık, komisyon başkanı, infaz savcılığı hukuki değil fiili bir direniş sergiliyor.

Hikaye de aslında burada sonra başlıyor ve ortaya sorulması gereken birçok soru çıkıyor. Bunları da yine maddelerle özetleyecek olursak,

Burada hukuken değil, fiilen direnen ve kararı uygulamayarak her şüpheli için ayrı ayrı “hürriyeti tahdit suçu” işleyenler kanunu mu bilmiyor?

Burada aslında olay, ilk etaptan itibaren yanlış ilerliyor. Bunda da sorumluluk tahliyeyi veren, talebi değerlendiren ne 29.  Ne de 32.Asliye Ceza Mahkemesinde.

Bunun gerekçesini de aslında “Nasıl bir hukuki süreç işletilebilirdi” sorusunun cevabını arayarak sıralayabiliriz,

-Sulh Ceza Hakimi İslam Çiçek’in “reddi hakim talebini değerlendirme ile yetkili olmadığına” ilişkin verdiği kararın akabinde, komisyon reddi hakim talebini değerlendirmesi için bu dosyalara daha önce bakmamış, mevcut sulh ceza hakimleri arasında olmayan dışarıdan bir hakimi Sulh Ceza Hakimi olarak görevlendirerek, bu reddi hakim talebini karara bağlamasını sağlayabilirdi.

-Bu es geçilmişse, 9.Ağır Cezanın aldığı reddi hakim talebine asliye ceza bakar, 29.Asliyenin aldığı reddi hakim talebinin kabulü ve tahliye taleplerinin karara bağlanması için 32.Asliye Cezanın görevlendirilmesi kararına ilişkin fiili direniş sergileyenler itiraz yollarının hiçbiri denenmiyor.

-Öncelikle bu kararlara itiraz edilip, yetkisi olmadığı savunulan Asliye Cezanın bu dosyayı incelemesi hukuksuzsa, bunla dair daha öncede (2 aylık sürede) kararlar verilmesine rağmen HSYK’ya bir şikâyette de bulunulmuyor. Ta ki karar çıkana kadar.

-Karar çıktıktan sonra hâkimlik olan Sulh Cezanın kararı "yok hükmünde" değerlendirmesi, infaz makamı olan savcılığın “kararı tanımıyoruz, tutuklu kalacaklar” gibi açıklaması mahkemenin “yetkisinin olup olmadığı” hususundaki tartışmalardan daha vahim bir tablo olarak karşımıza çıkıyor.

Burada tahliyeye karşı bir direniş olacaksa, fiili değil hukuki olmalıydı. Şöyle ki,

Öncelikle infaz savcılığı mahkeme kararını bekletmeksizin imzalayarak cezaevine gönderip, şüphelilerin bir an önce salınmasını sağlayıp, akabinde varsa bir yetkisizlik, hukuksuzluk Adalet Bakanlığına yazılı emir yoluna gidilip, bakanlığında Yargıtay’a olayı aksattırarak kararın değerlendirilmesini talep etmesi yolu denenebilirdi.
Öte yandan, yine ortada her ne kadar soruşturma, açığa alma vs de olsa her iki durum birbirinde ayrı olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü artık ortada kesin olan bir mahkeme kararı var. Hakimin açığa alınması mahkeme kararını ortadan kaldırmıyor. Bu mahkeme kararı uygulandıktan sonra dosyadaki delil durumu gözönüne alınarak, tahliye edilen şüphelilerin tutuklu bulunması çok arzulanıyor, hayat meselesi haline dönüşüyorsa yeni delil elde edildi denilerek yeniden yakalama kararı çıkartılabilirdi. Cezaevinde kalsınlar aşkı söndürülebilirdi.

Tüm bu yaşananlar hem yargıya zarar verirken, hem de şunu gösteriyor. Kritik görevlere getirilenlerden birçoğu hukuk bilgisinin zayıflığı ile hem kendisini hem de yargıyı zor durumda bırakıyor. Hal böyle olunca çözümde hukuken değil, fiilen aranıyor.

Can alıcı sorulardan biri de şu olmalı: 32.Asliye Ceza polislerin tutukluluğuna devam kararı verse, yine hain ilan edilecek miydi? Ya da yetkisi tartışılacak mıydı? Çünkü daha önce polislerin reddi hakim taleplerini reddetmiş aynı mahkeme o zaman neden yetkisi yok denilmedi HSYK harekete geçmedi?

NOT: Tahliye eden hakimleri açığa almakta geç kaldıkları için özür dileyenlerin başkanlığında alınan kararı da ayrı bir şekilde değerlendirmek lazım…

Arzu Yıldız