Henry David Thoreau’nun literatüre kazandırdığı sivil itaatsizlik, 1900’lü yıllarda Mohandas K. Gandhi tarafından geliştirilerek baskıcı yönetime karşı uygulanan son derece etkili bir yönteme dönüşmüştür. Gandhi’nin sivil itaatsizlik felsefesine katkısı, itaatsizliğin eyleme dönüşme yöntemini hedef alan “pasif direniş” anlayışı ile gerçekleşmiştir. Gandhi pasif direnişi, geliştirdiği “satyagraha”* felsefesine dayanarak, kendileri bizzat şiddet kullanmasalar bile şiddete maruz kalma riskini göze alabilen toplulukların gösterdiği mücadele şekli olarak tanımlamıştır. Pasif direnişi bir hayat felsefesi olarak benimseyen Gandhi, bu eylemi yaşamı boyunca çeşitli şekillerde hayata geçirmiştir.

Gandhi tarafından kullanılan pasif direniş yöntemlerinin bazıları şunlardır[1]

 

Gandhi, Güney Afrika’da avukatlık yaptığı gençlik yıllarında, Hintli göçmenlere hayatı zindan eden Güney Afrika hükümetine karşı enteresan bir pasif direniş hareketini ortaya koymuştur. Güney Afrika hükümeti, Asyalı göçmenlerin sınırdan izinsiz girmesini yasaklayan ve bunu hapisle cezalandıran bir kanunu uygulamaya başlamıştı. (O dönemde sınır geçişlerinde pasaport kullanımı söz konusu değildi). Gandhi, binlerce taraftarını sınırı kasten ve büyük kitleler halinde geçmek için teşvik etti. Taraftarları kasten Güney Afrika topraklarını terkediyor ve sonra izin almadan içeri giriyorlar ve bu yüzden hapse atılıyorlardı. Sayısız insanın bu suretle yaptığı sınır ihlali yüzünden öyle bir an geldi ki, Güney Afrika hükümeti mahkumları üst üste doldurmasına rağmen, insanları hapsedecek hapishane bulamaz hale geldi. Çaresiz kalan hükümet sonunda pes ederek, sınır ihlalini hapisle cezalandırma kanununu iptal etmek zorunda kaldı.

 

Gandhi’nin Güney Afrika’da uyguladığı yöntemin etkinliği konusundaki söylentiler kısa sürede Hindistan’ın dört bir köşesine yayıldı. Gandhi, ülkesinden gelen karşı konulmaz istek doğrultusunda, hareketi yönlendirmek üzere Hindistan’a döndü. O dönemde Hindistan’ı istila etmiş İngiliz yönetimi, kazançlı bir tekel oluşturmak amacıyla tuz yapımını yasaklayınca, Gandhi ardındakileri deniz kıyısına götürdü ve bir tas dolusu deniz suyunu buharlaştırma yoluyla tuz üretti ve yasayı simgesel olarak çiğnedi. Bunun üzerine tam da umduğu gibi tutuklandı ve hapse atıldı. Ancak İngiliz yönetimi bu tutumun sorunu çözmediğini görmekte gecikmedi. Yurttaşlarının gözünde Gandhi, onlar uğruna mücadeleden asla yılmayan biriydi ve binlerce kişi harekete katılarak Gandhi’nin yaptığı eylemi tekrarladı ve İngiliz yönetimi Gandhi’yi serbest bırakmak zorunda kaldı. İngiliz yönetiminin bu tutumu otoritesinin zayıfladığının bir kanıtı haline geldi ve kamuoyu yasayı kaldırması yönünde yönetimi zorlamaya başladı. Bunun ardından Gandhi, eylemini haksızlık dolu diğer yasalara yöneltti ve Gandhi’nin önderliğinde Thoreau’nun sivil itaatsizlik yöntemini kullanan Hindistan, 1945 yılında bağımsızlığına kavuştu.

Gandi’nin önderliğinde birçok haksız yasa geri çekildi.
Mahatma Gandi tüm dünyada tanınan bir insan hakları savunucusu örneği haline geldi. Gandi'ye göre tüm çatışmaları kaybedip sonunda yine de savaşı kazanmak mümkündü. Zaman zaman yalnızca Hintlilerin hakları için mücadele etmekle suçlanmış olsa bile, 11 Eylül 1906'da, Johannesburg'da bir tiyatroda başlayan direniş bir çok lidere ilham kaynağı oldu. Nelson Mandela bu düşünce tarzını Güney Afrika’daki ırkçı Apartheid rejimini sona erdirmek için kullandı. Gandi aynı şekilde ABD’de beyazların ırk ayrımcılığına karşı savaşan pek çok siyahi lidere de ilham kaynağı oldu. Bunlar arasında en önemlisi olan Martin Luther King de onun ilkelerinden etkilendiğini açıkladı. Gandi ayrıca Türk Kurtuluş Savaşı'nı desteklemiş ve Atatürk'ün fikirlerinin benzer üçüncü dünya ülkeleri için yol gösterici olduğunu söylemiştir.


http://www.canaktan.org/felsefe-sosyo/sivil-itaat/pasif-direnis.htm