Sempozyumun açılışına Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Yargıtay Başkanı Ali Alkan, Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu, Sayıştay Başkanı Recai Akyel, Askeri Yargıtay Başkanı Abdullah Arslan, HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar, yargı mensuplarıyla Slovenya, ABD, İngiltere ve Hollanda'dan hakim ve savcılar katıldı.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hakimlerin taşıması gereken nitelikler bakımından Türk hukuk tarihindeki en dikkat çekici tanımlamanın Mecelle'de yapıldığını söyledi.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, hakimlerin taşıması gereken nitelikler bakımından Türk hukuk tarihindeki en dikkat çekici tanımlamanın Mecelle'de yapıldığını belirterek, "Buna göre hakim, haki, fehim, müstakim ve emin, mekin ve metin olmalıdır. Bugünkü ifadesiyle hakim, akıllı, adaletli, anlayışlı, insanlar arası ilişkilere vakıf, doğru sözlü, ahlaklı, güvenilen, şeref sahibi olmalıdır. Etki altında kalmamalıdır. Ciddi ve sabırlı olmalıdır" dedi.

Ergin, hukuk devletinin temel ilkelerinden en önemlisinin, insan haklarının güvence altında tutulması ve bu hakların kullanılmasına engel teşkil edecek her türlü sorunun ortadan kaldırılması olduğunu kaydetti.

Herkesin hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesinde ve kendisine herhangi bir suç isnadında, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, tam bir eşitlikle adil ve aleni yargılanma hakkına sahip olduğunun insan haklarına ilişkin tüm belgelerde güvence altına alındığını vurgulayan Ergin, şöyle devam etti: 

"Modern ve demokratik bir toplum idealinin gerçekleşmesinde, belki de en önemli işleve sahip olan yargı etiğinin, toplumun genel çıkarı ile birey hakları ve menfaatleri adil dengeyi bulma gibi zor ama bir o kadar da kutsal bir görev icra ettiği kuşkusuzdur.

Bu görevi yerine getirirken yargının iç tutarlılığı ve manevi gücü ile yargı sistemine olan kamusal güvenin sağlanması son derece önemlidir. Yargı yetkisini kullanan kişilerin, birtakım özelliklere sahip ve toplum tarafından genel kabul gören etik değerleri taşıyor olmalarının kendilerine ve yargıya güveni ve saygıyı artıracağı şüphesizdir."

Hakim nasıl olmalı

Hakimlerin taşıması gereken nitelikler bakımından Türk hukuk tarihindeki en dikkat çekici tanımlamanın Mecelle'de yapıldığını belirten Ergin, şunları söyledi: 

"Buna göre hakim, haki, fehim, müstakim ve emin, mekin ve metin olmalıdır. Bugünkü ifadesiyle hakim, akıllı, adaletli olmalıdır. Anlayışlı, insanlar arası ilişkilere vakıf olmalıdır. Doğru sözlü, ahlaklı olmalıdır. Güvenilen, şeref sahibi olmalıdır. Etki altında kalmamalıdır. Ciddi ve sabırlı olmalıdır."

Bakan Ergin, bu tanımlamanın, Bangalor Yargı Etiği İlkeleri ve Budapeşte Deklarasyonu ile örtüştüğünü ifade etti.

Ergin, adalet dağıtmak gibi çok hassas ve bir o kadar da önemli görev ifa eden hakim ve savcıların davranışlarına kılavuzluk edecek ilke ve kuralları oluşturmak, geliştirmek ve bunların uygulanmasını sağlamak amacıyla yargı etiğine özel önem verilmesi gerektiğini kaydetti.

Buna karşın yargı etiğinin, maalesef bugüne kadar yeterince ele alınıp, işlenemediğini söyleyen Ergin, Türkiye'de bu konuyu sistematik düzenleyen ayrı yasal düzenleme olmadığını vurguladı.

Ergin, ancak BM İnsan Hakları Komisyonu tarafından 23 Nisan 2003'te kabul edilen Bangalor Yargı Etiği İlkeleri'nin, HSYK tarafından 2006'da benimsendiğini ve bunun Adalet Bakanlığı'nca tüm hakim ve savcılara duyurulduğunu hatırlattı.

Meslek ahlakı standartları

Bu ilkelerin, hakimlere yönelik meslek ahlakı standartlarının oluşturulmasını amaçladığını dile getiren Ergin, her biri birer değer olarak tanımlanan meslek ahlakına ilişkin ilkelerin, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, tutarlılık, dürüstlük, ehliyet ve liyakat olarak belirlendiğini anlattı.

Sadullah Ergin, hakimlere rehberlik edecek ve yargı etiğini düzenleyecek bir çerçeve çizmeyi amaçlayan bu ilkelerin, aynı zamanda kamuoyunun yargıya olan desteğini ve güvenini de artırmayı hedeflediğini ifade etti.

Etik değerler konusunda ortaya çıkan her tartışmanın, yargıya olan güveni, dolayısıyla hukuk devleti inancını zedeleyebilecek nitelikte sonuçlar doğurabildiğini söyleyen Ergin, "Bu nedenle uluslararası belgelerin yanı sıra kendi toplumsal ve kültürel yapımız dikkate alınarak belirlenecek etik değerlerin bir an önce uygulamaya konulması hayati derecede önemlidir" diye konuştu.

Ergin, HSYK'nın da yargı mensupları için mesleki etik çalışmaları yapılmasını hedef olarak belirlediğini dile getirerek, bu hedefi gerçekleştirmek, Türk yargı etik kodları oluşturmak ve etkili yürürlüğünü sağlamak amacıyla HSYK'nın Avrupa Birliği ile ortak proje hazırladığını da anlattı.

Bakan Ergin, kabul gören Yargı Etiği Projesi'nin 2013 yılı içerisinde Avrupa Konseyi ile birlikte yürütülmeye başlanacağını, 2 yıl içinde tamamlanmasının hedeflendiğini bildirdi.


Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, hakimin, tarafsızlığını etkileyecek öznel duygularına, ideolojisine, düşüncelerine, kutsallarına, dostluk ve düşmanlık hislerine karşı kayıtsız kalmak zorunda olduğunu belirterek, 'Konjonktürel gelişmelere bağlı oluşan mahalle baskısı, kendini koruma iç güdüsü ve aidiyet hissi taşıdığı çevresinden dışlanma korkusu hakim tarafsızlığını ortadan kaldıran ve meslek onuruyla asla bağdaşmayan olumsuzluklar olarak sıralanabilir" dedi.


"Bizi buluşturması manidar"

Sempozyumun açılışında konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, HSYK'nın yargı etiği semyozyumunda kendilerini buluşturmasını oldukça "manidar" bulduğunu belirterek, gerek Yüksek Kurul'un gerekse Adalet Bakanlığı'nın son yıllarda bu ve buna benzer toplantılarda yargı ve bilim dünyasını bir araya getirme çabalarını yürekten kutladığını dile getirdi.

Kılıç, "Geçmişte yaşadığımız usandığımız, yorulduğumuz, bitip tükenmek bilmeyen kavga ortamından uzaklaştıran ve asli görevinin en doğru uzantısı olan adil bir yargı düzeninin nasıl oluşacağı sorununa katkı ve çare arayan anlayış sahiplerine en kalbi şükranlarımı sunuyorum" diye konuştu.

Yargının anjiyosu

Sempozyum için seçilen konunun çok önemli olduğunu dile getiren Kılıç, Kurul'un yöneticilerinin aslında bugün konuşturacakları uzmanlara, yargının anjiyosunu yaptıracaklarını ve hangi kanalın tıkalı olduğunu öğrenmek istediklerini söyleyen Kılıç, sempozyum sonunda ortaya çıkacak, rafine edilmiş görüş ve düşüncelerin, Türkiye ve dünya hukuk değrelerine önemli açılımlar sağlanacağına inandığını dile getirdi.

Kılıç, yargıda etik ve ahlak konusunun evrensel boyutları düşünüldüğünde, sorunun sadece yargıyı değil ekonomiyi, siyaseti ve tüm sosyal alanları da ilgilendirdiğini, bu nedenle de bir dünya sorunu olduğunun söylenebileceğini kaydetti.

Hukukun adalete dönüşmesi...

Etik ve ahlak gibi kavramların hukukun da temelini oluşturduğundan bu değerlere dayalı zemin etüdleri iyi yapılmamış hukuksal projelerin, adalete dönüşemeyeceğini, hak ihlalini beraberinde getireceğini söyleyen Kılıç, şöyle devam etti: 

"Toplumun, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanda değişim ve dönüşümünü en etkili biçimde gerçekleştiren hukukun gücüdür. Hukukun bu dönüştürücü gücünü yalnız başına gerçekleştirme şansı oldukça düşüktür. Hukukun adalete dönüşmesi ancak ahlaki ve etik değerlerle, insanlık onuru gibi üstün değerlerin katkılarıyla mümkün olabilir. Vicdanların bekçisi bence bu değerlerdir. Bu değerler aynı zamanda vicdan denen her neyse onun sağırlaşmasını ve hissizleşmesini engelleyen denetim araçlarıdır. Bunlar yoksa adaleti hissedemeyiz."

Ahlaki ve etik değerlerin esasen yargıcın iç dünyasının sorunu olduğunu söyleyen Kılıç, bunların bazen pozitif kurallar haline gelse de sorunların çözümünde yalnız başına etkili olamadığını belirtti.

"Onur yoksa insan da yoktur"

Felsefi ve sosyolojik bakışın da konusu olan bu değerlerin, hukuk öğretisiyle arasındaki kopukluğun, toplumu mutlu edecek adil bir yargı sisteminin oluşmasına engel olduğunu belirten Kılıç, şöyle devam etti: 

"Bütün kutsal düşüncelerin, kültürlerin, ahlaki ve etik değerlerin hayat bulduğu ana rahmi insanlık onurudur. İnsan olma hakkının kaynağı da sebebi de bu değil mi- Onur yoksa insan da yoktur. Bu değeri yargı için uyarlayacak olursak, hakimin tarafsızlığı, bağımsızlığı ve dürüstlüğü onun onurudur. Bu üstün değeri korumak da hepimizin görevidir. Zira yönetimlerin sebep olduğu hak ihlaline uğrayan bireylerin sığınacağı tek yer hakimlerimizin vicdanıdır. Bu ihlalleri ortadan kaldıracak olan da vicdanı özgürlemiş yargıçlarımızdır. Yargı bağımsızlığı, anayasal ve yasal teminatlara kavuşturulurken, tarafsızlık hakimin özgür vicdanının güvencesine terk edilmiştir. Bu nedenle hakim, tarafsızlığını etkileyecek öznel duygularına, ideolojisine, düşüncelerine, kutsallarına, dostluk ve düşmanlık hislerine karşı kayıtsız kalmak zorundadır. Konjonktürel gelişmelere bağlı oluşan mahalle baskısı, kendini koruma iç güdüsü ve aidiyet hissi taşıdığı çevresinden dışlanma korkusu hakim tarafsızlığını ortadan kaldıran ve meslek onuruyla asla bağdaşmayan olumsuzluklar olarak sıralanabilir. Denilebilir ki vicdan özgür değilse akıl güvenliğinden de söz edilemez."


Yargıtay Başkanı Ali Alkan, hakim ve savcıların verdikleri kararlarla büyük bir vicdani sorumluluğun altına girdiklerini söyledi.

Yargıtay Başkanı Ali Alkan, hakim ve savcıların verdikleri kararlarla büyük bir vicdani sorululuğun altına girdiklerini belirterek, "Ağır yükün kaldırılmasında etik değerlere uygun davranmak en büyük yardımcıları olacaktır" dedi.

Alkan, günümüzde kamusal alanda büyük öneme sahip yargı etiğinin böyle bir toplantıyla görüşülmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Kamu görevini yerine getirenlerin görevi gereği iş ahlakına uygun davranmasının, sadece kendi vicdanlarıyla ilgili olmadığını, bütün toplumu ilgilendirdiğini belirten Alkan, bu nedenle kamu görevi içeren belli mesleklerde toplumun arzu ettiği davranış biçimlerine uygun hareket edilmesi gerektiğini söyledi.

Adaletin toplum için en küçük hatayı kaldırmayacak kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunun altını çizen Alkan, "Hakim ve savcılarımız adalet dağıtma görevini ifa ederken büyük bir vicdani sorumluluk altına girmektedir. Adalet hizmetinde görev alanların vicdanları üzerinde yer alan ağır yükün kaldırılmasında etik kurallara uygun davranmak en büyük yardımcıları olacaktır" dedi.

Hakimlerin anayasaya ve kanuna uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar verdiklerini ifade eden Alkan, vicdani kanaatin hakimin sahip olduğu ahlaki anlayışla ortaya çıktığını söyledi.

Bir hukukçudan hem özel hemde kamusal yaşamda etik standart göstermesinin beklendiğini belirten Alkan, adaletin dengeli olmayı gerektirdiğini ifade etti. Alkan, hakim ve savcıların sadece önlerine gelen dosyalar veya soruşturmalarda değil bütün hayatlarında adil olmasının önemini vurguladı.

Sadece kendi çıkarını ya da bir tarafın çıkarını düşünen kişinin adil olmadığı gibi hakim de olamayacağını vurgulayan Alkan, şöyle konuştu: 

"Adalet hizmetinde görev alanların adil ve etik olmaları en temel vasıfları olmalıdır. Aynı zamanda sözlerin davranışlarla uyumlu olması ve yaşamın tüm alanlarında etik ilkelere uygun davranılması gereklidir.

Hakimin vereceği kararların kişiler ve toplum açısından kabul edilebilir olması ve adaletin gerçekleştiği inancının yerleşmesi bakımından davranışların mesleki ahlak kurallarına uygun olması gerekmektedir. Bunun yanında karar verici konumunda olanların davranışlarının bütün toplum tarafından büyük bir dikkatle izlendiğinin bilinciyle hakimin güvenilir, dürüst ve evrensel etik değerlere sahip olması gerekir."

"Yargımızın yabancı olduğu bir kavram değil"

Danıştay Başkanı Hüseyin Karakullukçu da etiğin evrenselliği esas alan şekilde iyi ve doğruyu gösteren kurallar bütünü olduğunu söyledi.

Etiğin evrensel olma özelliğiyle ahlaktan ayrıldığını belirten Karakullukçu, buna karşın yerel unsurlar da içerebildiğini ifade etti.

Meslek açısından etiğin meslek mensuplarının hangi şekilde davranmaları gerektiğini belirten kurallar olduğunu anlatan Karakullukçu, etik konusunun son zamanlarda belirgin şekilde yargının gündemine girdiğini, etiğin yargı bakımından öneminin uluslararası alanda fark edilmesinin ve bu konuda yapılan çalışmaların hız kazanmasının bunda etkileyici olduğunu söyledi.

Yargıda etikle ilgili uluslararası belli başlı metinlerin, yargının tutarlılığı ve manevi gücünü harekete geçirmek suretiyle yargı sistemine duyulan kurumsal güveni koruma ve artırma hedefi taşıdığını belirten Karakullukçu, Türkiye'de ise Bangalor Yargı Etiği İlkeleri'nin 2006 yılında HSYK tarafından benimsendiğini anımsattı.

Karakullukçu, "Aslında, yargı etiği, uzun ve köklü bir geleneğe sahip olan yargımızın yabancı olduğu bir kavram değildir. Daha Medeni Kanun'dan önce Mecelle zamanında bir hakimin hangi özellikleri taşıması gerektiği kanunla belirtilmiştir. Hakim, kendisine güvenen, kararlı, doğru, dürüst, tarafsız olacak gibi kavramlar kanunla getirilmiş" dedi.

Bugün kanunlarda bir metin olarak böyle bir tarifin yer almadığını belirten Karakullukçu, hakim de bir insan olduğuna göre bu özelliklerin insana ait olması gereken özellikler olduğunu, bunun da eğitimle aileden başlayarak yerleştirilebileceğini söyledi.

"Ahlaki eylem kuralı"

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Vedat Ahsen Coşar da etiğin, bilgi adına değil eylem adına harekete geçen bir ahlaki eylem kuralı olduğunu belirtti.

Bu nedenle etiğin kuram oluşturmak amacıyla geliştirilmediğini ifade eden Coşar, entelektüel zevklere hizmet eden düşünsel bir uğraş olmadığını da söyledi.

Bir yönü ile negatif bir kavram ve kurum olan hukukun, işlev ve amacının adaletsizliğin, zorbalığın egemenliğini önlemek olduğunu anlatan Coşar, şunları kaydetti: 

"Bu ise ancak hukukun insan hakları eksenine oturtulmasıyla, haklar ve sorumluluklar etiği temelinde oluşturulması ve uygulanmasıyla, yani yargının herkese eşit, adil davranmasıyla, bağımsız, tarafsız ve tutarlı olmasıyla mümkündür. Bir de Mecelle'nin 1792. maddesinde yazılı olduğu gibi 'Hakimin, hakim, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmasıyla mümkün olur. Esasen Bangalor Yargı Etiği İlkelerinin, Budapeşte İlkelerinin, ulusal ve uluslararası benzeri diğer belgelerin özü ve özeti Mecelle'de yer alan bu hükümden ibarettir."



AA