Malatya eski hakimlerinden olan müvekkilim SD, 15 Temmuz’dan sonra darbe teşebbüsüne suç üstü hali iddiasıyla hiçbir delil olmadan tutuklandı. Daha sonra kendisi hakkında darbe girişiminden takipsizlik kararı verildi ve yargılaması örgüt üyeliğinden yapılarak Gaziantep 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi ve tutukluluk halinin de devamına karar verildi.
Müvekkilim, hakkındaki tutuklama kararına karşı mevcut sulh ceza hakimliği başvuru yolunu tükettikten sonra Anayasa Mahkemesine başvurdu. Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi elindeki çok sayıdaki başvuruyu oldukça baştan savma bir şekilde inceliyor. Müvekkilimin başvurusu da benzer şekilde kalıp ifadelerle reddedildi.
Dahası, Anayasa Mahkemesi, hüküm aldıktan sonra tutukluluk halinin devamına karar verilen müvekkilimin tahliye edildiğini iddia ediyor. Kararın 17. paragrafı aynen şu şekilde: “Somut olayda, bireysel başvuruda bulunduktan sonra tahliyesine karar verilen başvurucunun …”
Müvekkilimin tahliye edildiğini iddia eden bu karar, müvekkilime tutuklu bulunduğu Malatya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tebliğ edildi. Tutuklu olan bir insanın tahliye edildiğini iddia eden karar, şahsa tutuklu olduğu cezaevinde tebliğ ediliyor. Üstelik başvurucu da eski bir hakim.
Anayasa Mahkemesi gibi iç hukuk yollarındaki ihlalleri düzeltmesi gereken bir kurumun böyle skandal bir karar alması hukuk adına çok üzücü. Üstelik kararın altında imzası bulunan üyelerden bir tanesi de Osman PAKSÜT gibi mahkemenin en tecrübeli hakimlerinden biri. Karar öyle skandal bir boyutta ki, acaba Anayasa Mahkemesi bunu bilerek yaptı da müvekkilimin elini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde güçlendirip, en azından adaleti bu şekilde tesis etmeye mi çalıştı sorusu dahi aklımıza geldi.
Öte yandan karar geldikten sonra cezaevi idaresine de başvurup, müvekkilin tahliyesine ilişkin bir karar varsa neden uygulanmadığını da sorduk. Eğer ki böyle bir karar varsa ve uygulanmıyorsa, müvekkilimin hürriyetini tahdit eden yetkililerin hepsi suç işliyor. Eğer tahliye kararı yoksa da Anayasa Mahkemesindeki raportörler ve hakimler dosyaları incemeden kopyala-yapıştır kararlar veriyor. Ayrıca Anayasa Mahkemesine de tekrar dilekçe gönderip bu yanlışlığın düzeltilmesini talep ettik.
Bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, Türkiye’de etkin bir iç hukuk yolu olmadığını göstermesi adına da oldukça önemli. Zira ortada yapılan başvuruyu inceleyip, kalıp ifadelerle de olsa her başvurunun özel durumunu değerlendiremeyen bir yargı sistemi var.
Aslında daha da üzücü olan tarafı, bu olay tekil değil. Çok sayıda kişinin yaptığı bireysel başvuru benzer hatalarla reddedildi. Bakalım Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilerleyen günlerde bu konuda ne diyecek?