Her yıl yapılan Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı’nın 14’üncüsü Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta gerçekleştirildi. 22-25 Kasım tarihleri arasında düzenlenen toplantının bu seneki konusu “Halkların sosyoekonomik ve demokratik hakları, talepleri ve sosyalizm için, yükselen emperyalist saldırganlığa karşı mücadelenin güçlendirilmesi” idi.

Toplantıya 44 ülkeden 60 partiyi temsilen 84 delege katıldı. Türkiye’den de EMEP ve TKP temsilcilerinin katıldığı toplantının sonuç bildirgesi “Beyrut Deklarasyonu” başlığıyla yayımlandı.

Emperyalist saldırganlık nasıl tezahür ediyor?
Deklarasyonda kapitalizmin süregiden uluslararası krizinin emperyalist saldırganlığın tırmanışını beraberinde getirdiği vurgulanara, “yükselen emperyalist saldırganlık kendisini askeri, siyasi, iktisadi ve toplumsal başlıklarda nasıl ortaya koyuyor?” sorusu soruldu.

Esas olarak bu soruya yanıt veren Beyrut Deklarasyonu’nda ilk olarak, emperyalizmin iktisadi, sosyal, siyasal, kültürel ve ulusal haklara yönelik bir saldırı başlattığı ve güç dengelerini daha da fazla sermayenin lehine değiştirmeyi amaçlayan bir gericilik sürecinin yürürlükte olduğu belirtildi.

Deklarasyonda ikinci olarak NATO’nun mayıs ayında Chicago’da yapılan zirvesinde, “akıllı savunma” sloganı ile emperyalizmin askeri müdahalelerinde yeni bir yükselişi başlatmaya karar verdiği ve Barack Obama’nın yeniden ABD Başkanlığı’na seçilmesi sonrasında ülkesinin dünyadaki konumundan geri çekilmeyeceğini vurguladığı hatırlatıldı. Deklarasyonda NATO’nun “akıllı savunma” konseptinin Avrupa’da ve başka yerlerde “füze kalkanı” ya da “yıldız savaşları” diye bilinen programın ilk evresinin başlatılması; Libya’ya doğrudan müdahale; İran ve Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne yönelik gayrinizami tehditler; Ortadoğu’da, Afrika’da ve Asya-Pasifik bölgesinde daha fazla askeri faaliyet, saldırı ve provokasyon; Latin Amerika ve Karayibler’de militarizmin daha da yoğunlaştırılması anlamına geldiği ifade edildi.

Askeri müdahale ve saldırganlığın pek çok ülkenin iç işlerine doğrudan müdahale ile birlikte yürüdüğünün belirtildiği deklarasyonda, müdahalelerin amacının halkların iradesini kırmak ve yanlış yönlendirmek, halk tarafından seçilen temsilcilerin iktidara gelmesini önlemek olduğu belirtildi.

Açıklama şöyle devam etti:

“Emperyalist güçler amaçlarına ulaşmak için terör saldırıları ve askeri darbeler tertiplenmesi, neo-faşist güçlerle işbirliği yapılması, dinci siyasi ve daha başka karşı devrimci güçlerle ideolojik kökenden gelen güçlerin teşvik edilmesi gibi yollara başvurmakta tereddüt etmemektedir. Emperyalizm bütün bunları sınırları yeniden çizerek ve başta petrol ve doğalgaz kaynakları ve nakil hatları ile enerji piyasasını olmak üzere sektörel piyasaları yeniden düzenlemek suretiyle gezegendeki emperyalst denetimini sürdürmek üzere gerçekleştirmektedir.”

Beyrut Deklarasyonu’nda emperyalizmin askeri saldırganlığına, IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği gibi büyük sermayenin çıkarlarının bekçiliğini yapan çeşitli uluslararası kurum ve örgütlerin kullanılmasının da eşlik ettiğinin altı çizildi.

Ortadoğu parçalanıyor
Açıklamada emperyalizmin dünya çapındaki saldırısının Ortadoğu’daki tezahürünün, bölgenin etnik ve dini temelde, “Yeni Ortadoğu projesi” çerçevesinde parçalanması olduğu kaydedildi. Bu müdahalenin amacının, petrol ve doğalgaz başta olmak üzere bölgedeki doğal kaynaklara el konulması olduğunun belirtildiği Deklarasyon şöyle devam etti:

“Afganistan, Irak ve Libya’da devam eden savaşlar ve işgaller; İsrail’in Lübnan’a ve Filistin halkına karşı saldırıları emperyalist ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin unsurlarıdır. Ayrıca son dönemde yaşanan şu gelişmeler de bu proje çerçevesinde değerlendirilmelidir: 1. ABD ve Avrupa Birliği’nin, sivillere yönelik şiddet eylemlerini kullanarak ve emperyalizm tarafından desteklenen güçlere dayanarak İran’a ve Suriye’ye yönelik tehditlerindeki artış; 2. Son iki yılda çeşitli Arap ülkelerinde, özellikle de Mısır ve Tunus’ta gerçekleşen ayaklanmaların izlediği yolun, mezhepçilik, ırkçılık ve önyargılı politikalarla ve Körfez ülkelerinden gelen petrodolarla kontrol altına alınması çabaları.”

Komünistlerin ortak mücadelesi nelere odaklanacak?
Deklarasyonun son bölümünde ise komünistlerin ortak mücadelesinin odaklanması gereken başlıklar şu şekilde sıralandı:

1. Emperyalizmin dünyayı kontrol etmeyi ve yok etmeyi amaçlayan askeri, siyasi, iktisadi ve toplumsal düzeydeki yeni planlarına karşı mücadele,

2. NATO üslerinin kapatılması ve emperyalist ittifaklardan çıkma hakkı için mücadele edilmesi,

3. Halkların sırtına yeni yükler bindirmeyi amaçlayan politikalara karşı işçi sınıfı ve emekçilerin verdikleri mücadelelerle dayanışma içinde olunması,

4. İşgale ve baskıcı rejimlere karşı mücadele eden demokratik halk hareketleriyle uluslararası dayanışmanın güçlendirilmesi; bu ülkelere yönelik emperyalist müdahalelerin kesin bir biçimde reddedilmesi,

5. Antikomünist yasa, önlem ve baskıya karşı mücadele edilmesi; tarihin yeniden yazılması çabalarına karşı komünist ve işçi sınıfı hareketinin insanlık tarihine yaptığı katkıların vurgulanması,

6. Küba’ya karşı ABD ablukasının kınanması ve Küba’nın ablukanın bir an önce kaldırılması için verdiği mücadelenin desteklenmesi; Kübalı beş yurtseverin serbest bırakılması ve Küba’ya dönüşünün sağlanması yürütülen kampanyaların güçlendirilmesi,

7. İşgalci İsrail güçlerinin Filistin halkına yönelik zulmünün kınanması; Filistin halkının işgale karşı direnme ve başkenti Kudüs olan kendi bağımsız devletlerini kurma hakkının desteklenmesi ve Gazze’deki ablukanın derhal kaldırılması ve geri dönüş hakkının tanınmasına yönelik kampanyanın güçlendirilmesi,

8. Emperyalizme karşı uluslararası cephenin teşvik edilmesi ve Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU), Dünya Barış Konsey (WPC), Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu (WfDY) ve Uluslararası Demokratik Kadın Federasyonu (WIDF) gibi uluslararası antiemperyalist kitle örgütlerinin her ülkenin kendi özgül koşulları içerisinde güçlendirilmesi.

(soL-Dış Haberler)