Av. Ali Musa Sarıçimen

Hocaefendi öylesine hiddetlenmişti ki, adeta “kızıl bayrağı” gören arenadaki boğalar gibi burnundan soluyor, hoplayıp, zıplayıp yerinde duramıyordu. Öyle ki, bir ara kollarını havaya kaldırdı, kanatlanıp uçacak gibi oldu, öfkeliydi, "Allah onların evlerine ateş salsın! Yuvalarını yıksın! Birliklerini bozsun!.. Allah'ım onları hezimete uğrat! Onları paramparça et! Onları birbirlerine musallat et! Onları birbirine kırdır!..” diyerek nefretle iktidar ortaklarına, hasımlarına beddua üzerine beddua okuyup duruyordu… Müritleri ise yavrukurtlar gibi hocalarına sığınmış, “âmin” diyerek ona eşlik ediyorlardı. Hocaefendi, komünizmle mücadele birliklerinden edindiği tecrübeyle, ajitasyonun alasını çekiyordu. Aniden öfkesine hakim olmuş gibi yapıp, sakin bir ses tonuyla “demeden edemedim” diyerek bitirdi...

Hocaefendi’yi bu kadar öfkelendiren ve kendine haram kıldığı bedduaları ettiren, “demeden edemedim” dedirten şey neydi acaba? Bunu artık cümle âlem biliyor. Evet, Hocaefendi, Amerika’da oturmuş, öyle gizli saklı değil, açıktan açığa “din-cemaat-tarikat” ayağına Türkiye’yi idare ediyor. Başbakan’ı hizaya çekiyor. Durum bu kadar açık ve net…

Hocaefendi o kadar öfkelenip, beddua okur da, “yargıdaki ayağı” ayaklanmaz mı? “Yavrukurtları” hiç boş dururlar mı? Onlar da Hocalarının, Ağabeylerinin yolunda, çok ama çok sabırsızlar, ayakaltında dolanıp duruyorlar.

Adalet.Org da o mekânlardan biri… Öyle ki, Başbakanın deyimiyle daha düne kadar gizlendikleri “inlerinden” kafasını çıkarmayan bu yavrukurtlar, Hocaefendilerinin emir ve talimatlarıyla ortalığa çıkmış ona buna saldırıyorlar… Herkes bu yavrukurtları yakından tanıyor ama onlar kendini “kuzu postunda” sanıyor. Dün olduğu gibi bu yavrukurtların sonlarının ne olacağını da hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki, kullanılıp bir kenara atıldıklarını hep birlikte göreceğiz…

Sonuç olarak, bir yanda meşru siyasi bir yapı/ bir parti ve o yapıyı eleştirseler de halkın iradesine saygı gereği meşru olan bu yapıya sahip çıkanlar, diğer yanda hiçbir şekilde denetleyemediğimiz, hesap soramadığımız, ne olduğu “belirsiz”, “başı-kökü” dışarıda olan ancak gövdesi içerde, gözünü iktidara dikmiş devlet içinde devlet diyebileceğimiz bir yapı, bir örgüt ve bu örgütün devlet içindeki müritleri, yavrukurtları…

Amerika’da mesken tutup, iktidar ortağı olarak demeçler veren, Türk Yargısını hizaya getiren, idare eden, Yargı eliyle kumpaslar kuran bir İmamın varlığı sizleri rahatsız etmiyorsa, varın siz hukukçu olun, ben de sıradan bir çoban…

Buyurun, kendine aklı başında hukukçuyum diyenler, seçim sizin… Ya, gözünü iktidara, devlete dikmiş Hocaefendilerinin aklıyla ortalıkta gezinen ve durmadan sağa sola hakaretler yağdıran şu yavrukurtların peşinde helak olacaksınız ya da hukuk, ahlak, demokrasi adına doğrusuyla yanlışıyla memleketin meşru iktidarına sahip çıkıp, gelecekte kendinizle onur duyacaksınız…