İzmir'de 15 yaşındaki H.K., öğretmenini bıçaklayarak öldürdü. İstanbul'da ise 3. sınıf öğrencisi bir kız çocuğu, 5 buçuk yaşındaki Eren B.'yi tuvalette ıslatıp dövdü. Son günlerde meydana gelen bu olaylar Türkiye'de şiddete karışan çocukları gündeme getirdi. Emniyet ve Jandarma teşkilatlarının, Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) rapor ettiği verilere göre, 2008 yılında 62 bin, 2009'da 69 bin, 2010'da 83 bin, 2011'de 84 bin 916 çocuk suça karıştı. Bu veriler, son dört yılda çocuk suçlarında yüzde 36'ya varan artış anlamına geliyor. Yaralama, hırsızlık, mala zarar verme, cinsel suçlar, tehdit, uyuşturucu ve adam öldürme gibi suçları kapsayan bu artış, uzmanları da endişelendiriyor.

Cezaevlerinde çocuk mahkûmlara yönelik çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Adem Solak, istatistiklerin TÜİK verilerine yansıyandan daha yüksek olduğuna dikkat çekiyor. Solak'ın 2008-2010 arasında Adalet Bakanlığı verilerine dayanarak verdiği suça bulaşan çocuk sayısı 427 bin. Solak, adli vaka olarak rapor edilen bilgilerin daha gerçekçi olduğuna dikkat çekerek, suça bulaşan çocuk sayısının TÜİK verilerinin iki katı olduğu tahminini yapıyor.

Boşanmış aileler, şiddet mağduru çocuklar, istismara uğrayan çocuklar toplumsal rehabilitasyon kanallarının tıkalı olması nedeniyle potansiyel suçlu haline geliyor. Yine suç işleyen ve cezaevine düşen ancak rehabilite edilmeyen, suçlularla aynı ortamda cezaevine konulan çocuklar suça bağımlı geliyor. Ayrıca çocuklarla ilgili kurumlar arasında işbirliği olmaması ve suça şahit olanların ihbar etmekten korkması, çocuk suçlarıyla mücadeleyi olumsuz etkiliyor.

Adem Solak'ın cezaevlerinde hükümlü ve tutuklu çocuklara yönelik yaptığı çalışmada ise bir başka nokta dikkat çekiyor. Cezaevlerindeki çocukların yüzde 63'ü kendini korumak istediği için şiddete başvurduğunu ifade ediyor. Yüzde 17'si içinde bulunduğu sorunu çözmede başka yol bilmediği için, yüzde 10'u da karşısındaki kişiyi cezalandırmak için şiddet uyguluyor. Birkaç gün önce okulda öğretmenini öldüren H.K.'nin hikayesi de bu durumu açıklıyor. Ağabeyi hapiste olan H.K., babası tarafından dövülüyor. Etrafındakilerle sürekli kavga eden H.K., yanında bıçak taşıyor. Sık sık okuldan kaçan çocuk, arkadaşlarına da bıçakla saldırıyor.

Uzmanlar, Türkiye'de devlet kurumlarının ancak çocuk suç işlediğinde harekete geçtiğini söylüyor. 2005 yılında çıkarılan Çocuk Koruma Kanunu da dâhil yasalar ve kurumlar suç ve ceza odaklı bir yaklaşıma sahip. Çocukların suça sürüklenmelerini engelleme konusunda gerekenler yapılmıyor. Mağdur çocuklarla ilgili ise çok az yasal düzenleme bulunuyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürü Murat Koçak, Türkiye'nin bu yaklaşımdan çıkarak suçu önlemeye yönelik uygulamalar yapması gerektiğini vurguluyor.

SUÇ İŞLEYEN ÇOCUKLAR BİR ARAYA GELİNCE SUÇ ORANI DA ARTIYOR

Uzman psikiyatrist Dr. Ayhan Akcan'a göre suça meyilli olan çocuklar suç işlemeden önce davranışlarıyla alarm veriyor. Etrafa zarar verme, okul asma, sokakta çok fazla zaman geçirme, sınıfta kalma, karakola düşme, madde kullanma (uyuşturucu, sigara, bali, alkol, vb.) hayvan öldürme gibi davranışlar çocuğa dikkat edilmesi gerektiğini gösteriyor. Çocuk bu davranışlarıyla bir nevi yaklaşan tehlikeyi haber veriyor. Akcan'a göre, ebeveynlerin bunu fark edip önlem alması gerekiyor.

Çocuk suçlarında artış metropollerde daha çok dikkat çekiyor. Örneğin İstanbul Emniyeti verilerine göre 2011 yılında 17 bin çocuk hakkında 25 bin adli işlem yapıldı. Bu rakamlar, bir çocuğun birden fazla suç işlediğini gösteriyor. Dikkat Çocuklar Derneği'nin Yönetim Kurulu 2. Başkanı Tanzer Gezer ise tutuklama ve rehabilitasyon süreçlerinin iyi olmadığını belirtiyor. Yine ceza avukatı Mahmut Ceren ise tutuklanma gerekçelerine göre cezaevine konulan çocukların suça bağımlı hale geldiklerine işaret ediyor.

Suça sürüklenmiş çocuklar bir araya gelince suça olan eğilim daha da artıyor. Çünkü suçtan bahsedilen ve suçun yüceltildiği bir ortam adeta suç okulu haline geliyor. Gezer, bu nedenle çocuk tutukevlerinin ayrı olması ve buralardaki rehabilitasyon süreçlerinin daha iyi yapılması gerektiğine vurgu yapıyor. Ceren'e göre ise özellikle Polat Alemdar'a benzeme hastalığı olan çocukların suç eğilimlerini törpülemek için eğitim verilmesi gerekiyor. Ceren, cezaevlerinde bu çocuklara eğitim verildiğini ama bunların yeterli gelmediğini belirtiyor.

Suç işleyen çocukların cezai ehliyeti tüm dünyada tartışmalara neden olan bir konu. Bazı ülkelerde suç işleyen çocuklar için cezai ehliyeti 15 yaşında başlarken Türkiye'de 12 yaşında başlıyor. 15 yaşı sınır alan ülkelerde suça sürüklenen çocuklar cezanın dışında tutuluyor ama aynı zamanda rehabilite ediliyor. Çocuk yargılanma değil, iyileştirme sürecinden geçiyor. Solak, "Ancak çocuğu korumayı ilke edinerek her şehirde rehabilitasyon alanları oluşturursak, 15 yaş uygulanabilir." diyor.

Dinî değerleri öğrenseydim suç işlemezdim

Ceza avukatı Mahmut Ceren, çocuk suçluluğunun önlenmesinde eğitim, rehabilitasyon, spor gibi faaliyetler kadar dinî eğitimin de etkili olacağını söylüyor. Ceren, "Allah korkusu suça eğilimi azaltıyor. Allah'tan korkan insan suç işlemiyor." diyor. Buna göre insanlarda ceza korkusu ikinci planda kalıyor. ŞİDAM (Üsküdar Üniversitesi Şiddet ve Suçla Mücadele ve Uygulama Merkezi) Müdürü ve HEGEM (Hayatboyu Gelişim Eğitim Derneği) Başkanı Prof. Dr. Adem Solak'ın cezaevlerinde yaptığı araştırmanın sonuçları da bunu gösteriyor. Cezaevlerindeki çocukların yüzde 45'i "Dinî ve ahlakî değerler bana öğretilseydi suç işlemezdim." diyor. Türkiye'de suça sürüklenen çocuklarla ilgili ilk merci çocuk polisi oluyor. Polis ancak çocuk suç işlediğinde duruma müdahale edebiliyor. Ancak polis müdahalesinden sonra çocukla ilgili olan kurumların koordine olmaması ve yeteri kadar rehabilitasyon merkezinin olmaması çocuk suçları ile mücadelede yetersiz kalınmasına sebep oluyor.

Psikiyatrist Ayhan Akcan'a göre anne ve baba tarafından şefkat görmeyen çocuklar ıslah olmuyor. Akcan çocuk suçluluğu ile mücadelede ilk vazifenin anne babaya düştüğünü söylüyor. Buna göre anne babadan herhangi birinin çocuğa ilgi göstermese büyük önem ifade ediyor. Küçük yaştaki çocuklar babalarını örnek aldıkları için babanın çocuğa doğruyu ve yanlışı öğretmesi gerekiyor. Ayrıca Akcan, suça meyilli olan çocuklara zamanında müdahalede ailenin kilit noktada olduğunu söylüyor. Akcan, "Suça zamanında müdahale okulda, yetiştirme yurtlarında, askeriyede değil ailede olur."

Sosyal hizmetlerdeki uzman sayısı artırılmalı

Ailenin bilinçlendirilmesi için Sosyal Hizmetler, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi kurumların aileye yönelik çalışmalar yapması gerekiyor. Ayrıca şehirlerde sosyal hizmet uzmanı, psikolog ve rehber öğretmen gibi aileye yardım edebilecek yeteri kadar uzman bulunmuyor. Şehirlerde olması gereken aile ile ilgilenen uzman sayısının ancak yüzde 10'u görevlendiriliyor. Bu oranı çok az bulan Adem Solak, "Hiçbir ilde bu sayının yüzde 20'yi aşmadığını görüyoruz. Ayrıca 110 bin uzman olması gereken sosyal hizmetlerde şu an yaklaşık 4 bin uzman var. Bu sayı artırılmalı." diyor.



Zaman