MUSTAFA K. ERDEMOL- [email protected]

Ortadoğu’ya bir çıktı ama tam çıktı Çin. Önce Suudi Arabistan’la 14, dün de Mısır’la 14 milyar dolar değerinde 21 anlaşma imzaladı. İran’la ne olacağını da birkaç gün içinde öğreneceğiz. Çin ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin 14 başlıkta anlaşmayla güçlendirilmesinde şaşırmamızı gerektirecek bir yan yok. Çünkü Çin için Suudi Arabistan uzun zamandan beri “stratejik ortak”. Çin-Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) Serbest Ticaret Bölgesi’ni oluşturmak için iki ülkenin arasında bir düşünce birliği de mevcut, yine uzun süreden beri.

Zamanlama açısından belki dikkat çekici olan, Çin-Suudi ilişkilerindeki gelişmenin Suudi-ABD ilişkilerindeki “serinliğe” denk gelmiş olmasıdır. Çin’in ticarette ciddi rakibi olan ABD’nin bölgedeki en büyük müttefikiyle “sıkı fıkı” olması ABD için elbette bir rahatsızlık konusu. Bunun yansımalarını yavaş yavaş göreceğiz.

Çin’in bölgeye ilgisi yeni sayılmaz. 1956’da Mısır’la kurduğu ilişkiden bu yana gündeminde Ortadoğu hep var Pekin’in. Suriye’yle, Yemen’le, Irak’la, Suudi Arabistan’la iyi ilişkileri hep oldu. Ama bu İsrail’le 1992’de yakınlaşmasına engel oluşturmadı. Filistin sorununda da Filistin’i desteklemesini İsrail’in sorun ettiğine de tanık olmadık pek.

Bunu nasıl başarıyor?
Dış politikasını “temkinlilik” üzerine kurmasının sonucudur bu. Dolayısıyla çatışmacı bir çizgi değil izlediğiğ. Ortadoğu’da tek bir kitle imha silahının yer almayacağı güvenli bir bölge oluşturulması planlarının en büyük destekçisi olmasının nedeni de bu zaten. Ama, kişisel olarak anlayamadığım şey, bu kadar “barışçı” bir ülke olmasına rağmen Çin’in, bölgedeki sorunların yaratıcısı durumunda olan Suudi Arabistan ile İsrail’i bölgedeki en yakın dost görmesi. En sıkı ilişkileri bu iki ülkeyle, askeri alanda özellikle İsrail’le kurdu hep Çin çünkü.

Şu bir gerçek tabii. “Temkinlilik politikası” gereği Çin hiçbir ülkenin iç işlerine karışmamıştır. Dolayısıyla Ortadoğu’da “düşman kardeşlerin” ortak dostu konumunu koruyor hala. İsrail’le iyi, Suudilerle iyi, her ikisinin ortak düşmanı olan İran’la da iyi. Hatta o kadar iyi ki İran’la 4 milyar dolara yakın petrol/doğalgaz anlaşması bile yaptı yakın zaman önce. Oysa uluslararası planda İran’ın nükleer silah üretimine karşı çıktığını bilmeyen de yok. Ama ürettiği otomobilin ilk dış temsilciliğini İran’a verebildi.

Suriye krizi konusunda Suudi Arabistan gibi düşünmüyor Çin. Bu konuda ciddi görüş ayrılığı var iki ülke arasında. Ama daha önemlisi İran’ın nükleer programının yıllardır karşısında olduğu için Suudilerle bu konuda ortak. İran konusundaki bu ortak endişe ABD’yi, Çin’in Suudi Arabistan’la ilişkilerini rahatsız edici bulsa da kabule mecbur bırakıyor yine de. Çünkü, Çin’e siyasi açıdan alınacak karşıt bir tutumun, Çin’i İran’ı savunmaya itebileceği endişesi ABD ile müttefiklerinde hep vardı.

İran’ın ABD/Batı ile “barışmasının” ardından İran- Çin yakınlığı siyasi anlamda sorun olmaktan çıktı. Ama Çin-ABD ticari rekabetinde, Çin’in, önemli başlıklarda yapılmış son anlaşmayla Suudi Arabistan’ı yanına çekmiş olması Çin’in ciddi bir kazanımıdır.

Suudi palavra krallığının uğursuz rolünü sürdürmesine yarayacak bir gelişme olduğu için kişisel olarak Çin gibi bir devin Suudilerle anlaşmasından memnuniyet duyduğumu söyleyemem elbette. Bölgede “barışçıl alan” oluşsun diye çaba sarf edenlerin başında gelen Çin’in “terör destekçisi” Suudi Arabistan’la, “bir terör devleti” olan İsrail’le ilişkileri sadece kendisine yarayacaktır, bölgeye değil. Bu anlaşmaların Çin’e yararlarından biri Çin’in Müslüman toplulukları arasında yayılma gösteren “radikal” eğilimlere karşı Suudi otoritesini yanına çekmiş olmasıdır.

Irak, Çin’in anlaşmalar yaptığı eski Irak değil. Suriye de öyle. Yemen başka bir Yemen artık. İsrail ya da Suudi Arabistan’la ilişkilerini geliştirdi diye kendisine karşı çıkacak “anti Amerikan/anti İsrail” bir cephe yok. İran dünyayla “barıştı”, İsrail’e höykürmesi sadece lafta. Çin’e de Suudilerle anlaşma yaptığı için tavır alacak hali yok çünkü kendisinin de sıkı bağları var Çin’le.

Çin’in Suudi Arabistan’la anlaşması, ilişkilerini güçlendirmesi gerçek bir “diplomasi” başarısıdır. Bakalım yansımaları nasıl olacak?

Kaynak: Birgun.net