Hukukun zayıfladığı, otoriterleşmenin arttığı ve buna bağlı olarak çaresizlik duygusuna kapınılan her dönemde benzer şeyler yaşanır.

Dolandırıcılar topluma, her dönem farklı yüzlerini gösterir.

Onlar da zamana ayak uydurur ve gündemdeki konular üzerinden yöntemlerini geliştirir.

Sizi en zayıf olduğunuz yerden yakalar ve hukuksuzluğun içine çekmeye çalışırlar.

Bir kez bu hukuksuzluğun parçası oldunuz mu, kolay kolay yakanızı bırakmazlar.

Telefondaki kişinin cezaevinde olan bir yakınızı çıkarabileceğini ya da hatırı sayılır kişilerle sizi görüştürebileceğini söylediğini düşünün.

Sevdiğiniz, onun için her şeyi yapabileceğiniz kişi en “zayıf noktanız” değil midir?

Arayan, bazen kendisini “avukat”, bazen devlet bürokrasisinden “önemli biri” olarak tanıtır.

Bazen yadsınamaz bağlantıları olan, bazen ise yakınınız hakkında “tanıklık” yapmış biri gibi lanse eder kendini.

“Umut”, bastırılması güç bir duygudur.

Hemen bir randevu ayarlanır.

Ya işyerinize ya da evinize gelmek isterler.

Bazen ise bu görüşmeler Ankara’da prestijli bir plazada yapılır.

Plazanın girişinde sizi kulaklarında telsiz, takım elbiseli kişiler karşılar.

Geldiğiniz yukarıya anons edilir.

“Kurtlar Vadisi” vari bir hava estirilir.

Gösterişli bir odada yapılan görüşmede, devletin “en üst kademesinde” işinizi görecek kişiyle bağlantılardan bahsedilir.

Bir başka yöntem ise kendini “avukat” olarak tanıtan kişinin “malum davaların ünlü Savcılarının” ismini vererek “işinizi göreceği” vaadinde bulunmasıdır.

Soruşturmanın yürütüldüğü yerdeki Başsavcı Vekili tanınıyormuş izlenimi yaratılır.

Bu kişilerin soruşturmalarda “tanıklık” yaptıklarını söyledikleri de olur.

Anlaşma sağlanırsa, aleyhe beyanların değiştirileceğinden dem vurulur.

Yanlarında kendini “polis” olarak tanıtan biriyle de gelebilirler.

Evinizin kapısına dayandıklarında, korkar içeri alırsınız.

Beldeki silahlar masanın üzerine bırakılır ve pazarlık başlar.

Dolandırıcıların önündeki en büyük engel ise size hukuki destek veren avukatınızdır.

Derhal avukatınızla ilişkinizi kesmeniz söylenir, kötülenir.

Bu da yetmez avukatınızın size zarar verdiği, sonuca ulaşılmasının yani yakınınızın serbest kalmasının önünde engel oluşturduğu ileri sürülür.

Tüm bu göz boyama sonrasında konu “paraya” gelir.

Yüzbinler, milyonlardır zikredilen rakamlar.

“TL” değil “Dolar” konuşulur.

Usul basittir:

Milyon Dolarlar bir kasanının içine konulacak,

Kasanın iki anahtarı olacak,

Biri sizde diğeri umut tacirliği yapan dolandırıcılarda kalacaktır.

Süreç işletilecek, tahliye gerçekleşirse kasadaki para dolandırıcılara teslim edilecektir.

Yüzde 50’li şansı olan bu oyunda risk alan taraf ise her zaman sizsiniz.

Çetenin yapması gereken ise sadece beklemek.

Çünkü ceza yargılamasında tahliye er ya da geç gelecektir. 

ERGENEKON DAVASI SÜRECİNDE DE OLMUŞTU

Bu anlattıklarım başta bir “kurgu” gibi gelebilir ancak gerçek öyle değil.

Son dönemde sıklıkla yaşanan bir “olgu” bu anlattıklarım.

FETÖ/PDY Soruşturmalarında tutuklananların aileleri karşılaşıyor en çok da bu durumla.

Dolandırıcılar, cezaevindeki “iş adamlarının” ailelerini bu oyunun içine çekmeye çalışıyor.

Uzun süredir yakınları tutuklu olan ve Mahkeme önünde kendini ifade etmeyi bekleyen kişiler son çare olarak bu yolu deniyor.

Tüm bu yaşananalar 2013 yılında Odatv’de yayımlanan bir yazıyı getirdi hatırıma.

Ergenekon Davasının Dolandırıcılık Sektörüne Katkısı” başlığını atmıştım yazıya.

Bugün yaşananlar da o günden çok farklı sayılmaz.

Hukukun zayıfladığı, otoriterleşmenin arttığı ve buna bağlı olarak çaresizlik duygusuna kapınılan her dönemde benzer şeyler yaşanır.

Bu kişilerle mücadele bir gereklilik, fakat yapılması gereken tek şey değil.

Sağlıklı ve hızlı işleyen, özetle “adalet” dağıtan bir hukuk sistemi dolandırıcılıklara da kapı aralamayacaktır.

Ancak içinde bulunduğumuz sürecin de etkisiyle benzer şeyler yaşanmaya devam ediyor.

Görünen o ki bu düzen bir süre daha böyle sürecek.

Yine de enseyi karartmamak lazım. 

Av. Hüseyin Ersöz

@ersozhuseyin

Odatv.com