Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, yaptıkları haberlerden dolayı çeşitli tehditler aldıklarını söyledi. Dündar, “Birçok gazete kurşungeçirmez camlardan, baskın ve yangın halinde çıkış kapılarının denetlenmesine kadar ciddi önlemler alıyor bu günlerde. Türkiye’de basın özgürlüğünün olmazsa olmazlarından biri kurşun geçirmez camlar ve yangın merdivenleridir.” dedi. 

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu, Avrupa Gazeteciler Federasyonu ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından düzenlenen, ‘Türkiye: Kutuplaşmış bir ülkede gazetecilerin hak ve özgürlüğünü savunmak’ başlıklı konferans Taksim Nippon Otel’de gerçekleşti. Konferansın açılış konuşmasını Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar yaptı. 

Hürriyet’e baskından sonra Cumhuriyet’in de tehdit edildiğini belirten Can Dündar, “Bu tehditler, birkaç kez değişik yöntem ve yollarla devam etti. Güvenlik toplantısı yaptık. Baskın halinde alınması gereken önlemleri tartıştık. Çok sık yaptığımız bir şey değildi bu. Son dönemde giderek sıklaşmak zorunda kaldı. Birçok gazete kurşungeçirmez camlardan, baskın ve yangın halinde çıkış kapılarının denetlenmesine kadar ciddi önlemler alıyor bu günlerde. Türkiye’de basın özgürlüğünün olmazsa olmazlarından biri kurşungeçirmez camlar ve yangın merdivenleri.” diye konuştu. 

Bir televizyon kanalında, MİT TIR’larıyla ilgili konuşan bir gazetecinin, “Bu işler Amerika’da olsaydı CIA çoktan onları bir şekilde ortadan kaldırmıştı.” şeklindeki ifadelerini hatırlatan Dündar, şöyle devam etti: “Doğrusu CIA’nın böyle bir yöntemi var mı bilmiyorum. Amerika’da böyle örnekler yaşandı mı bilmiyorum. Ama örgütün içinden gibi konuşuyordu konuşan arkadaş. O yüzden onun uzmanlığına saygı duyarak önlem almamız gerektiğini düşündük. Çünkü intihara zorlama falan gibi tabirler de kullandı. Bunu yapan gazeteciler hakkında.” 

“Ölüm tehditlerini, baskıları ciddiye almalı mıyız?” şeklinde bir soru soran Dündar, “Aslında Türkiye ve gazete tarihine bakınca bunların pek de yabana atılır şeyler olmadığını görüyoruz. Çünkü benim çalışmakta olduğum gazete sıradan bir gazete değil. Binadan girdiğiniz andan itibaren daha önce yazdıklarından dolayı öldürülmüş gazete yazarlarının fotoğrafları karşılar. Toplantı salonumuzda onların öldürüldüğü güne ait gazetelerin birinci sayfalarının çerçevelenmiş fotoğrafları altında yaparız her gün. Dolayısıyla böyle bir bilgi zihnimizde var zaten. Yazdıklarından dolayı arabası bombalanmış, suikasta uğramış, bir şekilde hapis yatmış, gözaltında yıllarca tutuklu olarak kalmış meslektaşlarımız var.” şeklinde konuştu. 

‘TÜRKİYE’DE HER ŞEYİ YAZMAK SERBESTTİR, YETER Kİ BEDELİNİ ÖDEMEYİ GÖZE ALIN’

“Türkiye’de her şeyi yazmak serbesttir. Yeter ki bedelini ödemeyi göze alın.” diyen Dündar, sözlerine şöyle devam etti: “O bedel bazen çok ağır olabilir. Bu günlerde bir hayli ağır olduğunu görüyoruz. Bu hiç yeni bir şey değil. Türkiye’de basın hiç özgür oldu mu diye düşündüğümüzde hayır, hiç özgür olmadık aslında. Cumhuriyet kurulduğundan beri özgürlüğü hiç teneffüs etmemiş bir meslek grubuyuz biz. Askeri yönetim döneminde, 1980 darbesinde de gazeteciydim. Gene koşullar ağırdı, gazeteler kapatılıyordu, tutuklamalar vardı. Ama o dönemde böyle bir polis devleti, böyle bir faşizm görmedim. Yöntemler çeşitli ve zengin değildi. 12 Eylül döneminde şu haberlerin, işkencelerin yayınlanması yasaktır diye yazar ve duvara asardık. O haberleri o gün gazeteye koymazdık. Dönemin başbakanının, şimdi cumhurbaşkanının bizzat telefonla ‘bu haber yayınlanmayacak’ dediğine dair ses bantlarını hatırlıyoruz. Telefon talimatıyla seyrettiği televizyon kanalına çıkan konuğun yayının kesilmesine emrettiğine tanık olduk. Örnek aldığı Putin bunları yapıyor mudur bilmiyorum ama biz kendi tarihimizde bu kadar doğrudan müdahaleye tanık olmuş değiliz. Bir başka yaratıcı sansür yöntemi, medya sahiplerini havuç ve sopa taktiğiyle yola getirmek. Yandaş olmayı başaranları ciddi havuçlarla ödüllendirdi. Öte yandan kendi safına gelmemekte inat edenleri de ciddi vergi cezaları, kapatmalarla sopaya tabi tuttu.” ifadelerini kullandı. 

‘GEÇMİŞ HESAPLAŞMASININ ÇOK ANLAMI YOK, BİR ARADA DURMALIYIZ’ 

Gazetecilere birlik olma çağrısı yapan Dündar, “Biz sürekli binalara kurşun geçirmez camlar taktırıp, giriş kapılarını acaba döner şekilde yapsak daha mı iyi korunuruz? Yangın durumunda yangın merdiveninden mi, çatıdan mı kaçmalıyızı mı tartışmalıyız yoksa bütün bu baskılara karşı bir arada nasıl direneceğimizi konuşmanın zamanı geldi mi? Bizim artık basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü için sansüre karşı, iktidar baskısına karşı bir arada durmamızın, ortak ses vermemizin, ortak görüntü vermemizin, ortak başlıklarla çıkmamızın, ortak başyazılarla çıkmamızın, dünya huzuruna ‘biz bu baskıya direneceğiz’ mesajı vermemizin zamanı geldi.” diye konuştu. 

Bunu yapılmaması halinde herkesin tek tek teslim alınacağına dikkat çeken Dündar, “Ve burada artık geçmiş hesaplaşmasının çok anlamı yok. Onlar zamanında şöyle yapmıştı, böyle yapmıştının da vakti geçti. Daha önceki sicili her ne olursa olsun herkesin yeni dönemdeki medyaya baskılar karşısında bir arada, sağlam, cesaretli ve dik durması gerektiğini düşünüyorum. Eğer daha fazla sansüre uğramak istemiyorsak, daha çok tehdit almak, daha çok gazete baskınına tanık olmak, gazetelerimizin hem madden hem manen kuşatılmasını görmek istemiyorsak bir arada durmak zorundayız.” vurgusunu yaptı. 

Türkiye’de gazeteci olduğuna ve bu dönemde gazetecilik yaptığından dolayı çok mutlu olduğunu söyleyen Dündar, “Gazeteciliğin asıl şimdi önemli olduğunu düşünüyorum. Asıl bu dönemlerde gazetecilik kıymetli. Bu mesleği yapacaksak en doğru zaman ve yerdeyiz diye hissediyorum. Bugün Türkiye’nin gerçekleri bilmeye hakkı var. Bugün, yolsuzluklarla ilgili bilgi alma hakkını gazeteciler savunacak. Baskıya karşı bir arada durmayı öğreneceğiz.” şeklinde konuştu. 

İLETİŞİM FAKÜLTELERİNİN DURUMA SES ÇIKARMAMASI AKIL ALIR GİBİ DEĞİL

Medyaya baskı yapıldığı bu dönemde hiçbir iletişim fakültelerinden ses çıkmamasını eleştiren Dündar, “Bu kadar derin bir sessizlik olabilir mi? Tarihe geçecek bir dönemde, iletişim fakültelerinin, akademisyenin hiçbir ses çıkarmıyor olması akıl alır gibi değil. Bu iş gazeteci yetiştiren okullardan başlamak zorunda. Gazeteciliğin nasıl yapılacağını özelde, barış gazeteciliğini üniversitede öğrenmeliyiz. Sonra bu bilgiyi kurumlara transfer etmeliyiz. Ne yazık ki bu alt yapıya sahip değiliz. Çünkü aynı iktidar yapılanması üniversiteyi de ele geçirdi ve buradan en ufak ses çıkarak akademisyen işten atılıyor.” dedi. 

Gelecek dönem için öngörüsünü dile getiren usta gazeteci, “Şunu tahmin ediyorum ve öngörüyorum. Bu siyasi kadro yargılanacak. Bugün bizi tehdit edenler yarın mahkeme önünde olacaklar. Ve onların adil yargılanması için biz gene buralarda onların hakkı için çalışıyor olacağız. Onların hakkını savunuyor olacağız. Yeter ki bir arada olalım.” ifadelerini kullandı. 

CİHAN