Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu diyor ki; "Bir kanun çıkartalım, hepsini geçersiz sayalım. Ondan sonra da herkes hakkında beraat kararı verilsin, yeniden bir yargılama yapılsın.' Bir defa yargı üç erkten biriyse onun verdiği kararların yasamanın yapacağı bir şeyle ortadan kaldırılması nasıl mümkün olabilir?" ifadelerini kullandı.

Arınç, "sahte dijital delilin ve gizli tanığın hukuka aykırı dinlenmesinin, davanın yeniden görülmesine gerekçe sayılacağı" ile ilgili bir düzenleme geleceği iddiasına ilişkin, şunları söyledi:

"Bitmiş bir mahkeme, hüküm veya karar karşısında şartlar oluşmuşsa yeniden mahkeme istenebilir, bu var zaten. Ortaya çıkan yeni bir delil olabilir, mahkemenin kabul ettiği bir delilin sahteliği de söz konusu olabilir. Şahitlik yapmışsa o kararın verilmesine vesile olmuş birisinin daha sonra yalan şahitlikten mahkum edildiği de ortaya çıkabilir. Bu varken yeni olarak ne yapılabilir? Ben yeni bir şey yapılmasının ve mevcut hukuk sistemine bunu adapte etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ancak üzerinde konuşmamız lazım. Bu konuda inisiyatif alan Türkiye Barolar Birliği oldu. Feyzioğlu, Başbakanımızı ziyaret etti, Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etti, bir tur yaptı. Burada bazı şeyleri açıkladı, şöyle şöyle yapalım, bitmiş davalar yeniden görülsün diye. Doğrusu ben ilk planda baktığımda bugünkü mevcut hukuk sistemi içinde buna çok imkan olmadığını gördüm. Feyzioğlu diyor ki, bugüne kadar bitmiş davaları öncelik alarak söylüyor "Bir kanun çıkartalım, hepsini geçersiz sayalım. Ondan sonra da herkes hakkında beraat kararı verilsin, yeniden bir yargılama yapılsın.' Bir defa yargı üç erkten biriyse onun verdiği kararların yasamanın yapacağı bir şeyle ortadan kaldırılması nasıl mümkün olabilir? Bir af çıkartırsa bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırabilir. Af çıkarmanın da anayasa içinde yeri belli, büyük bir çoğunluk olması lazım, vs. Ben Feyzioğlu'nun düşüncelerinin saçma olduğunu söyleyemem, tartışılması gerekir. Bu yüzden Başbakanımız da Adalet Bakanımıza "Bu konu üzerinde çalışın' dedi. TÜBİTAK'tan bilirkişi istenmiş, bu bilirkişilerde bir davada önemli bir belge veya delil olan harddisk'le ilgili bir karar vermiş. Bu gerçekse mahkeme de bu rapora itibar edecekse kendi içinde gereğini yapar. Yargılaması devam eden davaysa o delilden vazgeçer, başka delillerle devam eder."

-"DİYARBAKIR'DA ACILAR YAŞANMASAYDI, TERÖR BU NOKTAYA GELEBİLECEK MİYDİ?"-

"İçim yanarak söylüyorum; öyle bir maddemiz var ki, kim akıl ettiyse üstün bir zeka. Terör örgütünün üyesi olmamakla birlikte, yine de yaptığı eylemlerle örgüt lehine faaliyette bulunana da ceza veriyor. Nasıl ayıracağız? Ayırmadıkları için de zaten onlarca insan içeride. Bir belediye başkanı hakkında dava var, hala içerde kendisi. Nevruz dolayısıyla bir bildiri okumuş. O bildiri içinde de o zamana göre, örgütü öven şeyler söylemiş. Bir propagandadan vermişler, ikincisi örgüt üyesi değil ama örgüt lehine hareket etti diye toplam 8 yıl" diyen Arınç, bu maddenin değiştirilmesi gerektiğini belirtti.

Terörle Mücadele Kanunu'nun, çok yeni bir kanun olmadığına dikkat çeken Arınç, şöyle konuştu:

"2005'te yeni Ceza Kanunu yapılırken terörle mücadeleyi de içine alacak maddeler konuldu. O zaman TMK'ya ihtiyaç kalmadı ama bugüne kadar geldi. En basit sebebi, çözüm sürecini bir yılını yeni doldurduk. Bir yıl öncesine kadar karakollar basılıyor, mayınlar patlıyor, sokaklarda canlı bombalar kadınları karınlarındaki çocuklarla havaya uçuruyordu. Şehirlerde güvenlik sorunu vardı. Böyle bir ortamda caydırıcı olması açısından Terörle Mücadele Kanunu'na ihtiyaç olmuş olabilir. Şimdi çözüm süreciyle birlikte bizim bu fazlalıktan vazgeçmemiz lazım. Ceza Kanunu yeterlidir, hatta onu da gözden geçirebiliriz. Hapşıran bir insana idam cezası vermeye kalkarsanız bu caydırıcı olmuyor, daha da teşvik edici oluyor. Bu kadar eziyetler, uzun tutukluluklar karşısında hiç kimse inandığından vazgeçmiyor, belki de daha çok bilenerek ilerisine hazırlanma ihtiyacı duyuyor. 1980 darbesi sonunda Diyarbakır Cezaevi'nde acılar yaşanmamış olsaydı, terör bu üst noktaya gelebilecek miydi, herkes elini vicdanına koyup düşünmeli."

-"KİMSENİN ÜSLUBUNA HAKİM OLACAK BİR NOKTADA DEĞİLİM"-

Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, cemaatin tabanını ayırarak, üst yöneticilere "örgüt" demesine ilişkin de şunları kaydetti:

"Daha önceki konuşmalarında da Başbakan'ın buna benzer ifadeleri oldu, çok da doğru bir şey. Bu cemaatin on binlerce sempatizanı var, hizmet hareketi dedikleri bu hareketin içinde canla başla çalışan var. Onların hepsi saygın bizim nazarımızda, onlar bizim ailemiz aynı zamanda. Bizim de ailemizden, çevremizden bu hizmetlere katılanlar var. Ancak özellikle son olaylar da gösterdi ki, "Biz de buradanız' diyerek hukuk dışı faaliyetler gösterenlerin bir kenara ayrılması lazım. Hukuku kim ihlal ediyorsa, elindeki bilgileri, belgeleri kim birilerini yıkmak için kullanıyorsa bunlar nereye müntesip olursa olsun onlar haksızdır, suçludur, onları dışarıya koymak lazım. Aradaki farkı göstermek lazımdı, Başbakan da bunu yaptı. Başbakanımızın başka benzetmeleri de oldu. Ben kimsenin üslubuna hakim olacak bir noktada değilim. Herkes fikirlerini ortaya koyabilir; ama önemli olan bu ayrımın yapılmasıdır."

haberler.com