Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin (AGC) düzenlediği 27. Antalya Basın Ödülleri ve 19. Hasan Özkay Fotoğraf Yarışması’nın ödül törenine katıldı.

"Yüzde 70'i TMK kapsamında"
Bazı kişilerin basın özgürlüğünden şikayet ettiklerini belirten Başbakan Yardımcısı Arınç şöyle konuştu:

“Bunun, doğrusu Basın Kanunu ile çok ilgisi yok. Basın Kanunu, yazılı medya ile ilgili bir kanunumuz. Basın Şurası toplanmış, arkasından da kanun çıkarılmış. Bugün basın mensubu arkadaşlarımızın, özellikle cezaevinde tutuklu veya hükümlü bulunanların veya haklarında adli takibat yapılanların şikayet ettiği husus bir, Türk Ceza Kanunu'dur; ikincisi de Terörle Mücadele Kanunu'dur. Sayıları ne kadar olursa olsun, hemen hemen yüzde 70'inin Terörle Mücadele Kanunu kapsamında suç isnat edilerek tutuklandığını ve haklarında ceza verildiğini bildiğimiz pek çok gazeteci arkadaşımız var.”

“Bugün basın özgürlüğünde sorun yaşanmıyor”
Basının özgürlüğünün esas olduğunu ve anayasalarda bu hususun yer aldığını belirten Başbakan Yardımcısı Arınç şu ifadeleri kullandı:

“Şikayet üzerine veya doğrudan kendi izlememizle yayın ilkelerine aykırı bir durum tespit edilirse, sıfırdan başlamak üzere müeyyideler verilebiliyor. Bugün gazetecilik mesleğini ifa ederken, yazı yazarken, kitap çıkarırken, karikatür yaparken diyelim ki fikrini, düşüncesini açıklarken geniş anlamda bir anlatım özgürlüğünde çok büyük sorun yaşanmıyor. Bunu söylediğim zaman içinizden kızabilir, dışınızdan omurdanabilirsiniz. Ama söylemek istediğim şu; bakınız 100 gazeteci içeride, olabilir. Ama suçlara bakınız. Bu suçlardan bir kısmı adi suçlardır. Hepimizin işleyebileceği cinsten.

Yolda giderken Allah saklasın, birisine çarpmış olabiliriz. Bazı kötüler hırsızlık da yapmış olabilir, her meslekten insanların yapabileceği gibi. Gasp da işlemiş olabilir, vesaire. Bunları herhalde gazetecilik mesleği olarak görmek mümkün değil. Bir kısmı ve çok kısmı, özellikle belli amaçla yayınlanan gazeteler. Hepinizi tenzih ederek söylüyorum, isimlerini de vermek istemiyorum. Çünkü isimlerini versem gerçek anlamlarını da bilemeyeceksiniz. Ne demek istediğimi daha iyi anlıyorsunuz. Bilerek suç işleyen, bilerek örgüt propagandası yapan, bilerek örgütün lojistik desteğini sağlamayı amaç edinmiş, tirajları az, ama belli çevrelerde etkisi güçlü olan gazeteler var. Geçenlerden bundan birisi çıktı, çıktığı gün de ‘Ben bu suçu işlemeye devam edeceğim’ dedi. İşledikleri suç Terörle Mücadele Kanunu kapsamındadır. Bir propaganda yapmak, iki örgüt üyeliği, eylemlere destek sağlamak. Örgüt üyesi olmasa bile örgüte destekte bulunmak gibi tarif edilmiş bir kanun. Bu kanundan şikayet ediyorsak o zaman yüksek sesle ‘Bu Terörle Mücadele Kanunu değiştirilmelidir veya kaldırılmalıdır’ dememiz lazım.”

Eylemde bomba atıyor
Arınç, Terörle Mücadele Kanunu'nun diğer maddelerinin unsurlarının da değişmesi gerektiğini savundu. Bu konuda da bir çalışmaları olduğunu anlatan Arınç, şöyle devam etti:

"Daha çok Balyoz, Kafes, buna benzer suçlamalar ortaya çıktığında, telefon dinleme kayıtları televizyon ve gazetelere düştüğünde, kanunsuz olarak hakkında bir dinleme kararı olmadan yayınlanmaya başlayan kişilik haklarına da tamamen aykırı olan bu eylemlere karşı 3 maddede ağırlaştırıcı maddeler getirdik. Yani ifşa etmek, bunu yayınlamak bir kişilik hakkının ihlali olarak görüldü. Aynı zamanda da soruşturmanın gizliliğini ihlalle adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs gibi suçlarda suçun unsurlarını daha güçlü hale getirdik, ama cezalarını indirdik. Bütün bunları kimse görmezden gelmemeli. Gazeteci sıfatını taşıyor, ama bir eylemde de bomba atıyor. Herhalde bahsimiz bu değil, değil mi? Biz bunları konuşmuyoruz. O zaman ‘Şu kadar gazeteci içeride’ dediğimiz zaman bu kadar gazetecinin kaç tanesinin molotoftan, bombadan, örgüt evinde yakalanmaktan, silahlara yardım ve yataklık yapmaktan suçlanıp da bu yüzden içeride olduğunu da, adli kayıtlara bakarak bir zahmet ortaya koymakta fayda var. Terörle mücadele bugün için ne kadar önemli bir hale geldi hepimiz bunun farkındayız. Başarısız bulabilirsiniz hükümeti, ama ortada bir olay var. İntihar saldırıları gibi her gün gelen ve kendilerini öldürmek üzere gelenlerle belki onları yaşatmak, kendilerini de müdafaa etmek zorunda kalan güvenlik güçleri arasında büyük bir kavga var, mücadele var. Her gün şehitlerimiz, her gün gazilerimiz var. Dolayısıyla terörle mücadele eden bir ülkenin her şeyi serbest bırakmasını herhalde akıl karı bulamayız.”

Yıpranma hakkı
“Yıpranma hakkı” olarak bilinen fiili hizmet zammının 2008’de kabul edilen Sosyal Güvenlik Kanunu ile kaldırıldığını belirten Arınç, "'Bu tekrar konulsun, geri getirilsin’ derken, diğer iş kollarında ne yapacağız? Onlar için de düşünmemiz lazım. Bunların içinden birisini seçtiğimiz zaman diğerleri feryat edecek. Ben aslında olumlu bakıyorum, Başbakanımız da olumlu bakıyor. Sosyal güvenlik, geçmişten bu yana Türkiye'nin kara deliği.

Başbakanımız bunu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızın önüne koydu, ‘Bu meseleyi çöz’ dedi. Çok zor bir iş. Ama çözülecek. Nasıl çözüleceğini hepimiz yakın zamanda göreceğiz. Geçmişin siyasetçileri gibi her ilçeye bir il plakası vermek veya herkesin talebine ‘Eyvallah yaparız, seçimden sonrasını bir görelim’ demek durumunda değiliz. Böyle bir popülizm Türkiye'ye kazandırmaz, kaybettirir. Ben basın mensubu arkadaşlarımın bana göre de haklı olan taleplerine karşı hiçbir yerde, ‘Evet bu iş olacak’ demedim, ama ‘Üzerinde çalışıyoruz’ dedim. İnşallah olumlu bir cevabı yakın zamanda verebilirsek ki herhalde ekim ayı açıldığı zaman SGK çalışmaları içinde bunları da görebileceğiz” dedi.

(soL - Antalya)