İSTANBUL

Boğaziçi Üniversiteliler Derneği (BURA) tarafından Rektörlük Konferans Salonunda düzenlenen, "15 Temmuz Gecesi ve Direniş" konulu konferans, Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, 15 Temmuz'un bir "işgal hareketi" olduğunu söyledi. Türkiye'nin ayaklarının üzerinde durmaya başladığı, kendi insanına, çevresindeki devletlere, milletlere sahip çıkmaya başladığı bu dönemde yaşanan hiçbir olayın "doğal" olmadığına işaret eden Çalışkan, her birisinin ince ince, belli bir merkezde planlandığını dile getirdi.

15 Temmuz'un hazırlıklarının 30-40 yıl öncesine dayandığının altını çizen Çalışkan, şöyle konuştu:

"Generallerin her birisine 30-35 yıllık emek verildi. Ortaokuldan alındı, tuğgeneral, tümgeneral, hatta korgeneral yapılana kadar her hafta, belki her gün kontrol edildi. Bunlara emek verildi ve bunlar eğitildi. 30-35 yıllık bir emek. Sadece orduyla ilgili kısmı söylüyorum. Bu operasyonu bir grubun, bir cemaatin, bir topluluğun yapma, yönetme lüksü yok. Böyle bir akılları da yok, liderleri de dahil böyle bir kapasiteleri yok. 'Üst akıl' diyebilirsiniz, başka bir şey diyebilirsiniz ismini siz koyun. Ama dünya sistemi içinde birileri bu organizasyonu planladılar, biz 'FETÖ'cü diyoruz onlar ön plana çıktı. O gün bekleyenler var. O gün ateş edenler kadar, bekleyenler, 'Acaba asker başarılı mı olacak acaba siviller başarılı mı olacak' diye bekleyen, sivil veya resmi hiç fark etmez o insanlar da en az köprüde o gariban insanlara ateş edenler kadar suçlu, belki daha fazla suçlu. Bekleyip de ikbal peşinde koşanlar, sessiz kalanlar, yapması gerekeni yapmayanlar, telefonlara çıkmayanlar, bunlar da en az o gün büyükşehir belediyesinde, Ankara'da veya herhangi bir yerde insanların üzerine ateş edenler kadar benim açımdan suçludur."

"Bu millet dünyada ders verdi"

Emniyet Müdürü Çalışkan, 15 Temmuz'dan bilimsel anlamda da dersler çıkarılması gerektiğini söyledi.

"Böyle bir tecrübe her ülkeye nasip olmaz" diyen Çalışkan, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu milleti hafife alanlar, bu millete tepeden bakanlar, bu milleti korkak görenler, 'İki asker çıktığında bakalım kim dışarı çıkabilecek' diyenler şunu gördü: Bu milletin çok özel olduğu bize anlatılır, kitaplardan okuruz, inanırız ama bire bir yaşamak kadar güzel bir şey yok. Bu millet dünyaya da ders verdi. Türkiye'ye değil, bölgemize değil, dünyada akl-ı selim kim varsa azıcık mantıklı düşünen, demokrasi dediğimiz bir takım ortak değerler dediğimiz şeylerin hangisine sahip çıkan, objektif bakan kim varsa hepsine müthiş bir ders verdi. Kendi ordunuza talimat verseniz bu kadar hızlı sokağa indiremezsiniz. Buyrun Amerikan ordusuna talimat versin oradaki yönetici. Bir saat içinde, iki saat içinde 1 milyon, 2 milyon, 5 milyon insanı ve hiçbir karşılık yok, ne olacağı belli değil, evinden çıkanın geri dönme ihtimali olmadığını bile bile... Bazıları şunu söylüyor: 'Helalleştim, abdest aldım da çıktım'. Ben hiç kimseyle helalleşemedim. Abdest de alamadım. Almak isterdim ama öyle bir pozisyondaydım ki eşimi ve çocuklarımı 3, 4 saat sonra hatırladım. Kurşunlar yağarken, birden aklıma eşim ve iki çocuğum var onlar geldi."

"İnsan babasına ateş eder mi"

Çalışkan, Boğaziçi Köprüsü'nde ateş açanların büyük bölümünün er olduğunu, erlerin masum oldukları, kandırıldıkları yönündeki söylemlere ise katılmadığını ifade etti.

"İnsan babasına ateş eder mi? Annesine, evladına ateş eder mi?" diye soran Çalışkan, o erlerin, yaşananlar karşısında silahlarını bırakarak, "Ben milletime ateş etmem" demeleri gerektiğini söyledi.

Darbeci askerlerin cezaevinde olduklarını ancak hala pişmanlık hissetmediklerini dile getiren Çalışkan, "Ben bu insanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kelimesi kullanacağım, vatandaşlığından bile şüphem var." diye konuştu.

Mustafa Çalışkan, olaylar sırasında tanktan vatandaşların üzerine ateş açıldığını hatırlatarak, bunun savaşta bile olmayacağını vurguladı. Asker elbisesi içindeki darbecilerin en büyük zararı Türk ordusuna verdiğini belirten Çalışkan, "Bu namussuzluğu yapanlara eminim ki adalet en ağır cezayı verecektir. Bunlara sahip çıkanlar da uluslararası arenada sahip çıkanlar, şu gerçeği görecekler: Yanlışın anlatımı olmaz. Yanlış üzerinde Avrupa hala ısrar ediyor. Bizim yaşadığımız olayın yüzde 1'ini yaşasalar dünyayı ayağa kaldırırlardı." ifadelerini kullandı.

"O gece için bir tane yanlış adam çıkmadı"

15 Temmuz'da İstanbul'da emniyet müdürü olduğu için Allah'a şükrettiğini dile getiren Çalışkan, şunları söyledi:

"35-36 bin polisi yönettiğim için ve bu polislerin içinde o gece için bir tane yanlış adam çıkmadığı için şükrediyorum. Her bir polisin kahramanca savaşmasından, tabancayla tankın peşinde koşmasından, vatandaşı yönlendirmesinden dolayı şükrediyorum ve gurur duyuyorum. 14-15 yaşından beri Emniyet Teşkilatının ekmeğini yiyen birisi olarak, üzerimize düşen görevi yaptığımız için gurur duyuyorum. Köprüde saat 06.40'a kadar aralıksız ateş ettiler. Yanımda bir rütbeli komutan vardı. 'Ne kadar dayanabilirler' diye sordum, 'İki, üç gün daha dayanabilirler.' dedi. Saat 06.40'ta teslim olduklarında vatandaş, sel gibi askerlerin üzerine yürüdü. Bunları tabii biz kamuoyuyla paylaşamadık. Orada vatandaşa gaz da sıktık, su da sıktık. Çünkü vatandaşın orada kardeşi ölmüş, evladı ölmüş... Ateş edenler de karşıda. Ellerini kaldırdılar. Biz onları korumak için çok çaba sarf ettik. Cezayı hak ettiler ama cezasını verecek biz değiliz, mahkemeler verecek. Onlar en ağır cezaları hak ettiler."

Muhabir: Güç Gönel

Kaynak: AA