"Bir ceza avukatının anıları" kitabından bir alıntı

Tek çentikli kalem

Faruk Erem

Yılların nasıl geçtiğini o da pek anlayamamıştı. Adliyedeki hizmeti kırk yılı aşmıştı. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığından emekliliği gelmişti. Sabah erken Adliyedeki odasında özel eşyalarını toplarken, masasının gözünde sakladığı, üstüne küçük çakısıyla; bir, iki, üç, dört, beş diye çentikler açtığı, beş kırık uçlu kalemi eline almış, uzun uzun düşünmüştü.

Bu, beş kırık uçlu kalem, verdiği ve katıldığı beş idam hükmünün anısıydı. Diğerleri için bir diyeceği yoktu. Ama tek çentikli kalem (!).  O olayda iki sanık vardı. Suçu birbirlerine atıyorlardı. Suç ağırdı, suçlu olan asılacaktı. Deliller pek karışıktı. Kıdemli üye bir sanığın, Başkan diğer sanığın, suçlu olduğuna inanmıştı. O tarihte kıdemsiz üyeydi. Kimin oyuna katılırsa sanıklardan biri veya diğeri asılacaktı. Bir türlü karar veremiyordu. Şöyle düşündü:

Başkan daha tecrübeliydi. Sanığın biri beraat etti, öbürü asıldı.

Sonra kıdemi artmış, kendisi Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olmuştu. O zaman, şimdiki tecrübesi olsaydı böyle bir karara katılmayacağını çok iyi biliyordu.

O akşam arkadaşlarının verdikleri veda yemeğinde, arada bir dalıyor, tek çentikli kalemin öyküsünü düşünüyordu. Ben de yemeğe davetli idim. Kendisi yakın arkadaşımdı, ta liseden. Yemekten sonra beraber çıktık. Yolda hiç konuşmadı. Üzüntüsünü emeklilikten sandım. Birkaç kez söz ettim. Hizmetlerini övdüm. Cevap vermiyordu.

Dostumu ikinci kez, hasta yatağından ziyaret ettim. Eski dosyayı bulmuş, okumuş, uzun yolculuklar yapmış ve yıllar önce beraatını sağladığı kişiyi bulmuş, doğruyu öğrenmek istemiş. Adam hâkimi hemen tanımış. Söz arasında “siz o işi benim yaptığımı biliyordunuz, değil mi?” diye gülümsemiş.

Dostuma ilk kriz hemen, oracıkta gelmiş, ikinci kriz, onu hastanede ziyaretimden üç gün öncesiydi. Tek çentikli kalem olayını hastanede kısık bir sesle bana o zaman anlattı. Anlatırken arada susuyordu. Takatsizdi.

Birkaç gün sonra oğlu telefon etti, beni istemiş. Hemen gittim. Yetişemedim, öleli pek az olmuştu. Son defa görmek için odasına girdim. Tek çentikli kalem parmaklarının arasında idi. Yavaşça aldım. Saklıyorum.

Murat Yayınları/ Faruk Erem

 Biz çocuk mahkemesinden geldik

 Müvekkilim iki ayrı suçtan yargılanmaktaydı, suçların asgari ve üst hadleri, biri 2-7 arası hapis 5000 güne kadar adli para cezası, diğeri 2-5 yıl arası hapis cezası ile karşılanıyordu.

İkinci duruşmada yerimi aldım, celse açıldı, hakim “gereği düşünüldü” dedi  ve kararını açıkladı, “müdafiden soruldu, bir diyeceğim yoktur, sanığın zorla getirilmesi..” diye kararı okudu. Şaşkındım, aşırı bir tepki vermemek için” bir düşüneyim” dedim, derken mahkeme bir başka dosyaya geçti..

Bir celse önce mahkemeden bazı delillerin toplanmasına ilişkin taleplerimiz olmuştu, mahkeme bu talepleri kabul etmiş, sanığı duruşmalardan vareste tutmuştu. Bu celse, mahkeme geçen celse verdiği kararları tamamen yok sayarak başka kararlar vermiş ve sanığın zorla getirilmesine hükmetmişti.

 Mahkeme beni müdafi olarak yok sayıyor ve benim yerime geçip “ müdafiye soruldu, bir diyeceğim yoktur” dedi diye benim adıma savunma yapıyor.

Öfkeden çatlıyorum. Mahkemede bir gariplik vardı. Duruşmaları savcı yönetiyordu, ikide bir yerinden kalkıp başkanının yanına geliyor ne yapması gerektiğini söylüyordu.

Öfke ile başkanın odasının önünde beklemeye başladım, dakikalar saat gibiydi, sonunda başkan geldi odasını açtı, o önde ben arkada odaya girdik ve hiç izin almaya gerek görmeden bir yanardağ gibi patlayarak öfkemi serbest bıraktım ve anlatmaya başladım.

“Geçen celse benim taleplerim vardı. Uygun gördünüz, bu celse o kararlarınızı yok saydınız, geçen celse sanığı duruşmalardan vareste tutmuştunuz, bu celse zorla getirmeye karar verdiniz, bana sormadan benim adıma beyanda bulundunuz, bu nasıl bir yargılama, anlayamadım..”

Ben hakimden ciddi bir tepki bekliyordum, hiçbir tepki vermeden not alıyordu. Ben bu kez “boşuna not alıyorsunuz, gelecek celseye kadar kaybedersiniz o notları” dedim.

Başkan gene hiçbir olumsuz tepki vermeden “unutmam” dedi.

Gelecek celse hakim aldığı notların gereğini yaptı ancak daha sonraki duruşmalar eskiye döndü, mahkeme önceki duruşmalarda verdiği kararları takip etmiyor, rast gele gidiyor, anlattıklarımı anlamıyorlar, anlamış gibi görünüp yeni kararlar veriyorlar.

Avukatlar aramızda ne yapalım diye konuşuyoruz, Ben “savcıya gidelim, o daha iyi anlıyor gibi” dedim, Onlar “hayır savcı olmaz” dediler.

Ben üye hakimlerden birisini odasına girdim. Anlattım yanlışlarını.. Hakim yaşlı, mülayim birisi..

“Sizi anlıyorum Rahmi Bey, biz bu davalardan anlamıyoruz, bizi çocuk mahkemelerinden puanımız yüksek diye ağır cezaya verdiler, biz bu davalardan anlamıyoruz.. “ dedi.

Hakime dedim ki;  “biz anlamıyoruz diyorsunuz ama benim müvekkilim belki 8- 10 yıl cezaya mahkum olacak, belki suçlu, belki suçsuz..”

Hakim: “Ben sizin dedikleriniz anladım. Unutmayacağım..” dedi

Dava bu son konuşmadan sonra yaklaşık 8 ay 5 duruşma sonra bitti, müvekkil beraat etti ama biz bu süre boyunca hep endişelendik, mahkemeye bir şeyleri anlatmaya çalıştık, sonra kadere razı olduk, duruşmalara katılmıyoruz, mazeret gönderiyoruz, uyaptan duruşma günlerini takip ediyoruz. Son duruşmadan sonra uyapta beraat gördük.. Tesadüf mü, bilinmez ama gerekçeli karar gelince beraata inandık.

Rahmi Ofluoğlu