Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen ilk on yılda Atatürk’ün önderliğinde yapılan devrimlerin hedefi, ülkemizde çağdaş uygarlığa ulaşmak ve aşmak olarak konulmuştur. Bu süreçte, nüfusun yarısı olan kadınların eşit haklara sahip olması önemle vurgulanmıştır. 1926’da Medeni Kanunun kabulüyle yurttaş olarak eşit haklar tanınması; 1930’da kadınlara yerel yönetimlerde, 1933’de muhtarlık seçimlerinde ve 1934 yılında da milletvekili seçme ve seçilme hakkının Anayasa değişikliği yolu ile verilmesi, demokratikleşme yolunda atılan çok önemli adımlardır. Ancak, birçok Avrupa ülkesinden önce Türkiye'de Kadınlara Milletvekili Seçme Seçilme Hakkı tanınmasına rağmen 77 Yıl içinde bir arpa boyu yol alınamamış, bu doğru başlangıç sürdürülememiştir.
5 Aralık 1934 tarihinde, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkının tanınmasından sonra 1935 yılında yapılan genel seçimde 18 kadın milletvekili seçilmiş ve Türkiye “kadın milletvekili sayısı ile” Dünya’da ikinci sırada yer almıştır. 1935’de TBMM’de  %4.6 olan kadın milletvekili oranı, 77 yıl sonra 2011’de ancak  yüzde on dört olabilmiş ve dünya sıralamasında en alt sıralara gerilemiştir”
Nüfusun yarısını oluşturan kadınların karar alma süreçlerine katılamaması, siyasette eşit oranda temsil edilememesi, herşeyden önce bir demokrasi meselesi.
Kadınların meclislerde eşit temsilinin sağlanması, gerçek demokrasinin yaşama geçirilmesi için referandum ile kabul edilen 2010 Anayasa değişikliğine uyum sağlamak üzere öncelikle Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununda değişiklik yapılması gerekir.
Eşit hakların yasalarda yazılı olması yeterli olmuyor, yaşama geçirilmesi için kararlı bir devlet politikası belirlenmesi ve uygulanması gerekiyor.
Ülkemizde her on kadından ikisi okuma yazma bilmiyor, kadın istihdamı giderek azalıyor,(% 24); yerel yönetimlerde kadınlar yok denecek kadar az sayıda, her üç kadından biri aile içi şiddet mağduru, son 180 günde 130 kadın cinayeti işlenmiş...
Bilindiği gibi, Türkiye Avrupa Konseyi kadına yönelik şiddetle ve aile içi şiddetle mücadele Sözleşmesini imzalayan ve onaylayan ilk ülke oldu. Ancak, Sözleşme henüz yürürlüğe girmedi. Sözleşme, sekizi Avrupa Konseyi üyesi on ülkenin onaylamasından sonra yürürlüğe girecektir.
Bu nedenle, acilen şiddetin önlenmesi konusundaki 4320 sayılı yasanın eksikliklerini giderecek değişikliklerin yapılması, kurumlar arası koordinasyonun kurulması gerekiyor .
Kadın Kuruluşları, kadın hukukçular olarak toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir politika izlenmesini, uluslar arası sözleşmelerden doğan taahhütlerin yerine getirilmesini, geçici özel önlemler uygulanarak kadınların siyasette ve karar verici konumlarda sayılarının arttırılmasını Bakanlığın adının “Kadın, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” olarak değiştirilmesini talep ediyoruz.
İnanıyoruz ki,  kadınlar karar verici konuma geldiğinde, Atatürk’ün aydınlanma devrimine sahip çıkacaklar ve Gerçek Demokrasiyi Kadın Erkek Elele vererek yaşama geçirecekler...”
Av.Hale Akgün, İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı      
Av.Aydeniz Alisbah Tuskan, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi
Av.Nazan Moroğlu, İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Koordinatörü
 

İstanbul Barosu