Kendi kendime mırıldanırım kimi zaman:

Sabahleyin kalkayım...

Kenarı yaldızlı davetiyeyi alayım...

Başbakanın Medya yöneticileri ve patronları ile düzenlenen yemeğe zat-ı âlinizin de katılmayı kabul buyurmanızı önemle rica ederim... Başbakan...yazdığını göreyim...

Önce nazlanıyormuş gibi yapayım...

Sonra Başbakanın yemeğine gideyim...

*

Ama bizi çağırmıyor...

Çağırsa, önce Emin Çölaşanı arayayım:

Sana da geldi mi?..

Mahkeme celbi mi?..

Hayır Başbakanın kenarı yaldızlı yemek davetiyesi...

*

Diyelim ki çağırdılar gittik...

Genel yayın yönetmenleri, yazarlar ve medya patronları eksiksiz oradalar... Koyular içinde sofranın etrafına dizilmişler, teldeki sığırcıklar gibi...

Emini Aydın Doğanın hemen sağ yanına oturturuz, ben Aydın Doğan ile Turgay Ciner arasına oturayım...

*

Başbakan konuştukça ben Saygılar anlamında, fren yapmış kum kamyonu gibi öne doğru kapanıp kapanıp doğrulayım:

Terör noktasında bir bakıyorsunuz manşet atmış, bilmem kaç şehit diye... Şehit olmayan kardeşlerimizin sayısına bir bak bakalım...

(Saygılar...)

Şimdi bir bakıyorsun deprem diyor... Yıkılan binaları gösteriyor... Yıkılmayanları bi göster bakalım...

(Saygılar...)

Arkasından bir bakıyorsun bayramı engellemişiz, cumhuriyet elden gidiyor diyor... Yav sen önce bir bak bakalım cumhuriyet kaldı mı bayramı olsun?..

(Saygılar...)

*

Bu yazıyı yazmak için özellikle bekledim. Başbakanın medya patronları ve yöneticilerini yemeğe çağırmasının etkilerini görmek istedim önce...

Etkili oldu...

Bakın:

Terör gözükmez olduğu gibi, gitmemiş tankları da sınırı geçirip sınır ötesi operasyon yaptırdılar... Depremdeki beceriksizlik ve rezalet, hüzünlü kurtarma öyküleri ile örtüldü... Cumhuriyet bayramını iktidara rağmen kutlayan yüz binlerce kalabalık televizyonlarda ve gazetelerde gösterilmedi, bayramını milletten sakladılar...

Yazık...

Bu düzeye düştü mü teslimiyet?..

*

Kaldırıma dökülmüş yapraklara tekme ata ata mırıldanırım kimi zaman:

Sabahleyin kalkayım...

Kenarı yaldızlı davetimi alayım...

Başbakanın yemeğine gideyim...