Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kamuoyunda intibak yasası olarak bilinen taslağın ve Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanun Tasarısı taslağının Bakanlar Kurulunda kabul edilerek imza altına alındığını bildirdi.
Arınç, Bakanlar Kurulunun ardından yaptığı açıklamada, Bakanlar Kurulunda, Uludere'de 35 kişinin vefatıyla sonuçlanan olayın bütün yönleriyle görüşüldüğünü söyledi.
Bakanların kendi alanlarıyla ilgili kanun tasarısı taslaklarının da görüşüldüğünü belirten Arınç, Van depreminden sonra, Türkiye'de bütün afet riski altındaki alanların kentsel dönüşümü konusunda bir kanun tasarısı hazırlandığını, bunun taslağının müzakere edildiğini, bugün imzaya açıldığını, en kısa sürede TBMM'ye gönderileceğini kaydetti.
Afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinin kapsamlı bir şekilde, bakanlık, idare ve belediyelerle ilişkili olarak düzenlendiğini belirten Arınç, ''Maddi kaynağı da temin edilmiş durumda. Sürecin bir an önce başlaması ve Türkiye'de kangren haline gelmiş bu konunun en küçük detaylarına kadar gerçekleştirilmesi arzu ediliyor'' dedi.
Pek çok kesimi ilgilendiren, çalışanlar arasında ''İntibak Yasası'' olarak adlandırılan konu hakkında da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'in, hazırlanan taslağı Bakanlar Kuruluna sunduğunu ifade eden Arınç, taslağın Bakanlar Kurulunca kabul edilerek imza altına alındığını belirtti.
Arınç, şunları kaydetti:
''Yıllardan beri sürüncemede kalan ve hükümetimiz tarafından ele alınarak bir an önce kanunlaştırılmasını istediğimiz, emeklilerin farklı statülerde farklı maaş almaları ve refah payı ödenmemiş kesimlerin intibaklarının yapılarak gelirlerinin artırılması hedeflenmektedir. Bu tasarımızın ana özeti 2000 yılı öncesinde bağlanan malullük, yaşlılık ve ölüm aylıklarının prim ödeme gün sayıları üzerinden ve gelişme payı, yani refah payı da dikkate alınarak yeniden hesaplanması öngörülmektedir. Sayısal olarak bunun 2,5 milyon civarında olduğu biliniyor.
Yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız tarafından takdim edilen bir diğer taslak da görüşüldü ve kabul edildi. Bu da 12 Eylül 2010 tarihinde kabul edilen anayasa değişikliğiyle Kamu Görevlileri Sendikalarının artık toplu görüşme değil, toplu sözleşme yapacakları gerçekleştirilmişti. Bunun yasal dayanağını taslak haline getirdiler Sayın Bakanımız takdim ettiler. Bu da imzalandı. Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanun Tasarısı taslağı da TBMM'ye sevk edilmek üzere karar altına alındı.''

-''Yargı hızlanacak''-

Toplantıda Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in de takdimlerinin olduğunu ifade eden Arınç, ''Bu yargının hızlandırılması, özellikle icra iflas kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapan kanun tasarısıdır. Bu da yine kişiler hakkında çok önemli değişiklikler getiriyor. Hem masrafların azaltılmasını hem yargının hızlandırılmasını hem de alacak ve borçluların haklarının korunmasını dikkate alan çok önemli bir taslak. Bu da imzalandı ve TBMM'ye gönderilmek üzere kararlaştırıldı, tasarı haline geldi'' diye konuştu.
Arınç, diğer bazı konularda da takdimlerin olduğunu ancak bunların kesinleşmediğini, bunlarla ilgili çalışmaların da devam ettiğini bildirdi.
Hükümet sözcüsü, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Irak sınırındaki olayda bir kastın kesinlikle söz konusu olmadığını belirterek, ''Bunu ortaya atanlar sadece birtakım duyumları veya birtakım varsayımları ortaya koymaktadırlar. Ancak kasıt olmasa bile bir ihmal ya da zafiyetin söz konusu olup olamayacağı konusunda da incelemeler devam etmektedir'' dedi.
Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada, toplantıda Irak sınırındaki olayın etraflıca görüşüldüğünü ifade ederek, olayla ilgili Genelkurmay Başkanlığının ve MİT'in açıklamalar yaptığını, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay başkanlığında, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Şırnak ve Diyarbakır milletvekilleri ve AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal'dan oluşan bir heyetin de olay yerine giderek vatandaşlarla görüştüklerini hatırlattı.
Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'in de bir görüşme yaptıklarını ifade eden Arınç, bu konuyla ilgili de Başbakan Erdoğan'ın heyete bilgiler sunduğunu kaydetti.
Arınç, şöyle devam etti:
''Olay çok üzüntü verici bir olay. Bundan dolayı hepimiz çok üzgünüz. En yakınlarımızı kaybetmiş bir haleti ruhiye içindeyiz. Ölenler sivil yurttaşlarımızdır. Ancak bilelim ki olayın meydana geldiği bölge sınır ötesi harekatın yapıldığı bir bölgedir. Bu bölge terörist eylemlerin ve gruplanmaların çok yoğun olarak yaşandığı bir bölgedir. Sınıra doğru bir hareketlilik sezilmiş, birden fazla haber kaynaklarıyla bu teröristlerin sızma harekatının olduğu, yanlarında silahlarını taşıyan katırların da olabileceği, 50 kişiye yaklaşan bir grubun düzenli bir kolda gittiği şeklinde bir istihbarat alınmış. Bu istihbarat üzerine farklı kanallardan teyit edilmiş daha sonra da insansız hava araçlarıyla bu bölgedeki hareketlilik takip edilmiş. Takibe yönelik 4 saate yaklaşan bir görüntünün varlığı zaten söylenmişti. Bu görüntü de bizzat izlenmiş. Belki bu son görüşmede tamamı izlenmemiş olabilir ama Sayın Genelkurmay Başkanımızın Sayın Başbakanımıza özellikle grubun harekatıyla ilgili bölümleri bizzat kendisinin takdim ettiğini biliyoruz. Dolayısıyla bu haberler birbirleriyle üst üste örtüşünce harekat konusunda bir talimat verilmiş. Silahlı Kuvvetlerin yaptığı bütün operasyonlarda, ister tek başına ister müştereken olsun canlıya karşı öncelikle teslim olması, ikaz edilmesi, mukabele ettiği takdirde de kendisinin tesirsiz hale getirilmesi yolunda bir uygulama var. Burada da tespitler şöyledir; öncelikle işaret fişekleri atılmıştır. Yani olay yeri aydınlatılmıştır. Daha sonra top atışı yapılmıştır. Buna rağmen grubun hareketine devam etmesi üzerine bir uçak marifetiyle belli saatler içinde bombalama yapılmıştır. Bu bombalama neticesinde de sivil yurttaşlarımızın vefat ettiği olay meydana gelmiştir.''
Arınç, böyle bir olay üzerinde en acımasız yargının, bunun kasıtlı olarak yapılabileceğinin söylenmesi olduğunu belirterek, bu konuda maalesef bazı medya organlarının sorumsuz ve tahrik edici başlıklar attıklarını kaydetti.
Bülent Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunu kesinlikle reddediyoruz. Hükümetimiz, silahlı kuvvetler ve güvenlik güçleri böylesine bir eylemi yapmazlar, yapamazlar. Böyle bir zihniyeti hiçbir zaman taşımazlar. Şüphesiz kasıt var mı yok mu konusu gündeme geldiğine göre, ilk incelemelerin farklı kaynaklardan teyit edilmek suretiyle bunun cevaplandırılması gerekmektedir. Bunu rahatlıkla bugün cevaplandırabiliyoruz. Olayda bir kasıt kesinlikle söz konusu değildir. Bunu ortaya atanlar sadece birtakım duyumları veya birtakım varsayımları ortaya koymaktadırlar. Ancak kasıt olmasa bile bir ihmal ya da zafiyetin söz konusu olup olamayacağı konusunda da incelemeler devam etmektedir. Her ölümlü olaydan sonra adli soruşturma yapılmaktadır. Savcılar mutlaka bu konuda bir soruşturma açmakta ve olayı aydınlatmaktadırlar. Bu kez de Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Uludere Savcılığı ile irtibatlı olarak olay üzerinde bir adli soruşturma başlatılmış bulunmaktadır. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı tarafından da adli ve idari incelemelerin yapıldığı bilinmektedir.''

-''Vicdani sorumluluğumuz...''-

Olaydan sonra taziye ziyaretlerinde bulunan bakanların ifade ettiği kadarıyla ölenlerin yakınlarının devletine, milletine vatanına bağlı insanlar olduklarını söyleyen Arınç, ölenlerin yakınlarının olaydan büyük üzüntü duyduklarını ama bu üzüntüyü devlete yüklenerek veya onu suçlayarak gidermediklerini söyledi.
Arınç, şunları kaydetti:
''Sayın Başbakanımızın telefonlarına verdikleri cevapta da söyledikleri söz bütün Türkiye'ye örnek olacak niteliktedir. 'Biz evlatlarımızı size emanet ediyoruz, size güveniyoruz. Yeter ki bu olayı soruşturun ve suçlu varsa ortaya çıkarın' demektedirler. Bu da bizim vicdani en büyük sorumluluğumuzdur. Olaydan sonra ölenlerin cenazelerinin üstüne örgütün sözde bayraklarının flamalarının asılması cenaze yakınlarının kendi tercihleri değil, maalesef örgütün baskı ve korkutması neticesinde daha büyük olaylar yaşanmaması amacıyla kabullenilmiş bir durumdur. Bunu bizzat ölenlerin yakınları ifade etmektedir. Hatta bildiğiniz o siyasi parti ve o siyesi partinin milletvekillerine karşı, 'siz zorladınız diye bunları örttünüz, artık bırakın da cenazelerimize ve acımıza karışmayın' sözleri zabıtlara geçmiş sözlerdir.
Kaymakama karşı gösterilen o vahşiyane saldırının da hangi amaçla ve kimler tarafından ortaya konulduğunu ses kayıtlarıyla da tanık ifadeleriyle de bugün milletimiz öğrenmiş bulunuyor. Olay yerinde ve Şırnak bölgesinde bu olaydan dolayı çok büyük üzüntü duymakla birlikte, bunun hükümete yüklenebilecek bir suç olmadığında da halkımız ittifak etmiş durumdadır.''
Ülkeyi yöneten ve milletini seven bir hükümet olarak, bir kişinin bile hayatını kaybetmesinin kendileri için ne büyük bir üzüntü olduğunu herkesin bilmesi gerektiğini ifade eden Arınç, olayı bütün boyutlarıyla incelediklerini belirtti. Arınç, ''Şu anda bulduğumuz veya kabul ettiğimiz izlenimler sadece olayın kasıttan kesinlikle uzak bir hadise olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.
Türkiye'nin geçmişten bugüne terörle mücadele ettiğini ve son aylarda terörle mücadelede çok olumlu sonuçlar alındığını anlatan Arınç, halkla bütünleşildiğini, örgütün eylem yapamaz hale getirildiğini kaydetti.
Böyle bir olayın vuku bulmasının, teröristlere ve terör örgütüne yarayacağına kuşku bulunmadığını söyleyen Arınç, şöyle konuştu:
''Böyle bir olayın meydana gelmesi dikkat çekici bir olaydır. Geçmişten bu yana oralarda kabul edilen bir ölçü var, eğer teröristler bir hayvanla doçkalarını veya silahlarını sınırdan sokmak istiyorlarsa terörist sayısı fazla, getirdikleri hayvan sayısı daha az olur. Halbuki kaçakçılık yapılıyorsa kişi sayısı elbette az olur ama onları taşıyabilecek hayvanlar daha fazla olabilir. Burada görüldüğü kadarıyla 35-40 kişilik bir insan grubunun hareket halinde olduğu görülmektedir. Birerli kol düzenindedir ve üzerlerindeki giysilerden de taşıdıklarından da insansız hava araçlarıyla kimliklerin tespit edilmesi mümkün değildir. Bölge Sinat-Haftanin bölgesidir. Teröristlerin fazlasıyla yaşadığı ve hareket halinde bulunan bir bölgedir. Son aylarda ve haftalardaki duyumlar, giriş çıkışların olacağı, daha büyük terörist faaliyetlerin organize edileceği yolundadır. Buna karşılık güvenlik güçlerinin teyakkuz halinde olması, birtakım duyumları görüntülerle de tespit etmesinden sonra operasyona girişmesi bugüne kadar yaşanmış olaylardandır. Eğer aksi olsaydı bugüne kadar ki karakol baskınlarının, bu türlü giriş çıkışlardan mütevellit olduğunu hepimiz biliyoruz. En son Dağlıca ve diğer yerlerde meydana gelen olaylarda da buna benzer giriş çıkışların ve silah getirmelerin söz konusu olduğu her zaman söylenmiştir. Elbette çok daha dikkatli olmalıyız, çok daha dikkatli, üzerinde hassasiyetle durmalıyız. Güvenlik güçlerimizin özellikle son aylarda nokta operasyonları yaptığı, bunları yaparken de şüphelenilen kişinin kaçmasına bile zamanında göz yumulduğu ifade edilmiştir. Yani eğer bir masumun hayatına mal olacaksa 9 caninin kaçması daha evladır diye düşünüyoruz. Ama buradaki bütün bulgular bir operasyon yapılmasını gerektirecek bulgular gibi tespit edilmiş. Dolayısıyla bu bir başka şekilde telafi edilebilir miydi sorusu bu incelemelerin sonunda çıkacak bir konudur. Elbette yakınlarına karşı, hayatta kalanlara karşı hükümetimizin yapacağı çok büyük işler var. Bunlardan bir tanesi esasen kanunlarla da hüküm altına alınan tazminat ödenmesidir. Bu derhal birkaç gün içinde gerçekleştirilecektir. Onun dışında da ayrıca özel bazı imkanlarla ölenlerimizin en yakınlarına, ailelerine, onların göz yaşlarını dindirmese bile en azından kucaklaşmamıza vesile olabilecek adımlar da atılacaktır.''
Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Irak sınırındaki olayda ölenlerin yakınlarına tazminat ödenmesine ilişkin, ''tazminatın yasal bir konu olduğunu, bunun gereğinin derhal yerine getirileceğini'' bildirdi.
Arınç, Bakanlar Kurulunun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin ''Hayatını kaybeden vatandaşların yakınlarından özür konusu ve tazminat konusu konuşuluyor, bu konu Bakanlar Kurulunda gündeme geldi mi- Operasyonun gerçekleştirilmesi için temin edilen istihbarat Genelkurmay'dan mı, ABD'den mi, MİT'den mi edinildi-'' sorusu üzerine Arınç, ''Unutmadan söyleyeyim, yarın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay Meclis'te iç tüzüğün verdiği bir hükümle gündemden önce bu konu hakkında bilgi sunacaktır. İç tüzüğümüze göre diğer siyasi parti gruplarının da bu olay üzerinde konuşma imkanları vardır. Sanıyorum yarın bu konu, bu çerçeve içerisinde tekrar değerlendirilmiş olacaktır. Tazminat konusu esasen yasal bir konudur. Bunun gereği hemen, derhal yerine getirilecektir. Belki kanunda öngörülen miktarın olayın oluş biçimine göre başka kaynaklarla artırılması da mümkün olabilecektir'' diye konuştu.
İstihbaratın nereden geldiğine ilişkin soruya karşılık da kendilerinin güvenlik konusu içerisinde, terörle mücadelede bütün kaynakları kullandıklarını belirten Arınç, kaynağın sadece bir veya iki olmadığını, önemli olanın hem insan istihbaratıyla, hem teknik imkanlarla sağlanan bilgilerin doğru bilgiler olması, analizlerinin yapılması, değerlendirmelerin sonuçlanması ve bu sonuca göre hareket edilmesi olduğunu ifade etti.
Arınç, ''Dolayısıyla istihbaratı sadece MİT'e yöneltmek veya Genelkurmay'a yöneltmek veya emniyete yöneltmek doğru değil, bu operasyonların her biri ince imbikten geçirilerek, bütün bilgileri değerlendirildikten sonra yerine getirilmektedir'' dedi.
Olayda bir ''tuzak'' görüntüsü olup olmadığının sorulması üzerine de Arınç, ''Bir defa kasıt yoktur sözünü özellikle tekrarından bile hicap duyuyorum 'devlet halkını bombaladı' şeklinde atılan başlıklar karşısında söylüyorum'' karşılığını verdi.
Geçmişte yaşanan acı olayların bugün hiçbir şekilde vuku bulmayacağını vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:
''Bundan herkes emin olsun geçmişte yaşanan hukuksuzlukları, faili meçhulleri, siyasi suikastleri bu dönemde aydınlatan bir hükümetiz ve sorumlularından da hesap soruyoruz. Dolayısıyla bugün hükümetimize izafe edilecek veya onun organları eliyle kullanılan yetkilere bu şekilde başlıklar atabilecek bir durum kesinlikle söz konusu değil. Ne güvenlik güçleri, ne hükümet yetkilileri ne de Türkiye'de hiçbir makamın bu konuda halkına karşı kasıtlı bir hareketin içinde olması söz konusu değil, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Ancak böylesi bir toplululuğun yönlendirilmiş olması veya kendilerine tuzak kurulmuş olması... Bütün bu ihtimaller olabilir. Bunların hepsinin ayrı ayrı değerlendirmesi yapılıyor, çünkü işaret fişeklerine rağmen, top atışına rağmen yoluna devam eden bir kafile var. Oysa eğer kaçakçılık amacıyla gidilmiş olsaydı, bunların bir şekilde birilerine ulaşarak (biz terörist değiliz biz şu amaçla şuradan şuraya gidiyoruz) demesini hayatın olağan akışında kabul etmek gerekirdi. Ama bilemediğimiz bir sebeple bu kişilerden veya onların yakınlarından kurtulan 3-4 kişi daha var bildiğiniz gibi. Bize intikal eden sözlerden, yani kendileri ikaz edilmiş olmasına rağmen bir şekilde ulaşılmadığı ve kendilerinin amaçlarının ortaya konamadığı şeklinde bir bilgi ulaştı. Bu bilgi ne kadar doğrudur bunu araştırıyoruz, inceliyoruz. Ama kimisi çocuk yaşta, kimisi AK Parti sempatizanı, kimisi korucu ailelerin çocukları. Hiçbirisinin terör eylemlerine katıldığı yönünde hiçbir elimizde bilgi olmadığı, bu topluluk hakkında bir bombalama yapılabilmesi için ancak bu kadar delilin bir arada olması lazım. Fevkalade üzgünüz çünkü teröristlere karşı sınır ötesi harekat yetkisini TBMM verdi. Bu yetkiyi her gün kullanmıyoruz ama gerektiği zaman kullanıyoruz. Katırlar var, yüklü ve birerli kol ileri giden bir kafile var. Buna karşı ikazlar yapılacak ama bu ikazlardan olumlu sonuç alınmayacak. O zaman güvenlik güçleri kendi görev alanları içerisinde vazifesini yapıyor. Burada bir hata, ihmal söz konusu olabilir mi- İnanın bunu çift taraflı olarak inceliyoruz, araştırıyoruz. Sonucuna göre elbette bunun açıklamasını yapacağız.
İnanıyorum ki olay bütün açıklığıyla ortaya çıktığında Türk halkı ve bütün milletimiz bundan çok büyük bir memnuniyet duyacaktır. Çünkü ölenlerin de onların ailesinin de bize yüklediği sorumluluk bu olayın aydınlatılmasıdır.''

-Özür konusu-

Bir gazetecinin, ''Hayatını kaybedenlerin yakınlarından özür dilenmesi konusunda, soruşturmanın sonucuna göre mi bir adım atılacak-'' sorusu üzerine Arınç, şu ifadeleri kullandı:
''Arkadaşlar, özür kelimesini, evet kullanalım. Ben de şahsen zaman zaman özür diliyorum yaptığım yanlışlıklardan dolayı. Ama her olay karşısında, işte özür dilensin, dilenmesin... Bakınız Başbakan Yardımcımızın başkanlığında kocaman bir heyet gidiyor. Sayın Başbakanımız da telefonla kendilerine tek tek ulaşıyor. Şehrin valisi, şehrin kaymakamı oradaki sivil toplum örgütleri, oradaki kanaat önderleri her biri bu olaydan duyduğu üzüntüyü ifade ediyor. Bu olaydan duyulan üzüntüyü ifade etmek için samimi olmak gerekir. Bu samimiyet bizde var. Samimiyetten mahrum olanların da çıplak yüzlerini açıklıkla görüyoruz. Onların işleri güçleri istismar, işleri güçleri halkı tahrik etmek, işleri güçleri hükümetin terörle mücadeledeki kararlılığını zayıflatmak. Bunun hiçbir zaman altında kalmayacağız.
Hükümetin, bu işler ortaya çıktıktan sonra, yani bir inceleme neticesinde bir ihmal veya hata eğer söz konusu olacaksa, bunun yakınlarından şahsen, mutlaka özür de özrün ötesinde kucaklaşmak helalleşmenin de doğru olacağına mümkün olabileceğine, ben de inanıyorum ama böyle resmi olarak kürsüye çıkıp da özür diliyorum demek bu aşamada herhalde çok olumsuz bir beklenti olur''
Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Refah payı alamamış olan emeklilerimizin bugüne intibakları sağlanıyor, şimdiden gözleri aydın olsun'' dedi.
Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
''CHP lideri Kılıçdaroğlu da Uludere'ye gitti. Ancak giderken de hükümete yönelik bir suçlaması oldu, 'helikopterin kendilerine verilmediğine' yönelik. Bununla ilgili size gelen bir bilgi var mı- Nasıl yanıt verirsiniz bu iddiaya-'' sorusuna Arınç, ''Bu hükümetimizin meselesi değil, ancak tartışıldığı için konu, işin gerçeğini öğrenmek için sayın İçişleri Bakanımızla görüştüm, kendisinden bilgi aldım. Yani bir kişi, ana muhalefet partisinin genel başkanı da olsa bir yere giderken kendisine helikopter tahsis edilecek diye bir kayıt yok. Ancak mümkündür, olabilir, olmalıdır'' yanıtını verdi.
Kendisine verilen bilgiye göre, Kemal Kılıçdaroğlu'nun yılbaşını geçirmek üzere Türk Hava Yollarının bir uçağıyla Van'a gittiğini ifade eden Arınç, şöyle konuştu:
''Van'dan Erciş'e gidecekti. Erciş'e gitmesi, Erciş'ten sonra da bu olay duyulduğu için Uludere'ye taziyeye gitmek isteğini sayın Hamzaçebi sayın İçişleri Bakanımıza aktarmış. Sayın İçişleri Bakanımız da 'olabilir helikopter müsaitse biz sayın genel başkana tahsis edelim' demiş. Bu çok doğrudur, bakanlar kullanıyor, anamuhalefet partisinin lideri de kullanabilmeli. Kanunda, yasada bir açıklık olmasa dahi bu imkanlar tahsis edilebilmeli. Siyasetçilerin de bu imkanlardan yararlanma hakkının olduğunu düşünüyorum. Ama işin bir inceliği var, sayın İçişleri Bakanımız bunları, bu beyanı söyledikten sonra bütün samimiyetiyle 'helikopter müsaitse verebiliriz ve sizi Erciş'e, Erciş'ten de Uludere'ye veya Şırnak'a götürebilir' demiş.''
Jandarmaya ait helikopterin Van'da, polis helikopterlerinin ise Diyarbakır'da bulunduğunu belirten Arınç, şöyle devam etti:
''Jandarmanın Van'da helikopteri var, o da güvenlik hizmetlerinde kullanılıyor. Daha sonra güvenlik görevlileri bir şekilde Ankara'ya ulaşmışlar ve 'bunu verebiliriz ama bir siyasi parti genel başkanına vereceğiz, talimatınız varsa verelim, ama şu anda çok büyük bir hareketlilik var, güvenlik amacıyla bu helikopter bize lazım, ihtiyaç olabilir' dediğinden sanıyorum gecenin ileri bir vaktinde sayın İçişleri Bakanımız sayın Hamzaçebi'yi arayarak kendisine bu bilgiyi vermiş. Yani, 'helikopteri tahsis edecektik ama güvenlikle ilgili bir hareketlilik söz konusu, helikoptere ihtiyacımız var, hava şartları da bir tarafa ama bu sebeple veremeyeceğimizi sayın genel başkana iletin' demiş. Sayın Hamzaçebi, 15-20 dakika sonra genel başkana ilettim, o da makul karşıladı şeklinde bir karşılık vermiş.
Tabi daha sonra Gürsel Tekin beyin bindiği bir araca sanıyorum İran plakalı bir tırın çarpması ve araçta hasar oluşturması beklenmeyen bir hadisedir. Ama bunu onunla bağlantılı bir hale getirmek doğru değil. Yani biz de zaman zaman karayoluyla, zaman zaman helikopterle, zaman zaman acil işlerde Başbakanlığın uçağıyla bazı görevler için gidebiliyoruz. Gönül isterdi ki helikopterimizi sayın genel başkana tahsis edelim, o da bu imkandan yararlansın. Ama inanınız güvenlik hizmetleri gerekçesiyle bu helikopterin tahsisinden vazgeçilmiş, kendisi de bunu anlayışla karşılamış.''

-''Emeklilerin gözleri aydın''-

''Rakamlar belli oldu mu, ne kadar artış olacak emeklilerin maaşlarında- Bu yıl içerisinde ödenecek mi bu rakamlar-'' sorusuna da Arınç, ''Allah'tan kork kardeşim. 2012'nin başındayız, sen 365 gün sonrasını hedef gösteriyorsun, olacak mı diyorsun- 3 partili koalisyon mu var Türkiye'de- Tek başına hükümet var'' dedi.
Hükümetin 13,5 katrilyon zorunlu tasarrufu ödediğini, 6 katrilyon KEY ödemesi yaptığını anımsatan Arınç, şunları kaydetti:
''Tasarı bu günlerde Meclisimize geliyor. Sayın başbakanımızın yarın grup konuşmasında detay vermesi mümkün. Ama o vermeyecekse başka konular öncelik taşıyorsa sayın bakanımız bu konuda bu hafta içerisinde bir açıklama yaparak sanıyorum kamuoyunu sevindirecek gelişmeleri takdim edecektir. Ben detaylara girmeyim. 2000, 2008 ve 2008'den sonraki, 2000 öncesi, 2000 sonrası, 2008 sonrası farklılıklar ve daha çok 2000'den önce emekli olup da refah payı alamamış olan emeklilerimizin bugüne intibakları sağlanıyor, şimdiden gözleri aydın olsun.''

sondevir.