Diğer yönlerini sonraya bırakarak kararın iki fiili sonucuna dikkat çekerek meslek örgütlerimize ve meslektaşlarımıza bir soru sormak istiyorum:
 
Kararın gerekçesinde yer alan; “Nitekim, dayanağı üst hukuk normunda bu konuda herhangi bir kısıtlama ya da engelleme bulunmadığı halde söz konusu maddede yer alan bu belirlemenin, Anayasa ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan çalışma hak ve özgürlüğünün ve yine bu düzenlemelerle güvence altına alınmış olan din ve vicdan özgürlüğüne bağlantılı olarak ihlal edilmesi sonucunu doğuracağı da açıktır.” paragrafı 8. Daire’nin avukatların başları açık olarak mahkemelerde görev yapmaları meslek kuralını din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Bir diğer ifade ile başları kapalı olarak mahkemelerde görev yapmak isteyen avukatlar inandıkları dinin gereğini yerine getirmiş olacaklardır. Yani mahkemelerde görev yapan avukat inancını simgelemekte ve meslektaşlarından farkını ortaya koymaktadır. Kararın birinci fiili sonucu budur.
 
İkincisi ise; avukat cübbesini anlamsız kılmasıdır.
 
Cübbe; “savunma tekeli”nin Baro’ya kayıtlı avukatlar aracılığı ile yerine getirildiğini somut olarak gösterir, savcılık makamı ile savunma makamının ve karar makamının ayrı olduğunu açıkça görünür kılar.
 
Ayrıca cübbe; giyenin “meslek ahlakı”na bağlılık taahhüdünde bulunduğunun ve meslektaşların eşitliğini kabul ettiğinin simgesidir. Eşitlik ise meslek dışı değerlerin meslektaşlar arasında fark yaratmayacağı iddiasını içerir.
 
Soru şudur: Avukatlara mahkemede görev yaparken din ve vicdan özgürlüğünü kullanıp başlarını kapatarak inançlarını ilan etme olanağı tanındığına göre, işlevi meslek dışı farklılıkları örtmek olan cüppenin artık bir anlamı kalmış mıdır?

 Av. İ. Güneş GÜRSELER