Zaman gazetesi yazarları 14 ay sonra hâkim karşısına çıktı... 'AKP’liler göremedi, ben nasıl göreyim?'

Aralarında Şahin Alpay, Ali Bulaç’ın da bulunduğu Zaman gazetesinin yazar ve çalışanları 14 ay sonra hâkim karşısına çıktı. Bulaç ve Alpay savunmalarında, cemaat hakkında yanıldıklarını söyledi. Ali Bulaç, savunmasında “Cemaatin gerçek yüzünü devleti yöneten Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç, Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım göremedi, ben nasıl görebilirdim” dedi.

Kapatılan Zaman gazetesinin eski yazar ve yöneticisi 31 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması dün Silivri Cezaevi’nin karşısındaki mahkeme salonunda yapıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Zaman gazetesinin eski yazar ve çalışanı olan toplamda 22 tutuklu, avukat Orhan Kemal Cengiz ve yazar Nuriye Akman’ın aralarında olduğu 5 tutuksuz yazar ve çalışan katıldı. Duruşma salonunda CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Utku Çakırözer, HDP milletvekili Altan Tan, AKP milletvekili İsmet Uçma, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Article 19’dan Georgia Nash ile gazeteci Hasan Cemal de izleyici olarak yer aldı. Yazar Şahin Alpay, öteki gazetelerin hiçbirinde yazarlık yapma imkânı bulamadığı, ek gelire ihtiyacı olduğu için ve muhafazakâr kesimlerin demokrasinin ve hukuk devletinin erdemlerini kavramalarına bir katkısı olabileceği düşündüğü için Zaman gazetesinde yazdığını söyledi. Alpay’ın savunmasından öne çıkan kısımlar şöyle:

‘Yanılmışlık duygusu’

“Gülen hareketi ile ilgili hayal kırıklığım ise 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişimiyle patlak verdi. İtiraf edeyim ki, o güne kadar hareketin gayri meşru işlere karışan bir karanlık yüzü olduğunun bilincinde değildim. Tabii ki, idari bir kararla FETÖ/PDY olarak nitelenen ve silahlı terör örgütü olarak suçlanan Gülen hareketinin, hangi mensuplarıyla ve ne ölçüde gayri meşru işlere ve 15 Temmuz darbe girişimine karıştıkları yargılamalar sonunda ortaya çıkacak. Ne var ki, kimi Gülen hareketi mensuplarının şu veya bu ölçüde 15 Temmuz darbe girişimine karışmış olduklarına dair emareler bütün yazarlık hayatım boyunca sivil yönetimi savunmuş, askeri darbelere, askeri vesayete karşı yazmış ve konuşmuş bir liberal demokrat olarak beni şok etti ve derin bir yanılmışlık duygusuna boğdu.” “Şurası muhakkak ki, Gülen hareketinin bir suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı, bir gün bile Zaman’da yazmayı sürdürmezdim. Aynı ölçüde muhakkak ki Gülen hareketi mensuplarının bir askeri darbe girişiminde şu veya bu ölçüde rol alabilecekleri aklımın ucundan geçseydi, asla Zaman gazetesinde yazmazdım. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum, bu nedenle Zaman’da yazdığım için de pişmanlık duyuyorum. Bu hareketin karanlık yüzünü göremediğim için fena halde yanıldım.” AKP iktidarına yönelik eleştirilerinin hiçbir zaman ifade özgürlüğü sınırları dışına çıkmadığını söyleyen Şahin Alpay, “14 aydır tutukluyum. Tutukluluğum cezaya dönüştü. İddianamede ileri sürülen suçların hiçbirisini işlemedim. Yargılama sonunda tümüyle aklanacağımdan kesinlikle eminim” dedi.

‘Sağlık sorunlarım var’

66 yaşında olduğunu ve kalbinde 4 damarın değiştiğini belirten yazar Ali Bulaç’ın savunmasından öne çıkan satırbaşları ise şöyle: “Tecrit edilmiş vaziyette başkalarıyla koridorlarda değil selamlaşmak, göz temasının dahi yasak olduğu, son derece gayri insani şartlarda, neredeyse torunum yaşındaki memurlarca 9. kısımda zevkle aşağılanan, denetimli serbestlik adlı cevazla affedilen katillerle, hırsızların, yankesici ve kaçakçıların boşalttığı bir hapishanede, Türkiye’nin en korunaklı Silivri Cezaevi’nde yatıyorum.” “Cebir, şiddet, kin, nefret ve tehdit kullanmadan terör örgütü üyeliği olunmayacağı hukukun evrensel kurallarından olduğu gibi, onyıllardır süren terör suçlarına ilişkin içtihat kararları da bu yöndedir. Ben hangi silahlı-bombalı eyleme katıldım? Nereye molotof kokteyli attım, kimin eğitim kampına gittim, hangi silahlı çatışmaya girdim, ne zaman ve nerede güvenlik kuvvetlerine saldırdım? Sahte kimlik mi kullandım? İllegal bir toplantıya mı katıldım?”

‘Ben nasıl bilebilirim’

“Gülen ve grubuna övgü yağdıranlara baktığımızda, içlerinde çarpıcı isimler görürüz ki bunlar ülkemizin siyasi ve idari hayatında kilit noktada yer işgal etmişlerdir. Bülent Arınç, Binali Yıldırım, Ahmet Davutoğlu, Hüseyin Çelik, Süleyman Soylu, Faruk Çelik, Recep Akdağ, Hüseyin Kocabıyık, Melih Gökçek, Recep Tayyip Erdoğan, Bekir Bozdağ. Bu siyasetçiler örgütün gizli-karanlık yüzünü görmemiş olabilirler. Ama görevi icabı bilmek durumunda olanlar bilememişlerse vahim bir durum vardır. Devletin en tepedeki zatları bu örgütü bilememişse, benim konumumda olan biri nasıl bilebilir ki? Siyasilerin ‘yanılma, kandırılma hakları’ var da, sorumlu mevkideki zatların görev ihmallerini anlayışla karşılamak var da, neden benim bu hain-sinsi örgütün karanlık yüzünü fark edememe hakkım yok?” “Bence Gülen hareketi ‘cemaat’ iken iyi idi, güzel hizmetlere imza atıyordu; zaman içinde kötüye dönüştü, FETÖ oldu” diyen Bulaç, cemaatin FETÖ’ye dönüşme sürecini “güç zehirlenmesi, kibir” gibi çeşitli maddeler sıralayarak açıkladı.

‘Tövbe etme hakkı’

Bulaç, şöyle devam etti: “Bu yapının iyi, meşru ve aydınlık yüzüne bakıp da destek veren siyasilerin iyi niyetlerine inanıyorum. Dolayısıyla ‘FETÖ’nün siyasi ayağı’ varsa, bu kendi içindedir. Belki şu anda tabanda on binlerce insan da aldatıldığını düşünüyor, derin bir pişmanlık duyuyor. Siyasilerin yanılmaları, pişman olmaları mümkünse, piramidin “ibadet ve ticaret” tabanında samimi olanların da pişman olmaları mümkündür. İnsanların ‘tövbe etme hakkı’ vardır. Çok önceden de bu yapının bazı zaaflarını teşhis edebiliyordum. Ama her ne olursa olsun, bir darbeye kalkışabilecekleri aklımdan geçmedi.” “Hayatım boyunca kendim ve herkes için ifade özgürlüğünü savundum. Çifte ahlaka itibar etmedim. Bu çerçevede en büyük dileğim, Zaman yazarları ve muhabirleri, Özgür Düşünce, Cumhuriyet, Sözcü ve gerek Türkiye’de gerekse dünyada medya kuruluşlarında çalışan yazar ve gazetecilerin bir an önce tahliye edilmesidir.” “Madem bu gazete silahlı terör örgütünün organı idi, neden kapatmadınız” sorusuyla yetkililere seslendiğini belirten Bulaç, “Bize, çalışanlara tuzak mı kurdunuz? Nitekim Mart 2016’da gazeteye kayyım atandı, biz de evimizde oturduk. Demek ki, o tarihe kadar ben yasal bir yerde çalışıyormuşum” dedi. Bulaç, Gülen cemaatinin yurtdışına çıkan üyelerine atıfta bulunarak, “Önem verdiği insanları yurtdışına çıkardılar demek ki bizi de amele gördüler. Bu da benim gücüme gitti” dedi. Bulaç, tutuklanma gerekçesinde kendisine ait olduğu belirtilen köşe yazısının hangi yazısından alındığının, nerede, ne zaman yayımladığının belirtilmediğini aktararak, “Bu yazı benim değil. Ben böyle bir yazı yazmadım. Bu üslup benim üslubum değil. Yazı bana ait değil, Ali Ünal’ındır” dedi.

Türköne: AK Parti’nin savunmasını ben yazdım

Zaman gazetesinin eski yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davada dün tutuklu yazar Mümtaz’er Türköne de savunma yaptı. Türköne, “Her şey yerli yerine oturtulduğu zaman 15 Temmuz’u engelleyenler arasında heykeli dikilecekler arasındayım. Vasiyetimdir o zaman büstümü Çağlayan Adliyesi’nin kapısına diksinler” dedi. Yazar Türköne’nin savunmasında, Büyük Birlik Partisi’nin 1992’de parti programını kendisinin kaleme aldığını belirterek, “Darbelere karşı sivil inisiyatifle durdurulacağı teziydi. 15 Temmuz bu şekilde engellendi” dedi. Hayatının darbelerle belirlenmiş bir hayat olduğunu aktaran Türköne, “Darbelere karşı aldığım tavırla çok dirençli bir sicilim var. Yazıcıoğlu’nun ilan ettiği programı ben özellikle AK Parti ile görüşmelerimde sık sık dile getirdim. Darbelerin engellenmesi konusunda halkın sokağa dökülmesinin nasıl caydırıcı bir etki olduğunu anlattım. Hasbelkader devletin zirvesinde olan şeylerde müdahale etme imkânım olduğu zaman, askerin bu müdahalesini engelleyecek her şeyi yaptım” dedi. 28 Şubat sürecinde darbeyi engellemek için çok çaba harcadığını aktaran Türköne, “Darbeden bir ay önceki toplantıda neler konuşulduğunu dinledim. Tansu Hanım’ın (Çiller) danışmanlığını yapıyordum. 2004’te 30 Nisan’da benzer bir tezgâh gerçekleşiyordu. Bunu anlattım. 2004 yılının Temmuz ayında Türkiye Annan Planı oylaması üzerinden bir darbe kalkışması teşebbüsüne uğradı ‘Kıbrıs’ı satıyor bu hükümet’ diye. 2007 e-muhtırasında en sert yazıları ben yazdım. AK Parti kapatma davasında savunmanın önemli bir kısmını ben yazdım” dedi.

‘Heykelim dikilmeli’

Aydınlar arasında bu işe kafa yoranlar, önderlik edenler arasında kendi aldığı riski alan insan olmadığını savunan Türköne, “27 Nisan’da da, AK Parti kapatma davasında da, 15 Temmuz gecesi de kimlerin kayıp olduğunu görebilirsiniz. Bu dönemler, yargılamalar yaşanır sonra her şey yerli yerine oturur. Her şey yerli yerine oturulduğu zaman 15 Temmuz’u engelleyenler arasında heykeli dikilecekler arasındayım. Vasiyetimdir o zaman büstümü Çağlayan Adliyesi’nin kapısına diksinler. Benim darbeci olma ihtimalim yerçekimi kanununa aykırı bir şey” dedi. 40 gün önce annesini kaybettiğini söyleyen Türköne, “Oğlum kitaplarından ayrı kaldı’ demiş. Bu kadar çabama rağmen darbeci olarak yargılanmak sonucunda ben de artık uğraşmamaya karar verdim. Ne darbeyle, ne darbecilerle ne siyasetçilerle uğraşmayacağım. Ben de cezaevinde bir roman yazdım ‘Zamanın Felsefesi’ diye” diye konuştu.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/826137/Zaman_gazetesi_yazarlari_14_ay_sonra_h_kim_karsisina_cikti...__AKP_liler_goremedi__ben_nasil_goreyim__.html