Değerli meslektaşlarım, dolandırıcılık suçunda uygulama kafa karışıklığına yol açan konularla ilgili 20 konu belirleyip, bu konuları Yargıtay Ceza Genel Kurulu dahil Yargıtay dairelerinin son kararları ile ele almaya çalıştım,

Umarım değerlendirmelerimde bir yanlışlık yapmamışımdır, Bu kapsamda katkılarınızı da bekliyorum, Saygılarımla,,,

Not:Bu çalışma kısa sürede ''Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı dolandırıcılık suçları'' bağlamında ayrıca makale haline getirilecektir.

Not:Yargıtay dairelerinin iş bölümünde yapılan değişiklik nedeniyle malumunuz dolandırıcılık suçlarına artık Yargıtay 15. CD 'si baktığından somut olaylara ilişkin bu nedenle 15. CD'nin kararlarına yer verilmiştir.

1-BAŞKASINA AİT YEŞİL KARTI KULLANMA-ACİL HİZMET KAPSAMINDA KULLANMA-DOLANDIRICILIK SUÇUNUN YASAL UNSURLARININ OLUŞMAMASI
15.CD 2012/17175 E., 2013/15039 K.;
‘’..TCK'nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı,o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir.
Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır.Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90'ıncı maddesininin 5'inci fıkrasına göre; usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Buna göre, iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan Uluslararası Sözleşmeler, yasalar üstü bir konumdadır ve iç hukukun bir parçası olarak yürütmeyi ve yargıyı bağlamaktadır.
İç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS), temel amacı, insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesidir. İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olup, insanın doğuştan var olan hak ve özğürlükleridir. Bu haklar, hak sahiplerini yetkili bir konuma getirirken, devleti ve diğer üçüncü kişileri o kişinin hakkına saygılı olma yükümlülüğü altına sokar.
AİHS madde 1'e göre, sözleşmeye taraf devlet, hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altındadır. Madde 2'ye göre, her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır. Madde 3'e göre, hiç kimse ......... aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Madde 8'e göre, herkes özel ve aile yaşamına......saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
AİHS, taraf devlete yaşamı korumak görevi vermektedir. Bu görev, sağlık konusunda tedbir almayıda içermektedir. Bu yükümlülük, devletin hastaların yaşamının korunması için uygun tedbirler alması konusunda sağlık kuruluşlarının uyması gereken kurallarıda öngörmesini de gerektirir.
Sağlık Bakanlığı’nın 11.05.2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’nin 37. maddesinde “Yataklı tedavi kuruluşları, acil sağlık hizmetlerinin bedelini hizmet sundukları kişinin ödeme imkanları çerçevesinde tahsil ederler” hükmü yer almaktadır.
Yine 2008/13 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin;
Birinci maddesinde, “Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü bulunan sağlık kuruluşları, acil vakaları hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakmaksızın kabul edecek ve gerekli tıbbi müdahaleyi kayıtsız-şartsız ve gecikmeksizin yapacaktır. Hiçbir sağlık kuruluşu acil olarak gelen hastalara yeterli personeli veya donanımı olmadığı, ilgili birimi veya boş yatağı bulunmadığı, hastanın sağlık güvencesi olmadığı ve benzeri sebepler ile gerekli acil tıbbi müdahaleyi yapmaktan kaçınmayacaktır” denilmektedir.
Yedinci maddesi uyarınca da, acil olarak sağlık kuruluşuna müracaat eden hastaların acil tıbbi müdahale ve tedavileri yapılırken hiçbir surette tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı sorgulanmayacak ve hizmet bedelinin tahsili ile ilgili işlemler acil müdahale sağlandıktan sonra yapılacaktır.
Dokuzuncu maddesinde ise, “Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan vatandaşlardan ödeme gücü bulunmayanların acil sağlık hizmeti bedelleri kendilerinden talep edilmeyecektir. Bunlardan kamuya ait sağlık kuruluşlarından ve ayakta teşhis ve tedavi yapan özel sağlık kuruluşlarından acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlık kuruluşunun bulunduğu yer sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından talep edilecektir. Bu konuda gerekli tedbirler ilgili vakıf başkanlıklarınca alınacaktır. Özel hastanelerden acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri ise talep edilmesi halinde 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu’nun 32 nci, 5393 sayılı Belediye Kanununun 38'inci ve 60'ıncı, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun 18'inci maddeleri gereğince sağlık kuruluşunun bulunduğu yerin belediyesince ödenecektir. Bu amaçla belediyelerce bütçelerine yeterli ödenek konulacaktır” hükmü yer almaktadır.
Somut olayda; sanığın oğlu M. K.’nın elektrik akımına kapılarak yaralandığı, sanık tarafından Ö. F. T.’a ait yeşil kart ile E. P. Devlet Hastanesinde tedavisinin yaptırıldığı, M. K.’nın sosyal güvencesinin olmaması ve ödeme gücünün bulunmaması nedeniyle kendisinden acil sağlık hizmet bedellerinin alınamayacağı ve bu nedenle herhangi bir zararın söz konusu olmayacağı anlaşılmakla, dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığına yönelik kabulde, Anayasa, AİHS ve kanuni düzenlemeler dikkate alındığında, bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün onanmasına, 08.10.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

2-BAŞKASINA AİT YEŞİL KARTI KULLANMA-ZARURET HALİ(TCK M.25/2) KAPSAMINDA KULLANMA
‘’…5237sayılı TCK'nın 25/2.maddesinde, gerek kendisine gerek başkasına
ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka
suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir
tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve
tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında
orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza
verilmeyeceğinin hüküm altına alındığı,
Somutolayda; sanığın, beyin kanaması geçiren ablası S'yi
İ.Ü. Turgut Özal Tıp Merkezine tedavi amacıyla götürdüğü,
burada beyin cerrahi yoğun bakım ünitesinde tedaviye alındığı,
ablasının aciliyet gösteren bu tedavisi sırasında sanığın
kendisine ait yeşil kartı kullandığı anlaşılmakla, sanığın
eyleminin TCK'nın 25/2 maddesi kapsamında kalması nedeniyle 5271
sayılı CMK'nın 223/3-b maddesi gereğince sanık hakkında ceza
verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerektiği
gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayıgerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla
yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320
sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412
sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.09.2012
gününde oybirliğiyle karar verildi.

3-BAŞKASINA AİT YEŞİL KARTI KULLANMA-HİLE UNSURUNUN OLUŞMAMASI
15.CD 2011/13236 E., 2012/37096 K
Somut olayda; Sanık N E'ın olay günü rahatsızlandığı ve sağlık güvencesinin olmaması nedeniyle eltisi olan diğer sanık E E yeşil kartını istediği ve bu kartla birlikte Menemen Devlet Hastanesi kadın doğum polikinliğine giderek muayene olmak için kayıt yaptırdığı, muayene sırasında yeşil karttaki fotoğrafla bu kart ile başvuran sanık N E'ın farklı kişiler olduğunun ilk bakışta fark edilmesi üzerine tutanak tutulduğu, böylece fiilde hile unsurunun yasada tanımlanan yeterlilikte olmaması sebebiyle eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturmadığına yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 15.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
NOT:ADLİ VAKALARDA BAŞKASINA AİT YEŞİ KARTI KULLANMA, BAŞKASINA AİT YEŞİL KARTI KULLANAN KİŞİNİN GERÇEKTE DE YEŞİL KARTININ OLMASI VE KİŞİNİN YEŞİL KART ALABİLECEK ŞARTLARI TAŞIYOR OLMASI GİBİ DURUMLARDA DA SÖZ KONUSU SUÇUN OLUŞMAYACAĞI KABUL EDİLİYOR.

4-MAAŞ(DUL-YETİM) ALMAK AMACIYLA BOŞANMA-HUKUKİ İHTİLAF
CGK 26.11.2013 gün ve 1361-533 sayılı kararı(Henüz yayınlanmadı)
15. CD 2012/15300 E., 2013/14904 K.;
‘’..TCK'nın 158/1-e bendinde belirtilen, Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir.
Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun Kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90.ncı maddesininin 5.nci fıkrasına göre; Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla,kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Buna göre, iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan Uluslararası Sözleşmeler, yasalar üstü bir konumdadır ve iç hukukun bir parçası olarak yürütmeyi ve yargıyı bağlamaktadır.
İç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin(AİHS), temel amacı, insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesidir. İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olup, insanın doğuştan var olan hak ve özgürlükleridir. Bu haklar, hak sahiplerini yetkili bir konuma getirirken, devleti ve diğer üçüncü kişileri o kişinin hakkına saygılı olma yükümlülüğü altına sokar.
AİHS. madde 1'e göre, sözleşmeye taraf devlet,hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altındadır. Madde 2'ye göre,her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır. Madde 3'e göre,hiç kimse aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Madde 8'e göre,herkes özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
AİHS, özel ve aile Yaşamına, haksız ve keyfi müdahalelere karşı, bireyi korumaktadır. Özel yaşam, bireyin içinde kişiliğini oluşturabileceği ve geliştirebileceği bir alanın garanti edilmesidir. Geniş manada tanımlanan aile,anne-baba ister meşru isterse gayrı meşru olsun bunların çocukları ile olan ilişkilerini içermektedir. Aile yaşamına saygı hakkı, anne-baba arasındaki ilişki sona ermiş artık birlikte yaşamıyor veya boşanmış olsalar bile, çocukla eşler arasında birlikte yaşama ve kişisel ilişki kurma hakkını da içermektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin pek çok kararlarında tanımladığı gibi, bir davranış eğer kişilerde aşağılık duygusu yaratıyorsa ve onları küçük düşürecek veya alçaltacak nitelikte ise aşağılayıcı muameledir. Bu muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı nitelikte olup olmamasında rol oynamakla beraber kişinin kendi gözünde küçük düşmesi yeterli sayılmaktadır.
Somut olayda; sanıkların resmi nikahlı evli iken, sanık H. K.'in vefat eden babasından yetim maaşını alabilmek için 23/01/2003 tarihinde muvazaalı olarak eşinden boşandığı, ancak aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin ederek kamu kurumunu dolandırdıkları iddia edilmiş ise de,
Mahkeme tarafından mutlak butlanla malul bir karar olduğuna hükmedilmeyen bu nedenle hukuken geçerli olan bir kararla boşandıktan sonra, eşlerin bir arada yaşamasını engelleyen birlikte yaşamanın suç olduğuna dair kanuni bir düzenlemenin bulunmaması karşısında, eşlerin bir arada yaşamasının boşanmanın maaş almak amacıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağı, nitekim 5510 Sayılı Kanunun 56. maddesinde bu durumu tespit edilen kimselerin gelir ve aylığının kesileceği ve ödenmiş tutarların geri alınacağının belirtildiği, bu hususta cezai düzenlemenin bulunmadığı, sanıkların eyleminin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu gözetilerek, dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığına yönelik kabulde, Anayasa, AİHS ve kanuni düzenlemeler dikkate alındığında, bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına, 07/10/2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

5-EVLENDİĞİ HALDE KURUMA BİLDİRİMDE BULUNMAYARAK DUL AYLIĞINI ALMAYA DEVAM ETME-SUÇUN UNSURLARI İTİBARİYLE OLUŞMAYACAĞI
15. CD 2011/67595 E., 2012/39601 K.;
‘’..5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 55/son maddesi ve Sosyal Sigortalar Yoklama Yönetmeliğinin 73 ve devamı maddesi ile ilgili tebliğin 6 ve 7.maddeleri kapsamında;
"Gelir veya aylık almakta iken ölen ya da gerekli koşulları kaybedenlerin zamanında belirlenerek, öncelikle bunlar adına yapılan ödemelerin durdurulması, daha sonra da gelir/aylığın kesilerek varsa yersiz ödemelerin geri alınması amacıyla bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen usul ve esaslar dahilinde yoklama işlemleri yapılır. Ölüm geliri veya ölüm aylığı alanlar için, sigortalının; dul eşinin evlenmediği hususları, Sosyal Güvenlik Kurumu'nca yürütülecek yoklama işlemleri ile tespit edilir.
Kurum gerekli gördüğü zaman ve hallerde belirleyeceği yöntemlerle gelir veya aylık alanlarla bunların veli, vasi , kayyım ve vekillerinin, tebliğin 6.maddesinde yer alan bilgilerinin tespiti amacıyla yoklama yaptırabilir. Yoklama işlemi gelir veya aylık ödeyen bankalar ve PTT şubelerine de yaptırabilir.Kurumca, gelir/aylık alma şartlarının devam edip etmediğinin tespiti amacı ile gerekli görülen hallerde, kendi mevzuatlarına göre kayıt veya tescil yapan ilgili kurum, kuruluş, birlik ve odalar ile vergi dairelerinden usulüne göre düzenlenmiş belge istenebilir, Kurum ödemeler kütüğü ile Nüfus ve Vatandaşlık işleri Genel Müdürlüğünün nüfus kütükleri her ay 15 günü geçmemek üzere belirli periyotlarla karşılaştırılarak, cinsiyet değişikliği, ölüm ve evlenme nedeniyle gelir ve aylık alma hakkını yitirdiği tespit edilen sigortalı ve hak sahiplerinin gelir/aylık ödemeleri durdurulur" hükümlerini amirdir.
5510 sayılı yasanın 96.maddesine göre; " kurumca işverenlere, sigotralılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler; kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden, kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu sürenin sonundan; itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır" hükmü gözetilerek
Sanığa, emekli sandığından maaş alan eşinin 31.03.2007'de vefat etmesinden sonra kendisine dul aylığı bağlandığı, 02.09.2008'de yeni bir evlilik yapmasından sonra dul maaşı almaya devam ettiği, sanığın nüfus kaydı incelendiğinde evlendiğinin kolaylıkla tespit edilebileceği anlaşılmakla dolandırıcılık suçunun oluşmadığına yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 20.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

6-YETİM AYLIĞI ALIRKEN SİGORTALI İŞE GİRDİĞİ HALDE KURUMA BİLDİRMEYEREK YETİM AYLIĞI ALMAYA DEVAM ETME-SUÇUN YASAL UNSURLARI İTİBARİYLE OLUŞMAYACAĞI
15 CD, 2011/21084 E., 2013/5938 K.;
‘’..Somut olayda; sanığa Emekli Sandığınca yetim aylığı bağlandığı, yetim aylığını almakta iken öğretmen olarak göreve başlayıp Emekli Sandığı iştirakçisi olarak çalıştığı, sanığın yetim aylığının kesilmesi için Emekli Sandığına müracaat etmeyerek, 25.027,60 TL parayı haksız olarak alıp, kurumu zarara uğrattığından dolayı nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinden cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında, sanığın katılan kuruma bağlı olarak çalıştığının kurumca bilinmesine rağmen katılan kurum tarafından yasal işlem yapılmadığı ve aylık verilemeyeceğinin sanığa bildirilmediği gibi sanığın kurumu aldatmaya yönelik hileli bir davranış sergilemediği, gizlediği bir durum olmadığı, ayrıca aldığı haksız ödemeleri de taksitle kuruma ödemeyebaşladığının anlaşılması karşısında, sanığın kastının bulunmaması gerekçesiyle beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 02.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

7-GEÇERSİZ VEKALETNAME İLE ÖLEN ANNESİNİN MAAŞINI ALMAYA DEVAM ETME-SUÇUN UNSURLARI İTİBARİYLE OLUŞMAYACAĞI
15 CD, 2011/21645 E., 2013/6438 K.;
‘’..Sosyal Güvenlik kurumundan yetim aylığı alan annesinin maaşını daha evvel aldığı vekaletnameye binaen bankadan çekmekte olan sanığın, annesinin ölümünün ardından hesaba yatan maaşı almaya devam etmesi şeklinde gelişen olayda, hak sahibinin ölümünün Karşıyaka Devlet Hastanesince nüfus idaresine ölümün ertesi günü bildirilmiş olması ve ölümün, katılan kurumca bilinebileceği, basit bir denetim ile anlaşılabildiği olayda, sanığın bu durumu gizlemeye ve maaşı almaya devam etmeye yönelik kuruma karşı aldatıcı herhangi bir eyleminin bulunmaması karşısında, sanığın unsurları itibarı ile oluşmayan suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

8-BABASI ÖLDÜKTEN SONRA BABASINA AİT MAAŞ KARTI İLE MAAŞINI ALMAYA DEVAM ETME-KREDİ KARTININ(BANKOMAT) KÖTÜYE KULLANILMASI SUÇUNUN OLUŞACAĞI-M.245/1
‘’…a)Sanığın, 12.05.2006 tarihinde ölen babasına ait bankamatik kartını kullanarak, gerçek kişiye yönelik hile bulunmadan ATM makinesinden emekli maaşını almaktan ibaret eyleminin, 5237 sayılı yasanın 245/1 maddesi kapsamındaki suçu oluşturduğunun gözetilmemesi,
b)Hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562.maddesi ile değişik 5271 sayılı CMY'nın 231.maddesi uyarınca, hükmolunan cezanın tür ve süresine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'un 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

9-GERÇEĞE AYKIRI İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ-FİİLEN ÇALIŞMANIN İSPAT EDİLMESİ HALİNDE SAĞLIK HARCAMASI YAPILSA DA SUÇUN OLUŞMAYACAĞI
15 CD, 2012/18236 E., 2013/16289 K.;
‘’…Sanık H A'ın kendi işyerinde fiilen çalışmadığı halde, diğer sanık G E hakkında işe giriş bildirgesi düzenlediği, bu sanığın yaptığı sağlık harcamaları nedeniyle kurumun 4.161,53 TL zarara uğratılarak nitelikli dolandırıcılık suçunun işlendiğinin iddia edildiği olayda, sanık ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, sanık Gülüzar'ın, fiilen söz konusu işyerinde çalıştığının belirlenmiş olması, sanık Hüseyin tarafından sigorta primlerinin düzenli olarak yatırılmış olması ve sanıkların suç işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter kesin ve inandırıcı delil bulunmaması karşısında, sanıkların beraatlerine dair kabulde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 31.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.’’
15 CD, 2013/382 E., 2013/16759 K.;
‘’…Sanık C E'in eski eşi ve çocuklarının sigortalılık haklarından yararlanması için eski eşi Sanık M S'yı kendisine ait işyerinde çalışıyormuş gibi 17.12.2005 tarihli sigorta giriş bildirgesiyle sigortalılık bildiriminde bulunduğu, 17.09.2007 tarihine kadar sanık M S ve çocuklarının sağlık hizmetinden yararlanarak SGK'yı 283.14 TL zarara uğrattıkları belirtilerek açılan kamu davasında;
Sanıkların ve tanıkların beyanlarından sanık M S'nın sanığa ait iki ayrı işyerinde dönüşümlü ve esnek zamanlı olarak çalıştığının anlaşılması, sanıkların Sosyal Güvenlik Kurumuna işçi ve işveren tarafından ödenmesi gerekli primleri ödedikleri, ilgili kurum tarafından yapılması gerekli bir prim katkısı bulunmadığının anlaşılması karşısında, işçinin çalışma süresinin işverenle işçi arasındaki bir husus olduğu ve işçinin nomalinden az çalıştırılmasının Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı yapılmış bir hile olduğundan bahsedilemeyeceğinden, sanıkların yüklenen suçtan beraatlarına ilişkin kararda bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre;katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 05.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.’’
BENZER KARARLAR; 15. CD. 25.09.2013, 2012/879 E., 2013/14054 K., 15 CD, 23/05/2013, 2011/65753 E., 2013/9661 K.;

10-GERÇEĞE AYKIRI İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ-PRİMLERİN YATIRILMASI VE SAĞLIK HARCAMASININ BULUNMAMASI-KAMU ZARARININ OLUŞMAMASI NEDENİYLE SUÇUN OLUŞMAYACAĞI
15 CD, 2012/16591 E., 2013/15290 K.;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanığın, yeğeni Ş C G isimli çocuğu emeklilik sınırı getiren yasa değişikliğinden etkilenmemesi için 5-9 Nisan tarihleri arasında işyerinde çalışıyor göstererek işe giriş bildirgesi düzenleyip 5 günlük çalışma karşılığı olan primi katılan kuruma yatırdığı, belirtilen tarihlerde adı geçen sigortalı çocuğun okuluna devam ettiği, bu sebeple sanık tarafından sahte belgenin düzenlenerek kuruma verildiğinin iddia edildiği somut olayda; sigorta priminin yatırılmış olması karşısında kurum zararının bulunmadığı anlaşılmakla dolandırcılık suçunun unsurlarının oluşmadığına dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 09/10/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
15 CD, 2012/20740 E., 2013/16108 K.;
‘’Sanık A Y'nın Tar ilçe merkezinde İşgem içerisinde fason üretim yapan dikim atölyesinin bulunduğu, 15.03.2008 – 31.05.2008 tarihleri arasında sanığın iş yerinde işçi olarak çalışan K A'nin gerçekte iş yerinden ayrıldığı halde 31.05.2008 tarihinde sonra da sigortalı olarak çalıştığını beyan edip işe giriş bildirgesi düzenlediği, ayrıca iş yerinde hiç çalışmadıkları halde G Ö, Ö D A, H B, A B, H ve B T isimli kişiler için 2008 yılı 4. ayını kapsar şekilde gerçeğe aykırı işe giriş bildirgesinin düzenleyerek kuruma verdiği, K A'ye sigortalı olarak gösterilmesi nedeniyle hakkı olmadığı halde 411.61 TL "geçici iş görememezlik" ve 794,83 TL "geçici iş görememezlik analık" ödeneği ödendiği, kurumca yapılan denetim ile bu durumun fark edildiği olayda;
K A’nin 31.05.2008 tarihinde hamileliği nedeniyle çalışmalarına ara verdiği, iş yerine hamileliği nedeniyle tüm gün devam edemediği zaman zaman iş yerinin temizlik işyerini yapmak için iş yerine gidip geldiği, sanık A Y’nın mağdureye acıdığı için bu şekilde çalışmasına müsaade ettiği, bu süre içinde K A’nin maaşını ve sigorta primlerini ödemeye devam ettiği, dinlenen tanıkların da bu hususu doğruladıkları, sanığın, dolandırıcılık kastı ile hareket ettiğine dair dosyaya yansıyan somut, kesin ve inandırıcı bir delil bulunmadığı, ayrıca; sanığın, Sosyal Güvenlik Kanunu'nda yapılan değişiklik nedeniyle aile yakınlarının istekleri üzerine gerçekte iş yerinde çalışmayan G Ö, Ö D A, H B, A B, H ve B T kişiler yönünden 2008 yılı 4. ayını kapsar şekilde işe giriş bildirgesi düzenleyerek kuruma verdiği sosyal güvenlik kontrol memurluğunca yapılan denetim sonucu bu kişilerin fiilen iş yerinde çalışmadıklarının tespit edilerek 31.12.2008 tarihli rapor düzenlendiği, ancak; bu kişiler yönünden kurum tarafından sağlık karnesi düzenlenmediği, her hangi bir tedavi ücreti veya başka bir ücret ödemesinin söz konusu olmadığı, yapılan denetim sonucu fiilen çalışmadıklarının tespit edilmesi nedeniyle bu kişilerin sigortalılıklarının iptal edildiği, bu şekilde bu kişilerin sigortalı olarak gösterilmesi nedeniyle her hangi bir kurum zararının söz konusu olmadığı, sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilerek verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, ONANMASINA, 30.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

11-GERÇEĞE AYKIRI İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ VERMEK-SUÇUN OLUŞMASI DURUMLARI
15 CD, 17/09/2012, 2011/15767 E., 2012/41369 K.;
‘’…Somut olayda; sanık Durdu”ya ait inşaatla ilgili muhasebe işlemlerini yapan Ramazan”ın diğer sanık Ahmet”i bu inşaatta hiç çalışmadığı halde bekçi olarak çalışıyor göstermek suretiyle işe giriş bildirgesi düzenlemek suretiyle kamu kurumu olan SSK”yı zarara uğrattıkları iddiasıyla açılan davada, sanık Durdu için suçun unsurları itibariyle oluşmadığından beraati ve sanıkların Ramazan ve Ahmet”in eylemlerinin kamu kurumunu dolandırmak suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla…’’
15 CD, 05.06.2013, 2011/25604 E., 2013/10508 K.;
‘’..Sanığın, 25.11.2006 tarihinde ölen oğlunun hastane masraflarının katılan kurum tarafından karşılanması sağlamak amacıyla, ölen oğlu A Ö'ın vefatından sonra oğlunun, kendi işlettiği ekmek fırınında çalıştığını belirterek ve imzasını taklit etmek suretiyle imzaladığı işe giriş bildirgesini, 11.01.2007 tarihinde Balıkesir Sİgorta İl Müdürlüğü'ne teslim ettiği ancak yapılan kontrollerde durumun fark edildiği anlaşılmakla, eylemlerinin nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve özel belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir….’’

12-‘’WWW.SAHİBİNDEN.COM’’DAN YAPILAN İLAN İLE YAPILAN DOLANDIRICILIK-BİLİŞİM SİSTEMLERİNİN KULLANILMASI SURETİYLE DOLANDIRICILIK-158/1-f
CGK 11.06.2013, 15/239-289-16.04.2013;
‘’….Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Bilişim sistemlerinin aynı anda birçok kişiye ulaşmasındaki çabukluk ve sağladığı kolaylığa dayanarak "www.sahibinden.com" adlı internet sitesinde emsallerine göre fiyatını da ucuz göstererek araç satışı için ilan veren sanığın, bu ilanı görüp kendisini telefonla arayan şikayetçiden kapora adı altında 250 Lira alması şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın bilişim sistemini araç olarak kullanmak suretiyle suçu işlediği anlaşılmakla, eylemin TCK'nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde düzenlenmiş olan nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu nedenle, sanığın bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamakta olup, Özel Daire bozma kararı yerinde değildir.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 28.11.2012 gün ve 13298-44454 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.12.2011 gün ve 126-174 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.06.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.’’

13-MOTOR ŞASE NUMARASINI DEĞİŞTİREREK(ÇANGE YAPARAK) BAŞKASINA SATMA-KAMU KURUMU ARACI KILINARAK DOLANDIRICILIK-158/1-D
15 CD, 12.11.2013 2012/18914 E., 2013/17309 K.;
‘’…TCK'nın 158/1-d bendinde belirtilen, Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hâl kabul edilmiştir. Söz konusu kurum yada kuruluşların konumunun suçun işlenmesinde kolaylık sağlayacağı düşüncesi, bu kurum ve kuruluşların bu suçta araç olarak kulanılmasının, ağırlaştırıcı neden olmasını gerektirmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için,bunların isminin kullanılması yeterli olmayıp maddi varlığının kullanılması gerekmektedir. Araç olarak kullanılma,bu kurum veya kuruluşlara ait yazı veya belgeleri amaç dışı olarak kullanmak şeklinde olabilir.Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi,basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacaktır.
Sanığın, İstanbul ilinde çalınan 34 DPB 89 plaka sayılı araç ile 34 RHT 54 plaka sayılı araçların şase ve motor numaralarını değiştirerek 34 BT 2696 ve 34 AY 7263 numaralı sahte plakalar, Ak sigortaya ait sahte poliçe,34 BP 2696 sayılı araç için de sahte motorlu araçlar tescil belgesi ve A T adına "M 09548144" seri numaralı sahte nüfus cüzdanı ile 78649 belge ve P 682 015 seri numaralı sahte sürücü belgesi tanzim edip A T'ye ait kimlik bilgilerini kullanarak sahte belge ve plakalar ile 34 BT 2696 plaka sayılı aracın 25.000 TL karşılığında katılan A K'na satmak için anlaştığı ve birlikte notere giderek satışı gerçekleştirip katılandan 20.000 TL.nakit ve 5,000 TL senet aldığı şeklinde gerçekleştiği iddia edilen olayda,
2)Sanık Ö H G hakkında resmi evrakta sahtecilik,özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından ve sanık İ B hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine.’’
15 CD, 2012/20766 E. 2013/17749 K.;
‘’..Sanıkların temyiz kapsamında olmayan diğer sanıklar M Ş ve T Ş ile birlikte 27/02/2008 tarihinde Amasya ili Merzifon ilçesinde müşteki D İ’a ait 55 RY plaka sayılı 2P25589 motor nolu WFOMXXTTEM2P25589 şasi nolu aracın çalınarak M Ş ve H Ş tarafından Rize iline getirildiği, sonrasında bu araca R Ç’nin hurda aracı şasesinin eklenmek suretiyle change edildiği, R D ve H Ş tarafından sanık M B’ün aracılığı ile M T’a Rize 1. Noterliğinde satışının yapıldığı, aracın 53 HF 395 plaka sayısını aldığı, daha sonra araç Cevher Oto Galeri Sahibi A E tarafından satın alınıp M B'a satıldığı olayda, araç devri sırasında bir kamu kurumu olan Trafik Tescil Büro Amirliğinin maddi varlığı olan trafik tescil belgesinin kullanılması karşısında eylemin, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 158/1-d maddesi uyarınca kamu kurumu olan Trafik Tescil Şube Müdürlüğü'nü vasıta kılarak dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve değerlendirme görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiş, …18/11/2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

14-KAPIDAN SATIŞ--HUKUKİ İHTİLAF
15 CD 2011/66339 E., 2013/9781 K.;
Somut olayda; sanıkların, .......Ltd.Şti. Şirket elemanı olarak çalıştıkları, ....... ve ........ ilçelerinde bulunan ilçe merkezi ve bir kısım köylerde kapıdan satış yaptıkları, bu anlamda mağdur, müşteki ve müdahillere ........ ilçesinde bir mağaza açılacağını, kendilerinden alışveriş yapanların bu mağazadan indirimli alışveriş yapabileceklerini söyleyerek yanlarında getirdikleri, zarfları mağdurlara uzatıp bir tanesini çekmelerini istedikleri, mağdurlar tarafından zarf belirlendiğinde, zarfın açılmamasını, müdürün gelip zarfı açacağını söyledikleri, daha sonra müdür diye beyan ettikleri şahsın gelerek zarfları açıp hediye olarak ocaklı fırın çıktığını söylediği, ancak bu hediyenin alınabilmesi için yanlarında getirdikleri, diğer ürünlerden bir tanesinin alınması gerektiğini söyledikleri, bunun üzerine mağdurlar tarafından mutfak robotu, tencere, halı yıkamalı, elektrikli süpürgesi gibi ürünlerden satıldığı, satılan bu ürünlerin yapılan bilirkişi incelemesi ve değer tespit tutanaklarına göre, piyasa fiyatlarının çok üstünde tespit edilerek mağdurlarla satış sözleşmesi yapıldığı şeklinde gerçekleştiği iddia edilen olayda sanıkların malları değerinden fazla bedelle sattıkları iddia edilmiş ise de bedelin taraflar arasındaki sözleşme ile belirlendiği, sanıklarında sözleşme uyarınca alınan ürünleri ve kazandıklarını söyledikleri hediyeleri de verdikleri gözetilerek taraflar arasında uyuşmazlığın hukuki ihtilaf boyutunda olduğu, unsurları oluşmayan dolandırıcılık suçundan sanıkların beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş…
15 CD 2011/19388 E., 2013/3365 K.;
"Sanık .........ın, şikayetçinin evine giderek kendisini ........ olarak tanıttığı ve pazarlamacı olduğunu söylediği, güven oluşturmak için telefon numaralarının da yazılı olduğu kağıdı şikayetçiye vererek zarf çektirip mini fırın kazandığını belirttiği, ayrıca 200 TL verirse kendisine televizyon vereceklerini beyan ettiği, şikayetçiden 100 TL para alarak kağıt imzalattığı, şikayetçiye televizyon getirilinceye kadar sende kalsın dediği ve mutfak robotunu bırakarak gittiği, şikayetçinin sanığın vermiş olduğu telefonları aradığında numaraların başkasına ait olduğunun ortaya çıktığı, bu suretle şikayetçinin denetim olanağını ortadan kaldırarak hileyle menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda; sanığın kapıdan satış izni bulunan ........... Ev Gereçleri firması adına kapıdan satış yaptığı ve bunun karşılığında da sözleşme düzenlendiği, düzenlenen satış sözleşmesi ve alınan para karşılığında da beyaz eşya bırakıldığı, şikayetçiden istenilen parayla eşyaların eşdeğer olduğu, bu kapsamda sanığın herhangi bir menfaat temin etmediği gözetilerek, suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir."

15-KAPIDAN SATIŞ-ŞİRKET ADINA HAREKET EDEN KİŞİLERİN TİCARİ FAALİYETLERİ SIRASINDA İŞLENEN DOLANDIRICILIK-m.158/1-h
15.CD 2011/22794 E., 2013/6292 K.;
Sanık Kenan'ın, kapıdan satış yöntemiyle çalışan ..........isimli firmanın sahibi ve yöneticisi olduğu, diğer sanıkların da aynı firmada çalışan satış elemanı oldukları, sanık Kenan'ın organizesinde, sanık Fulya ve Zehra'nın, müşteki Murat'ın evine giderek kapıyı çaldıkları, sanıkların, yeni bir işyeri açacaklarını, yakında açılışları olduğunu, ücretsiz olarak hediye dağıttıklarını, bunun için çekiliş yaptırdıklarını söyleyerek müştekiye bir zarf verdikleri, zarfın içinde ''halı yıkama makinesi kazandınız'' şeklinde bir yazının olduğu, sanıkların, bu hediyenin verilmesi için kendilerinden 290.00 TL alışveriş yapılması gerektiğini söyleyerek müştekiyi bu alışverişin yapılması için ikna ettikleri, 40-50 TL değerinde olan tencere takımının 350.00 TL'ye müştekiye satıldığı, paranın da peşin olarak alındığı, sanıkların hediyeyi getireceklerini söylemesi üzerine, müştekinin teminat istediği, bunun üzerine sanık Fulya Ş'ın, borçlu kısmına Fulya K adını yazdığı, imzayı da Fulya K şeklinde attığı, bedel kısmına 290 TL yazdığı, diğer kısımları boş olan ve yasal unsurları taşımayan bonoyu müştekiye vererek oradan ayrıldıkları, bir daha da geri gelmedikleri, birkaç gün sonra yine sanık Kenan'ın organizesinde sanıklar Dilek ve Mesut'un, müşteki Emine'nin evine gittikleri, ilk gelen kişinin, müştekiye işyeri açılış hikayesini anlatarak bir beyaz zarf verdiği, biraz sonra bayan arkadaşlarının geleceğini söylediği, daha sonra gelen sanık Dilek'in, müştekinin halı yıkama makinesi kazandığını, bunun için alışveriş yapılması gerektiğini söyleyerek müştekiye bir uyku seti sattığı, halı yıkama makinesinin de, uyku setinin ikinci taksitinden sonra teslim edileceğini söylediği, taraflar arasında sözleşme yapıldığı, sözleşmeye göre, alınan ürün bedelinin on taksitte ödeneceğinin belirtildiği, müştekinin peşinat olarak 10.00 TL'yi sanığa verdiği, sanık Mesut'un da, uyku setini müştekiye teslim ettiği, müşteki daha sonra kontrol ettiğinde, malın faturası ve garantisi bulunmadığını ve kendisine pahalı satıldığını gördüğü, böylece sanıkların, eylem ve fikir birliği içerisinde hareket etmek suretiyle müştekilerin evlerine giderek çekilişte hediye kazandıklarını, ancak hediyeyi almaları için kendilerinden bir eşya alınması gerektiğini söyleyip piyasa değerlerinin çok üzerinde eşya satıp sözleşme imzalatarak, şirket işleten ve orada çalışan sanıkların ticari faaliyetleri sırasında hileli davranışlarla müştekileri aldatıp onların zararına olarak kendilerine bir yarar sağlamak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri, sanık Fulya'nın da, sahte belge düzenleyerek özel belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,........" ".....Bütün sanıklar haklarında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen hükümler açısından;..........Suçların işlendiği gerekçesine dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,....

16-ARACIN KİLOMETRESİNİ AZALTMAK SURETİYLE SATMA
15 CD, 2011/20505 E., 2013/4896 K.;
‘’..Katılanın, sanığın yetkilisi olduğu şirketten suça konu aracı satın almak için anlaştığı, daha sonra B.. Motorlu Araçlar Dış Ticaret Anonim Şirketi'ne götürüp ekspertiz raporu aldığı, araçta sorun olmadığının bildirilmesi üzerine, 115.522 kilometrede araç satın aldığı, daha sonra arıza yapması üzerine yapılan incelemede aracın ayıplı olduğu, kilometre saati ile oynandığı ve gerçekte 242.648 kilometre olduğunun anlaşılması nedeniyle sanığın dolandırıcılık suçundan cezalandırılmasının talep edildiği somut olayda; suça konu aracın sanıktan ilk el olarak alındığının, yaklaşık bir yıl önce E Otomotiv isimli serviste 236.000 km de tamir gördüğü, yine F isimli şirkette 242.000 km de servise girdiği, katılanın aracı alırken kontrol ettirdiği adı geçen servis yetkilileri hakkında Kartal 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava açıldığının iddia edilmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya mahal vermeksizin tespiti için, suça konu aracın trafik kaydı incelenerek geçmişe dönük devirlerinin tarih itibariyle tespit edildikten sonra, katılan tarafından devir alınmadan önce servis kayıtları bulunup bulunmadığı, var ise hangi kilometrede ve kim tarafından servise getirildiği araştırılıp, katılanın isim ve adreslerini bildirdiği tanıkları da dinlenerek, bahsi geçen Kartal 7. Asliye Ceza Mahkemesi'nde dava dosyası da incelenerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine, eksik inceleme ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenle 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'un 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
BU KARAR DA SUÇUN OLUŞMAYACAĞINA İLİŞKİN;
15 CD, 2011/24601 E., 2013/8497 K.;
‘’..Araba alım satım işi yapan sanığın, katılana 2004 model Ford Fiesta marka aracı satarken aracın 87.000 kilometrede olduğunu söylediği ve göstergesinde oynama yaparak gerçek kilometresini gizlediği, ancak katılanın sonradan arıza yapan aracı servise götürdüğünde aracın gerçekte 150.000 kilometrede olduğunun anlaşıldığı ve böylece sanığın dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; eylemin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu anlaşıldığından unsurları itibariyle oluşmayan dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararında birisabetsizlikgörülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 07.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

17-DOLANDIRICILIK SUÇUNDA ÖNGÖRÜLEN ADLİ PARA CEZASININ BELİRLENMESİ
CGK 2012/15-1364 E., 2013/51 2011/301549 K.;
…..Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;Alt sınırdan ceza tayin eden yerel mahkemece, hapis cezasının yanında temel para cezası olarak belirlenen beş günün, TCK'nun 62. maddesindeki takdiri indirim hükmü uygulanmak suretiyle dört güne indirilmesi, aynı kanunun 52/1. maddesi uyarınca günlüğü 20 Liradan uygulama yapılarak 80 Lira adli para cezasına hükmolunması, ancak 158. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca bu miktar suçtan elde edilen 850 Liralık haksız menfaatin iki katından az olamayacağından para cezasının 1.700 Liraya yükseltilmesi isabetli bir uygulamadır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca TCK'nun 158. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesindeki para cezası belirlenirken takdiri indirimin, haksız menfaatin iki katına çıkarılan sonuç ceza üzerinden yapılması gerektiğinin ileri sürülmesi karşısında; itirazın değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Dairenin dolandırıcılık suçuna ilişkin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir……

18-BANKANIN ÖDEME ARACI OLMASI HALİNDE DOLANDIRICILIK-BASİT DOLANDIRICILIK m.157/1
15.CD 2011/11376 E., 2012/7045 K.;
Dolandırıcılık suçunda unsur olan hilenin kullanılmasından sonra, paranın banka aracılığı ile sanığa gönderilmesi eyleminde, hilenin gerçekleşmesinde ödeme aracı durumunda bulunan bankanın rolünün bulunmadığı dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK'nın 158/1-f maddesi kapsamında bankanın araç olarak kullanılması suçunun oluşmayacağı gözetilmeden sanık hakkında, aynı yasanın 158/1- son maddesi uygulanarak fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06/02/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
____________________________________________________________________________

19-MAĞDURU TELEFONLA ARAYIP KENDİSİNİ SAVCI, POLİS OLARAK TANITIP MENFAAT SAĞLAMA-BASİT DOLANDIRICILIK-M.157/1
15.CD 2012/12840 E., 2012/44143 K.;
‘’…Sanıkların, katılanı telefonla arayarak kendilerini Emniyet Amiri ve Cumhuriyet savcısı olarak tanıtıp kimlik bilgilerini ve banka hesaplarını terör örgütünün ele geçirdiğini, bu kişileri yakalamaları için kendilerine yardımcı olması gerektiğini, gizli bir operasyon yaptıklarını bu konuda kimseye bilgi vermemesini yakalayabilmeleri için A G adına Ziraat Bankası Bahçekapı Şubesine 130.000 TL isme göndermesi gerektiğini söyledikleri, İnanmadığını söyleyen katılana numarası görülen hattan aradığına dikkat çekerek telefonu Cumhuriyet Başsavcısı diye takdim ettiği kişiye vererek inandırıcılık kattıkları, katılana operasyon sırasında olduklarını telefonu sürekli açık tutmasını tembihleyerek dolandırıcılığın farkına varmasını engelledikleri, yalanlara kanan katılanın isteneni yaparak Ziraat Bankası Çameli Şubesinden 130.000TL'nin sanık A G'e ödenmesi için Bahçekapı (İstanbul) şubesine gönderdiği, paranın sanık Adem Gümüş tarafından çekildiği, bu kez aynı gün M K adına Ziraat Bankası Beyazıt Şubesine 100.000TL yatırmasını istedikleri, katılanın bu parayı da yatırdığı ancak ödemeyi yapacak Beyazıt Şubesinin parayı çekmeye gelen sanık M K'ı hazırda para olmadığını sonra gelmesi gerektiğini söyleyerek gönderdiği, bu kez parayı çekebilmek banka görevlilerini ikna edebilmek için sanık E T'nin sanık Muhlis Karakaş'la birlikte banka şubesine girdikleri ancak durumdan şüphelenen banka görevlilerinin onlara da ödeme yapmayarak saat 17.00'ye kadar beklemeleri gerektiğinden bahisle gönderdikleri ve konuyu polise bildirdikleri, bu arada katılandan yeniden A G adına İş Bankası İstanbul Yeni Cami Şubesine 150.000 TL göndermesinin istendiği, katılanın bu parayı da gönderdiği, ancak alıcı şubenin parayı sanık A G'e ödemediği, bu arada saat 16.30 sıralarında olayı Ziraat Bankası Beyazıt Şubesinden öğrenen Güven Timlerine bağlı sivil polis memurlarının 100.000 TL'yi çekmeye gelen kişileri yakalamak için şubenin içinde ve dışında konuşlandıkları, sanık M K'ın şubeye girdiği, bu sırada sanık K K'ın da dışarıda beklediği, ödeme yapılmaması üzerine sanık M K'ın bankadan çıktıktan sonra yakalandığı, sanık K K'ın da dışarıda yakalandığı olayda sanıkların birlikte hareket ederek katılana karşı zincirleme halinde dolandırıcılık suçunu işlediklerine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,26/11/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

20-MUSKAYLA, BÜYÜCÜLÜKLE, MEVLÜT OKUTACAĞIZ VS. DİYEREK PARA ALMA-DİNİ İNANÇ VE DUYGULARIN İSTİSMARI-m.158/1-a
YCGK 2012/15-1365 E. 2013/381 K.;
….Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kendisini tanımayan katılana oğlu ...'ı tanıdığı izlenimi veren sanığın, öldüğünü iddia ettiği kayınvalidesinin vasiyeti gereği erzak ve para dağıtacağını söyleyip, bunu katılandan yapmasını istediği, bu isteği kabul eden katılanı, kayınvalidesi için mevlüt okuyan hocaya parasını okutmak suretiyle bereketleneceğine inandırıp, kimliği belirlenemediği için evrakı ayrılan ikinci bir kişi ile birlikte kandırarak parasını almak şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın basit bir yalanı aşan, katılanı yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda katılan zararına gerçekleşen eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan "Mevlit okutma, dua okuyarak tesbih çekme, hocaya okutma" hususlarının dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, katılanın dini inanç ve duygularının istismar edilerek irade özgürlüğünün baskı altına alınması suretiyle sanığa para vermesinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanığın sabit kabul edilen eylemi dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla, sanığın dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
…2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.09.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
15.CD 17.07.2013 2012/165 E. 2013/13407;
Sanığın temyiz dışı sanık TB ile birlikte şikayetçinin evine gittikleri, su isteyip getirdiği suyu şikayetçinin üzerine serptikten sonra şikayetçide muska olduğunu, bu muskayı bulabileceklerini söyledikleri, bu sırada ellerinde bulunan bir makara ipten beş parça ip koparıp şikayetçiye verdikleri, bu beş parça ipi şikayetçinin elinden çekip tek parça ip çıkardıkları, bu ilizyonla şikayetçinin büyü konusunda inancını kuvvetlendirdikleri, ziynet eşyaları ile bir miktar parasını alarak çarşafın içerisine koydukları, çarşafı elbise dolabına koymasını bir buçuk saat sonra gelip kendilerinin açacaklarını söyleyerek şikayetçinin evinden ayrıldıkları, bir süre sonra şikayetçinin durumdan şüphelenmesi üzerine ziynet eşyaları ve paranın konulduğu çarşafı açtığında, sanığın el çabukluğuyla söz konusu kıymetli eşyayı aldığını anladıkları olayda, mahkemenin "dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık" suçunun oluştuğuna yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş, sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğuna dair bozma düşüncesine iştirakedilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 17.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.