12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümünde, o günden bu güne

dinmeyen acılar yer yer dile getirildi. Ürkütücü istatistikler sıralandı.

78’liler utanç müzesi adı altında, başta 1980 olmak üzere geçmişin acılarını gözle görülebilir, elle tutulabilir hale getirdi.

Hiç ders çıkarmadan, öncesiyle sonrasıyla tüm sorumlularını en azından tarih mahkemesinin önüne getirmeden böylesi dönemleri yok saymak, kanlı bir gömleğin üzerine yeni bir gömlek giyip tertemiz oldu demek gibi bir şeydir. Er geç açığa çıkar.

Bugün 12 Eylül 80in özellikle hukuka vurduğu darbe kimsenin yadsıyamadığı bir gerçek; zorlama idam kararları, herkesi terör örgütü üyesi şüphesiyle sorgulamalar, toplu gözaltılar, tutuklu yargılamalar...

***

12 Eylül 2010 referandumu bir dönüm noktası olarak kabul edilirse AKP döneminde durum nasıl?

Yargı bağlamında birkaç karşılaştırma yapalım...

Evren 12 Eylülünde sistematik işkence vardı. Bunda bir amaç yıldırma, peşin ceza verme ise bir amaç da suçunu itiraf ettirme idi. Zanlı suçunu kabul edip ifade verdiğinde hakkında dava açılıyor, mahkemede işkence altında alınan ifadelerin kabul edilebilirliği ayrı bir tartışma konusu oluyordu.

AKP 12 Eylülünde fiziki işkence yaparak suçunu kabul ettirme diye bir şey yok.

Ne var?

Kişi suçunu kabul etse de etmese de baştan suçlu kabul ediliyor. Örneğin şüpheliye her türlü yöntemi kullanarak evet ben terör örgütü üyesiyim dedirtmiyorlar. Sen terör örgütü üyesisin, olmadığını mahkemede ispatlarsın diyorlar.

Evren 12 Eylülünde davalar açılırken ceza yargılamasının en temel iki unsur olan, suç-delil bağlantısı ile suç tarihi-suç yeri iddianamede yer alırdı.

Son üç yılda o döneme ait bazı önemli iddianameleri inceledim. Bu kurala uyulmuş. Örneğin, Bu kişinin evinde şu seri numaralı silah bulundu, bu silahın iki kişinin öldürülmesinde kullanıldığı saptandı deniyor.

AKP 12 Eylülünde ise iddianameler en hafif anlatımla yığma. Her şey iç içe. İddianame ve eklerine konan binlerce sayfalık belgelerin hangi suçların delili olduğu belli değil.

Evren 12 Eylülünde düşünce suçtu. Dönemin ceza yasasının pek çok maddesi kimi düşüncelerin toplumu ve devleti böleceği, sınıflara ayıracağı iddiasına dayalı olarak uygulanıyordu.

AKP 12 Eylülünde ise düşünceden öte düşünceye hazırlık suçu var. O nedenle de her türlü not, kitap taslağı, bilgi, tehlikeli bir düşünce oluşturmanın hammaddesi, delili olarak iddianamelerde yer alıyor.

Evren 12 Eylülündeki fiziki işkencenin boyutları malûm.

AKP 12 Eylülünde ise dijital işkence var. Teknoloji gelişimi en çok bizim savcılara yaradı desek yeridir. Yaptığınız bir telefon görüşmesi, bilgisayarınıza gelen bir bilgi sizi pekâlâ silahlı terör örgüt üyesi yapabilir.

Evren 12 Eylülünde önce Sıkıyönetim, sonra Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) vardı.

AKP 12 Eylülünün neredeyse hükümet güvenlik mahkemeleri gibi çalışan özel güvenlik mahkemeleri var.

***

1980’in tüm olumsuzluklarını kaldıralım derken neredeyse karesi alınmış gibi bir gerçek var ortada.

Bütün bu olumsuzluklar kadar vahim olan bir başka gerçek de şu:

Mevcut ceza yasası ve usul yasasındaki pek çok temel maddeye de uyulmuyor.

Yani hukuk devletini bir yana bıraktık, kanun devleti bile değiliz.

AKP de artık bugünkü durumu savunamaz noktaya geldiği için bir arayış arayışı içinde görünüyor.

Madalyonun bu yüzünü yarına bırakalım...