İstanbul Barosu olarak davaların adı ile ilgilenmeksizin, savunmaya karşı girişilen her türlü saldırıya karşı durmayı “mevcudiyetimizin nedeni” olarak yorumlayıp tepki göstermeye devam edeceğiz. Nitekim,Adalet Bakanlığının soruşturma iznine konu olan bu davadaki anlayışımızı, 04.08.2011 günü (10 ay önce) “açıkyüreklilikle” ve “hertürlü politik kaygıdan uzaklaşarak” vurgulamıştık. O gün de söylediğimiz gibi; “..Diyarbakır Özel Görevli Mahkemesinde, savunma hakkının biçimsel bir niteliğe dönüştürülmesi karşısında Avukatların “kendi belirlediği yöntemlerle” mücadele yapmaları, savunma sınırları içinde temel bir haktır. Avukatların “görevlerini ifa edip etmediklerini” takdir etme hakkı Mahkemeye ait değildir. Savunmanın yok sayıldığı bir yargılamada, gerektiğinde duruşmada bulunmamak, bir savunma stratejisidir. Yargılamada avukatların bulunmamasını, “katılmamak” ve “görev yapmamak” olarak nitelendirmek de, yasal ve hukuksal temelli bir tesbit değildir...”

Bu vesile ile vurgulanmalıdır ki, yasaların “izne bağlayarak” sınırlandırdığı veya yasakoyucunun sınırlandırma iradesini beyan ettiği benzer hallerde, başında bir Avukatın bulunduğu Bakanlık tarafından verilen izinlerin nitelik ve içerikleri , her avukat kadar Adalet Bakanı sıfatını taşıyan Avukat için de düşündürücü olmalıdır. Yargıçlarını evrensel hukuku  içselleştirmeleri için özendiren Bakanlığın, kendi iç işleyişinde bu denli kolay ve “otomatik” bir izin yöntemini tercih etmesi izah edilemeyecek bir çelişkidir.

Adalet Bakanlığının, bu “adaletsiz”  izin kararı, savunma tarihinde gerektiği yeri alacaktır.  Biz İstanbul Barosu olarak hakkında soruşturma izni verilen meslektaşlarımızın destekçisi olacağımızı kamuoyuna saygı ile duyururuz.


İstanbul Barosu