İstanbul’un en kanlı canlı semtlerinden Kadıköy’ün, belki de en çok insanın mekik dokuduğu Kalkedon Meydanı’nda pirinçten küçük bir timsah heykeli vardır. Antik dönemde buralarda timsahlar var mıydı, bahsi geçen kaynakta anılan kertenkeleydi de, bir tercüme hatası mı yapıldı, ayrı mevzu. Bugünlerde o timsahın önünde “Yaşasın kadın dayanışması” yazan renkli kartonlar var, hemen dibinde bir buket karanfil, belki bir kutu su böreği, yedek şemsiyeler... Birbirine yapışık siyam timsahları, kadim Afrika kültüründe demokrasinin simgesiymiş; çeşitlilikte birlik... “Tekçiliğin”, demokrasi kelime dağarcığı kullanılarak dayatıldığı olağanüstü hal günlerinde, hafta başından beri bir kadın, Betül Celep “İşimi geri istiyorum” yazan bir yelekle nöbet tutuyor bu meydanda. Demokrasinin çöküşe geçtiği dönemler, temel hak ve hürriyetleri talep etmenin kendiliğinden sivil itaatsizlik eylemlerine döndüğü zamanlar oluyor.

Ders verdiği üniversiteden uzaklaştırılan Nuriye Gülmen 9 Kasım’da başlamıştı Ankara’daki nöbetine; farklı kentlerden benzer mağduriyeti yaşayanların böyle tekil direniş eylemleri birbirini izlemeye başladı. 6 Ocak’ta yayımlanan KHK’yle beş yıldan fazladır çalıştığı İstanbul Kalkınma Ajansı’ndaki uzmanlık görevinden atılan Betül Celep sadece işini mi geri istiyor? “Aslında sadece işlerimizi değil hayatlarımızı geri istiyoruz” diye cevap veriyor. “Atılmamıza neden olan koşulları değiştirmek, sesimizin kısılmasına karşı sesimizi yükseltmek asıl önemli olan. Burada bulunmak bana güç veriyor. Kendimi işim olduğu zamandan daha iyi hissediyorum bir yandan. İçinden faşizm, o şu bu geçen öyle dev sloganlarım yok. Hem bu benim dilim değil, hem de kimseye ders verecek, parmak sallayacak konumda görmüyorum kendimi ” diyor.

Feminist ve sendikacı

31 yaşındaki Celep, mezun olduğu ODTÜ Matematik Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra İstanbul Kalkınma Ajansı’nda mesaiye başlamış. Kalkınma Bakanlığı’na bağlı bu ajanslarda 15 Temmuz sonrası “FETÖ’cüleri ayıklamak” amacıyla hummalı bir çalışma yürüdüğüne dair haberler geliyordu zaten. Celep, “17-25 Aralık hakkında ne düşünüyorsun?”, “MİT tır’ları meselesiyle ilgili fikrin ne?” gibi sorular eşliğinde herkesle tek tek görüşüldüğünü, isim ihbar etmelerinin istendiğini anlatıyor. FETÖ şüphelilerine iki aylık ücretsiz izin verilerek bu şüpheyi yok edecek bir şey yapmaları istenmiş. Bu ne olabilir? Mesela Gülen değil de başka bir cemaatten olduğunu, oranın ileri gelenlerinden birinin sözüyle kanıtlaması...

Böyle bir “hukuki” işlem. İstanbul Kalkınma Ajansı’ndan 29 Ekim’deki KHK’yle yedi, 6 Ocak’ta da Celep’le birlikte iki kişi işten atılmış. Celep, feminist kimliğinin, sendikası Koopİş’in işyeri temsilcisi olduğu zamandan beri hissettiği kurum içi mobbingin, KHK’de ismini görmesine uzanan süreçte etkili olduğunu düşünüyor.

Zaten “Kamu kurumlarında sosyalistlerin çalışmasını doğru bulmuyorum” cümlesini bir yöneticiden açıkça işitmiş. Çevre esnaftan Celep’e desteğe gelmiş herkese çay yollayan oluyor, aynı biçimde işsiz kalmış akademisyenler yanına uğruyor, genç öğrenci kadınlar halay diye tutturabiliyor. Sarılıp tebrik edenler, “Allah bunların müstahakını versin” diye söyleyenen teyzeler... Bir de tabii KHK’yi şirket sanan, şu an yaşadığı ülkede OHAL olduğunu bilmeyen gençlere bu gezegende olanı biteni anlatmak gibi bir vazife de düşmüş ona. Bu yazı yazılana kadar polisten fiziki bir müdahale görmemişti. Benzer eylemi yapanlara da aynı şey sorulmuştur muhtemelen, ona da geliyor: “Böyle bir zamanda bunu yapmaya korkmuyor musun?” yahut samimiyet derecesine göre kalıp değişiyor: “Kafayı mı yedin Betül?”

İlk harcanan kadınlar oluyor

Betül Celep, gelenlere kendi yazdığı “Kanun Hükmünde Kadınname” isimli bir metni veriyor, zaten başından beri tüm kadınlar adına nöbet tuttuğunu söylüyor. Bu metinde tarih boyu direnen kadınlara dokunduktan sonra, OHAL sürecinin kadınları ayrıca mağdur ettiğinden söz etmiş. Eleman ayıklama “fırsatı” veren soruşturma süreçlerinde de, şu an maskelenmiş ekonomik krizin dayattığı maliyet düşürme zamanlarında da kadınların ilk harcananlar olduğuna inanıyor. Emeklilik hakkını birden yitiren, geçinebilmek için yeteneği ve birikimi altında işlere mecbur kalan, hatta evlatlık aldığı çocuğundan vazgeçmek zorunda kalan KHK mağduru kadınların hikâyelerini duymuş. Bu hikâyeleri biriktirmek, onların sesi olmak istiyor. Yaptığı işe çok inanan ve bunu gözlerinin ışıltısıyla karşısındakine hissettiren bir kadın Betül Celep. “Ben de öğreniyorum. Anlatmayı, dinlemeyi, direnmeyi, polisle konuşmayı...” diyor. Kentin bir meydanını içten bir evsahibi gibi sahiplenmiş, belli ki çok sık duyduğu aynı sorulara sabırla cevap veriyor. Bizatihi bunun politik bir direniş olduğunu düşünüyor ve mutlaka birilerinde iz bırakacağını ve asıl büyük değişimlerin böyle küçük adımlarla gerçekleşebileceğini.


Kaynak: Cumhuriyet.com.tr