Dün “Taksim’e gidecek herkesin terörist kabul edileceği”ni, Çarşı Grubu lideri de dahil olmak üzere bazı kişilerin evlerine baskınlar yapılıp gözaltına alındıklarını, Cevahir AVM’ye kaçan bir grup göstericiyi kovalamak üzere polisin içeri daldığını ama binlerce vatandaşın büyük tepkisiyle karşılaşınca çıkmak zorunda kaldığını duyduktan sonra ‘daha ne olsun ki, fazlası söylenemez, yapılamaz’ derken Cumartesi günü Gezi Parkı’na yapılan polis eyleminde yaralanan insanların sığındığı Divan Otel ’in içine hala gaz bombaları atıldığı ve asitli su sıkmaya devam edildiği görüldü..

Hatta akşam saatlerinde Teşvikiye Camii’ne sığınan göstericileri kovalayan polisin cami bahçesine bile gaz bombası attığı haberi duyuldu.

Divan, Ramada, Ceylan Otel gibi çevrede bulunan oteller zaten sadece olay mahalline yakın konumda oldukları için kaçanların ve yaralı insanları akınına uğradı haftalardır.. Kapalı otoparkları dahil göstericiler buralara sığındılar, otellerin hepsi maddi-manevi büyük sıkıntılar yaşadılar..

En insani görev!

Bu oteller kapılarını açmak istemeseler bile o insan akınının karşısında duramazlar başka mesele kapılarını “aralarında parkta aileleriyle bulunan (çoğu gezmeye geliyor, gözlerimle gördüm) bebeklerin, çocukların olduğu” yaralı veya gazdan boğulma noktasındaki vatandaşların sığınmasına, tedavilerinin orada yapılmasına izin vermemeleri mümkün müdür? Asıl bu durumda “sizin insanlığınız nerede kaldı” diye sormak gerekmez mi, sorulmaz mı, vatandaş boykotuyla karşılaşmaz mı?

Ve ayrıca, polis ordularını halkın üstüne salmanın amacı “göstericileri dağıtmak” olduğuna göre polis bu gencecik insanları, bebekli anneleri, parka gezmeye gelmiş vatandaşları ta otellerin, AVM’lerin içine kadar neden gazla, plastik mermi vs. ile kovalıyor?

Bırakın otelleri, yaralıların tedavi edildiği Alman Hastanesi ’ne bile polis TOMA’larla kapıya dayanarak neden müdahale etti?.. Gezi Parkı eylemlerinde ve son baskınında yaralanan insanları tedavi eden doktorların da görüş bildirmiş avukatlar gibi “KELEPÇELENEREK” ve “göstericilerle birlikte hareket ettiler” denerek gözaltına alınması ise gerçekten bardaktaki son damla olmalı. Dünyayı da ayağa kaldırmak için bundan iyi adım düşünülemez.

Bu ‘kimyasal’ nedir, açıklanmalı!

Bakın şimdi, Vali her ne kadar “içinde kimyasal yok, ilaç var” dese de Vali’nin artık gerçekleri gizlemek için en alakasız açıklamaları yaptığını bilmeyen kalmadı. İlaç da “kimyasal” dır o başka mesele, hangi ilaç bu? Kimyacılar da öğrensin, hatta bu “ilacı” versinler analiz edilsin..

Çünkü asitli solüsyon sıkılan kadınların bacaklarının, sırtlarının nasıl yanmış olduğu fotoğraflarla, çekilen görüntülerle ortada (aynen Dolmabahçe Camii’nde göstericilerin içki içmemiş olduğunun görüntüleri gibi.. “İçki içilmedi” diyen imama ne olduğu bilinmiyor ama bu olayın görüntüleri yayımlandı) ..

Susmaları için mi?

Fotoğraflarda asit nedeniyle oluşan yaraların görülmesi bir yana, tedavileri yapan doktorlar “yakan bir asit sıkıldığını” biliyorlar. Durum bu kadar ciddiyken, daha önce gaz bombası veya polis kurşunuyla hayatını kaybeden, gözü çıkan gençlere yenileri eklenmişken, henüz 14 yaşındaki Berkin Elvan gaz bombasıyla başından ağır yaralanmış ve komadayken doktorlar ne yapmalıydı acaba? Hipokrat yeminlerini unutmaları mı öneriliyor?

Yoksa gözaltında onlara “asitli solüsyon sıkıldığını söylememeleri” mi telkin edilecek? Ya da “konuşmamaları için” onlar da yıllarca hapse mi tıkılacaklar? Hiçbir şeyin değişmeyeceğini, insanlara göz dağı vermek için bunların yapıldığını anlatmıyorsa ne anlatıyor bu gözaltılar ve saldırılar?

Polis durdurulmalı!

Yazımı yazdığım saatlerde hala TV’lerde ve internette “Beşiktaş, İstiklal Caddesi, Karaköy ve birçok noktadan çıkan on binlerce vatandaşın Taksim’e doğru yürümekte olduğu” ve polisle çatışmalar çıktığı bildiriliyordu. Cumhurbaşkanı Gül’ün toplumu yatıştıracak, polisi durduracak ve olayların daha da kötü sonuçlara varmasını önleyecek bir girişimde bulunması tek çözüm gibi görünüyor. Çoğumuz daha ilk günden TV’lerden “polisi çekerseniz olaylar büyümez, vatandaşla kavga yerine uzlaşma aranmalı” uyarıları yaptık, biraz dinlenseydi bu noktaya gelinmeyecekti. Zararın neresinden dönülse kardır.

AKP Milletvekili Ertuğrul Günay bile Hükümet’e “Bırakın meydanlarda protesto etsinler. Ölüm, acı, gözyaşı olmasın” diye çağrı yapıyor. Daha çok gencimizi kaybetmeyelim!