Bildiğiniz gibi Diyanet Vakfı’nın Kadın Merkezi Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu görevden alındı şimdi Kadın Merkezi yönetiminin tepki olarak toplu istifası bekleniyor. Ayşe Sucu’nun; görevden alınmasına neden iki suçu(!) olduğu belirtiliyordu haberlerde; biri “türban İslam’ın ön şartı değildir” demiş olması, diğeri ise başörtüsünü saçlarının tek teli görünmeyecek şekilde bir türban halinde bağlamaması..

O başörtüsünü saçlarının önünü açıkta bırakan “Benazir Butto” modeli bir eşarpla (aslında tamamen Türk kadınının oldum olası kullandığı geleneksel model) örtüyormuş. Bu görevden almanın Diyanet İşleri Başkanı değişikliğinden, Mehmet Görmez’in başkanlığa gelmesinden sonra yapılmasının dikkat çekici olduğu da vurgulanıyor haberlerde.

Ne demek bu acaba? Bardakoğlu yeterince katı, tutucu konuşmayan, davranmayan bir başkandı, o gönderildi, yerine ‘Diyanet’e istedikleri imajı verecek biri getirildi ve işte operasyonlar, dönüşümler başlatıldı” demek mi? Sucu’dan sonra yerine getirilecek başkan kesinlikle “forma tipindeki türbanı” mı takacak? Ve “başörtüsü Müslümanlığın ön şartı değildir” gibi bütün “türbansız kadınların dindar hatta Müslüman olmadığı” telkinini satır aralarına sıkıştıranları yalancı çıkaracak açıklamalardan uzak mı duracak?

‘ÖN ŞART DEĞİL’ DEMEYECEKSİN!

Bu sorular elbette sorulacaktır ve elbette tartışılmalıdır zira söz konusu kurum ülkenin, toplumun, tüm kadın vatandaşların Diyanet’i .. Madem ki mevcuttur ve onu ayakta tutan kaynak da toplumdan gelmektedir, o zaman gerçekleri topluma anlatmalıdır.

Görmez gelir gelmez kendisiyle ve göreviyle ilgili hiçbir sorunu olmayan ve 1996 yılında 20 kişiyle kurduğu Merkez’i “12 bin üyeli bir kuruluş” haline getirmeyi başaran Sucu’yu neden görevden aldı? Ülkedeki bütün kadınların bu sorunun cevabını bilme hakkı var, zira görünürde hiçbir sorun olmadığı açıksa bu durumda mesele; onun (birileri tarafından Türkiye’ye nasıl empoze edildiğine dair kitaplar yazılmış) Arap stili türban yerine geleneksel Türk tarzı başörtüsü takması ve “başörtüsü dinin ön şartı değildir” gibi tümüyle gerçeğe uygun bir açıklama yapmasıdır.

Bu; dinin siyasallaşmasını, insanların yanlış ve kasıtlı yorumlarla aldatılmasını, başörtüsü takmadığı halde dindar olan kadınların haksız tepki ve telkinlere uğramasını istemeyecek çağdaş bir din bilimciyi neden rahatsız etsin? Ediyorsa bundan sonra Diyanet de bu telkinlere sessiz kalacak veya arka çıkarak, siyasi amaçlarla yapılan; “Bakalım Etiler’le diğer semtlerin manevi değerleri aynı mı” , “Türban takan kadın daha mütedeyyin ve namusludur” benzeri yanlış, haksız ve tehlikeli bölücülüklere izin mi verecek? Bunu da bırakın, başını örten ama saçının ön kısmı görünen kadınlara bile “Yeterince dindar değil” mi denecek?

İşte Ayşe Sucu’yu görevden alması tüm bu soruları ve “Nereye doğru gidiyoruz” endişesini ortaya çıkarıyor. Wikileaks belgelerindeki ABD büyükelçilerinin “rejimle ilgili iddiaları” rafa kaldırıldı ama bu sorunun cevabını D.İ. Başkanı Sayın Görmez’den bekliyoruz, lütfen biz kadınları en kısa zamanda aydınlatsın. Zira “Sucu’nun isminin kurum kimliğinin önüne geçtiği” gibi inandırıcılıktan uzak açıklamalarla olmaz, o zaman “yıllardır neden Diyanet başkanları tek başlarına kurum gibi davranıyorlar da başka kimsecikler konuşamıyor” diye sorar millet ve hakkıdır da!

***


‘Açılım’ açılınca..

Hükümet aniden, muhalefet partileri, siyaset bilimciler, sivil toplum örgütleri, medya ve hiç kimse bir bilgi sahibi değilken “Kürt açılımı” diye ortaya çıktığında.. Kısa süre sonra “vazgeçtim, Kürt açılımı değil, Demokratik açılım” dediğinde.. Mevcut bütün muhalefet partileri “İyi ama nedir bu açılım, içeriğini anlatın da öyle tartışalım, görüşelim” dediğinde...

Hükümetin her dediğini, her yaptığını gözü kapalı destekleyip tek bir eleştiri getirmeyen hatta gelişmeleri, atılan adımları sorgulayanlara “terör sürsün istiyorlar, demokratik süreci baltalamak istiyorlar” gibi saldırılarda bulunan ekip BDP’nin “Öcalan ve terör tehdidi” destekli “özerk Kürdistan” talebi karşısında nasıl çark edeceklerini şaşırdılar.

ŞİMDİ KİME YANAŞSINLAR?

Çünkü daha önce AKP ve BDP referandum sürecinde olduğu gibi seçim sürecinde de anlaşmış olarak ilerliyorlardı. Hükümet seçime kadar “PKK ve BDP eylemsizlik sözü verdi” diye memnundu, Öcalan ve BDP’nin aniden karar değiştirip “Yok kardeşim biz beklemeyeceğiz” demesi AKP’yi de çok hazırlıksız yakaladı ama ‘daimi destekçilerini’ daha da hazırlıksız yakaladı.

Bazıları ‘hem iktidara yaranmak, hem de demokrat görünmek için’ bu süreçte BDP’yi de öyle desteklediler ki şimdi (her ne kadar Başbakan’ın sesi çıkmıyorsa da) AKP ile BDP çekişmeye başlayınca aynı hızla BDP’nin karşısına nasıl geçeceklerini bilemediler. Hala ‘ne şiş yansın ne kebap’ havalarda yalpalayıp duruyorlar, hele Başbakan’ın dün yaptığı ve BDP’nin tezlerine karşı çıktığı konuşmadan sonra iyice yalpalamak durumunda kalacaklar.

EVDEKİ HESAP UYMAYINCA

Tam bir komedi yani.. İşte onun için gazetecin siyasi partilere belli bir mesafede durması, hiçbirine angaje olmaması, kanka haline gelmemesi önemlidir, aksi takdirde “evdeki hesap çarşıya uymadığı” anda toslayıp kalırsınız çünkü!

***


Bu sergiyi kaçırmayın!

Cuma günü Cevahir Alışveriş Merkezi’ndeki Devlet Tiyatrosu’nda 22 Aralık’ta açılan “Cüneyt Gökçer... Ustamız” sergisini gezdim. Duymuşsunuzdur, Türk Tiyatrosu’nun bu büyük oyuncu ve yönetmeni ölümünün birinci yıldönümünde; aynı gün 12 ilde, 19 ayrı sahnede açılan aynı fotoğraf sergisiyle anılmaya başlandı.

Cüneyt Gökçer’in 60 yıllık sanat yaşamında rol aldığı ve yönettiği sayılamayacak kadar çok (1945’te Faust, 52’de Anne Frank’ın Hatıra Defteri’ne, 1962’de Kiss Me Kate’e, 69’da Damdaki Kemancı, 64’te Vanya Da-yı’dan, 67’de My Fair Lady’ye ve diğerlerine) dünya çapında eserden fotoğrafların yer aldığı sergide Avrupa gazetelerinde eleştirmenlerin ona ve eserlerine övgülerini de görebiliyorsunuz. Kendisi gibi unutulmaz sanatçılardan biri olan eşi Ayten Gökçer’le birlikte kazandıkları büyük başarıları da.

Kısa süre devam edecek olan bu sergileri bulunduğunuz ilde mutlaka izleyin. 1945’lerden başlayarak Türk Tiyatrosu’nu nasıl yücelttiklerine, sanatı nasıl ciddiye aldıklarına hayran olacaksınız.