İsrail'in Gazze'ye başlattığı saldırının 7. gününde Hamas'ın ateşkes ilan etmesi ile birlikte savaşın duracağı düşünülüyordu. Ancak İsrail ateşkesi kabul etmedi ve saldırılarını devam ettirdi.

Onlarca sivil ve çocuğun ölümüne yol açan İsrail saldırısı, dünya kamuoyunun da ilgisini üzerine çekmeye devam ediyor. Özellikle İsrail'in arkasında duran ABD ile Filistin halkının yanında durduğunu ilan eden Türkiye ve Mısır gibi ülkelerin atışmaları hemen her yerde tartışmaların odağı oldu.

Ancak karşılıklı atışmaların ardında, sürecin bütününe bakıldığında bütün tarafların kazançlı çıktığı bir denklem göze çarpıyor. İsrail'in Gazze'ye yağdırdığı bombalarla, bölge ülkeleri teker teker kendilerine biçilen rolleri oynama fırsatı kazandılar. Dolayısıyla, "Arap Baharı" denen sürecin gerçek içeriğine bu sayede kavuştuğunu söylemek mümkün oluyor.

İsrail'in seçim yatırımı
İsrail açısından, kurulan denklemin en açık sonucu, yaklaşan seçimler öncesinde "şahin" kanadın beklentilerini karşılayabilmiş olmak. Netenyahu yönetimi, İsrail'de bir devlet geleneği haline gelen seçim öncesinde Filistin'e saldırma geleneğini devralmış görünüyor. Sertlik yanlısı ve gerici kanadın beklentilerini karşılamak, seçim öncesinde Netenyahu ekibi için kazançlı bir yatırım anlamına geliyor.

Ayrıca "Arap Baharı" olarak adlandırılan süreç sonrasında, bölgede nelerin değişmediğini hatırlatmak açısından da, Gazze saldırısı tam zamanında yapılmış durumda. Bölgede yeniden yapılanan müslüman ülkeler sayesinde rollerin değişeceği yönünde beklentiler oluşmuş olsa da, İsrail kendi rolünün değişmezliğini ve elbette şiddetini, Filistin halkının üzerine yağdırdığı bombalarla bir kez daha göstermiş oluyor. Deyim yerindeyse, İsrail, "Arap Baharı"nın esintilerinin kendisini fazla ırgalamadığını Gazze'de yeni bir katliam yaparak gösteriyor.

Hamas pozisyonunu güçlendiriyor
Saldırıların doğrudan muhatabı olarak belirginleşen Hamas ise, Gazze'ye yönelik İsrail saldırıları sayesinde Filistin halkının temsilcisi rolünü biraz daha sahiplenmiş oldu. Filistin'de halkçı ve seküler mücadele geleneği yaratan örgütlerin Gazze'den tasfiyesini önemli ölçüde yerine getiren Hamas, islamcı çizgisiyle Filistin mücadelesinin ideolojik koordinatlarında da bir kayma gerçekleştirdi.

Arafat'ın ölümünün de etkisiyle, Filistin halkının mücadelesi bir Müslüman Kardeşler gündemine indirgendi. Dolayısıyla, bir haftadır süren saldırılar ve İsrail'in açık açık zikrettiği aktör olarak Hamas, Filistin halkının sözcüsü olarak sivrilme şansını değerlendiriyor.

Öte yandan, Hamas'ın İsrail açısından "en iyi düşman" olduğu da görülüyor. Bölgede ABD çıkarlarıyla uyumlu, İsrail'in pozisyonuna yönelik bir tehdit geliştirmeyen ve en önemlisi ılımlı islamcı bir siyasal temsiliyetin gelişmesi, emperyalizmin bölgesel planlarıyla da örtüşmekte. Üstelik, "karşı tarafta" Hamas gibi bir aktörün varlığı, İsrail kamuoyunun Filistin'e yönelik saldırıları meşru bulması açısından da işlevli.

Yani Hamas'ın varlığı ve temsilciliği, İsrail'in de elini rahatlatıyor. İddialara göre, İsrail'in füze atışıyla öldürülen Hamas'ın askeri kanat şefi Ahmed el Caberi, Hamas'ın oynadığı bu role itiraz ettiği için öncelikli hedef olarak seçilmişti.

Türkiye ve Mısır "kahramanlık" yarışında
İsrail'in Gazze'ye başlattığı saldırıyla beraber, Türkiye ve Mısır sürece en yakından müdahale eden bölge ülkeleri oldular. Mısır doğrudan arabuluculuğa soyunurken, Türkiye İsrail'i terörist devlet olarak niteleyecek denli sertleşti. Gerçi ABD'den yapılan açıklamada, Erdoğan'ın sözlerinin bir retorikten ibaret olduğu ve bu nedenle zararsız bulunduğu ifade edildi. Bunun anlamı ise, AKP ve Başbakan Erdoğan'ın İsrail karşıtı açıklamalarının, esasında kamuoyunda "Filistin'in hamisi" duygusunu oluşturmak için başvurulan bir yol olduğunun, ABD ve İsrail tarafından da bilindiği. Dolayısıyla, ne ABD ne de İsrail Türkiye'nin açıklamaları üzerinde fazla durmadı; her iki ülke açısından da Erdoğan'ın sözleri Türkiye'ye bölgede biçilen rolün repliklerinden ibaretti.

Özellikle Suriye gündeminde ABD'nin başını çektiği bir yeniden yapılanma sürecine girilmişken, Arap halkları arasında kaybedilen itibarını yeniden kazanmak için AKP'ye bundan iyi bir şans da verilemezdi. Suriye konusunda açıkça savaş suçu işleyen AKP hükümeti ve Erdoğan, bölgede kazandığı popülariteyi eritme noktasına gelmiş, Türkiye'yi giderek güvenilmez bir ülke durumuna düşürmüşlerdi.

Gazze'ye düzenlenen saldırıyla birlikte, AKP ve Erdoğan, "Gazze'nin koruyucusu" olarak İsrail'i teröristlikle suçlayan, ABD'ye bile "kafa tutan" bir ülke rolünü oynama fırsatını buldu. Daha önce Davos'ta ve Mavi Marmara olaylarında da oynanmış bu rolün getirisi olduğu görülmüştü ve Suriye'ye yönelik yeni bir hamlenin arefesinde, Türkiye'nin ve bölgedeki yeni ortağı Mısır'ın popülaritesinin yeniden inşa edilmesi önem taşıyordu. İsrail'i teröristlikle suçlayıp, ardından da İsrail'i değil Filistin'i silah bırakmaya ikna etmenin başka bir izahı bulunmuyor.

Obama yeni döneminde ilk sınavdan geçti
ABD açısından da İsrail'in Gazze'ye saldırısının getirileri olduğunu belirtmek gerekiyor. Başkanlık seçimleri öncesinde İsrail ve ABD'deki Yahudi lobisi tarafından biçimde sıkıştırılan Obama, seçimleri kazanır kazanmaz karşılaştığı bu manzara karşısında tereddüt etmeksizin Netanyahu'nun yanında pozisyon aldı. İsrail'in kendisini savunduğunu ve buna hakkı olduğunu söyleyen Obama, yeni dönemde ABD ile İsrail arasındaki ilişkiler konusunda lobicilerin gönlüne bir kez daha su serpti. İran gündemi kendisini daha fazla hissettirirken, İsrail ve Yahudi lobisi Obama yönetiminin "sadakati" konusunda sakinleştirilmiş oldu.

İngiltere de Suriye Ulusal Koalisyonu'nu resmen tanıdı: Muhaliflere para yağıyor!

Ayrıca ABD'nin yoğun müdahalelerde bulunduğu ve şekillendirmeye devam ettiği "Arap Baharı" sürecinde de, önemli bir mesafe katedilmiş oldu. Bölgede dengeler yeniden kurulurken ve roller rötuştan geçirilirken, ABD inisiyatifin hala kendisinde olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Arap ülkelerinde Amerikancı yönetimlerin sağlamlaştırılması ve yeni ideolojik mevzilerle donatılmasının yanı sıra, gözler Gazze'ye dikilmişken, ABD'nin girişimiyle yaratılan Suriye muhalefetinin yeni çatı örgütü Suriye Ulusal Koalisyonu'na sessiz sedasız uluslararası tanınma sağlandı. Türkiye, Mısır, Katar gibi ABD ile işbirliği içerisindeki bölge ülkelerinin de, hem Filistin mücadelesinin Hamas'a indirgenmesine hem de Suriye muhalefetinin yeni çatı örgütünün meşrulaştırılmasına eşsiz katkıları oldu.

Onlar kazanırken, halklar kaybediyor
Sonuçta, Ortadoğu'da yeni bir düzen inşa edilirken, ABD emperyalizminin kazandığı mevzilere yenileri eklenmiş oluyor. Kurulan denklemden ABD ve işbirliği içerisinde olduğu tüm aktörler kazançlı çıkarken, yoksul ve çaresiz Filistin halkı bombaların hedefi oluyor, Suriye halkı daha ileri silahlarla donatılmış, daha çok paraya ve desteğe sahip militanlarla cebelleşiyor.

(soL - Dış Haberler)