1. Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin ve DGM'lerin devamı olan Özel Görevli Mahkemeler ve Terörle Mücadele Mahkemeleri, iktidarın baskısını toplumun kılcal damarlarına kadar uygulamaya bütün güçleriyle devam ediyor.

2. Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş sayıda avukat, gazeteci, sendikacı, öğretim üyesi, öğrenci, subay, milletvekili, yerel yönetici, her kesimden muhalif duruş sergileyen aydın, karanlık zindanlarda.

3. Yüzlerce sahte delilin üretildiği sabit olan davalarda dahi gerekçesiz tutukluluklar senelerdir sürüyor.

4. Gazetecisi de, üniversite hocası da, karakol basıp askerlerimizi şehit eden terörist de Terörle Mücadele Kanunu’nu ihlalden yargılanıyor. Her muhalif düşünene, her eleştirene terörist damgası vurulabiliyor, her sosyal ilişki veya demokratik hak kullanımı, örgüt üyeliğinin delili sayılabiliyor.

5. Adil yargılanma hakkı ortadan kaldırılmış. Sanık avukatları, bir yandan müvekkillerinin tahliyesine çabalıyor, diğer yandan yaptıkları savunmalar nedeniyle soruşturuluyor ve yargılanıyor.

6. Yargıya güven kalmamış; binlerce namuslu, fedakâr hâkim ve savcımız siyasi iktidarın doğrudan yargıyı etkilemeye yönelik söylemleri nedeniyle töhmet altında bırakılmış; her türlü baskıya cesaretle direnmekteler.

7. Özel hayatın gizliliği, kavram olarak dahi neredeyse unutulmak üzere. Onbinlerce kişinin telefonu resmen dinleniyor; milyonlarca kişinin telefon konuşmaları dinlemelere takılıyor. Siyaset, gizli ellerin gizli kameralarla çektiği görüntülerle şekillendirilmeye çalışılıyor; failler ortada yok.

8. Sendikal özgürlükler kısıtlanmış, sendikalı işçi ve toplu sözleşmeden yararlanan işçi sayısı tarihin en alt seviyelerine düşürülmüş.

9. Yasama, yürütme, yargı tek elden yönetiliyor algısı topluma hakim kılınmış. Çocuklarımızın geleceğini şekillendirecek eğitim kanunu dahi inatla ve alelacele çıkarılıyor; bütün bir eğitim sistemi kaosa sürükleniyor.

10. 12 Eylül'ün armağanı faşizan anlayışla yazılmış kanunlar ve yönetmelikler dahi temizlenmeden, basın özgürleştirilmeden, üniversiteler idari ve mali özerkliğe sahip bilim yuvaları haline getirilmeden, yeni anayasa yazımı süreci bir bilinmeze doğru gidiyor.

11. 12 Eylül'de işkencelerle binlerce insanımızın kanına girmiş caniler hakkında, hiçbir yargılama engeli olmamasına rağmen soruşturmalar açılmıyor, yargılamalar yapılmıyor.

12. Koca bir toplum suskunlaştırılmış durumda. Ayrılıkçı terör yeni zirvelere tırmanıyor, her gün asker sivil evlatlarımız teröristlerce katlediliyor. Komşularımızın neredeyse tamamıyla ilişkiler bozulmuş, bir kısmıyla savaşın eşiğine gelinmiş. Toplum, propaganda programlarıyla oyalanıyor, konuşanlar sindiriliyor.

Özetle, 12 Eylül faşist darbesinin 32. Yıldönümünde, 12 Eylül hukuku eskiyi aratacak şekilde devam ediyor.

Öyleyse şimdi konuşmak, doğruları söylemek zamanı.
Öyleyse şimdi küçük hesapları, kıskançlıkları, koltuk sevdasını bırakmak zamanı.

Korkunun ecele faydası yok. Denizin bittiği yerde, gemisini yürüten kaptan değil artık.

Bilelim ki tek çıkış hukuk devleti, demokrasi ve insan hakları.
Bilelim ki faşizmin tek panzehiri konuşmak, ne olursa olsun konuşmak.

Saygılarımla,

Av. Metin Feyzioğlu
Ankara Barosu Başkanı