Bu yıl Avukatlar Gününü; savunma hakkının temsilcileri avukatlara yönelik fiili saldırılar, gözaltılar, kelepçelenmeler, tutuklamalar, duruşma salonlarında hakaret ve tehdide uğramalar, savunmaya tahammülsüzlük, Afyon Baromuz üyesi bir meslektaşımızın menfur bir saldırı sonucu ölümü gibi pek çok acı olayın gölgesinde kutladık.

Tam da hafta etkinliklerimiz sürerken İstanbul Özel Yetkili 10 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu üyesi meslektaşlarımıza yönelik yapılan suç duyurusu haberi ile sarsıldık.

İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve Yönetim Kurulu üyesi meslektaşlarımız, 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.04.2012 günü yapılan celsesine katılmak suretiyle Avukatlık Kanunu'nun 76 ve 97. maddelerinin Barolara yüklemiş olduğu görev nedeniyle mahkeme heyetinden bir dizi talepte bulunmuşlardır. Bu taleplerinin konusu, kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen davada savunma hakkının ihlal edilmesi ve meslektaşlarımızın cüppe bırakmaya zorlayan avukatlık mesleğine yönelik saldırılardır.

Bu talepler üzerine İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi , ara kararınında "….bu davranışlarının adil yargılamayı etkilemeye yönelik olduğu dikkate alındığında İstanbul Barosu Başkanı ile sundukları dilekçede isimleri bulunan ve İstanbul Barosu Başkanıyla birlikte duruşmaya giren avukatlar hakkında gereğini takdir ve ifası için Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına, disiplin işlemi bakımından da Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına müzekkere yazılmasına…" karar verilmiştir.

İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyesi meslektaşlarımızın maruz kaldıkları uygulama ile genel olarak savunmayı ve onun temsilcisi avukatı şekli bir unsur olarak gören, savunma görevinin etkin ve işlevsel bir biçimde yapılmasını engelleyen, savunma hakkını kısıtlayan, ortadan kaldıran uygulamalara karşı Barolar olarak diyoruz ki;

- Yargı, sadece hâkim ve savcıdan ibaret değildir. TCK'nun 6. maddesi avukatı da hâkim ve savcı gibi yargı görevi yapan olarak tanımlamaktadır.

- Yargılama faaliyetinin, Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri ve adil yargılanma ilkelerine aykırı olarak, sadece hakim ve savcılardan müteşekkil mahkemelerce yürütülmesi, çağdaş hukuk sisteminde terk edilmiştir.

- Bu çerçevede avukat, mahkemelerde şekli olarak varlığı gereken bir kişi değil, yargılamanın kurucu unsuru olarak ceza yargılamasının olmazsa olmazı savunma faaliyetinin asli bir parçası ve süjesidir.

- Avukat, hukuk devletinin ve adil yargılanma hakkının temeli olan savunma hakkının etkin ve işlevsel olarak yerine getirilmesi için duruşmanın her aşamasında gerek usule gerekse esasa ilişkin beyanda bulunması savunmanın ve onun temsilcisi avukatın engellenmemesi gereken yasal hakkıdır. Bu hakkın engellenmesi sanığın savunma hakkının engellenmesi anlamındadır.

- Avukata söz verilmemesi kanuna ve hukuka aykırı bir tutumdur.

- Avukata söz verilmeyerek duruşmadan çıkarılması, makul bir gerekçe olmaksızın ve orantısız olarak 16 celse, hatta esas hakkındaki savunmaya kadar duruşmalardan men edilmesi gibi uygulamalar, hukuka aykırılığı da aşan keyfi ve yasal sorumluluk gerektiren bir tutum ve uygulamadır.

- Üstelik bununla da yetinilmeyerek avukatların savunma görevlerini yapmalarına bağlı olarak haklarında sistematik suç duyurularında bulunulması, savunmayı sindirme ve yıldırmaya yönelik, bir tür "gözdağı" niteliğindedir.

- Savunma mesleğinin özgürce, her türlü etki ve baskıdan uzak olarak yapılabilmesi, bizzat savunma hakkının ve hak arama özgürlüğünün kendisi için vazgeçilmez değerdedir.

- Savunma hakkı, her bir birey ve toplumun bütünü için temel ve ortak bir güvence olmasının yanı sıra, yargılama faaliyetini demokratikleştiren, hukuk güvenliğini sağlayan asli bir unsurdur.

- Avukatların, yasal savunma görevleri nedeniyle "Terörle Mücadele Kanunu (m. 6)" kapsamında ve hatta "Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs (TCK m. 288)" iddialarıyla keyfi olarak suçlanması, sonuç olarak savunma hakkının ortadan kaldırılması gibi vahim sonuçlar doğuracaktır.

- Avukatın müvekkilini savunmak amacıyla karşılaştığı haksızlıkları, haksızlık nedenlerini ve bu haksızlığa yol açan uygulamaları her ortamda eleştirmesi hem hakkı, hem de asli görevidir.

- Temel hak ve özgürlüklere aykırılıkların kamuoyu ile paylaşılması savunma hak ve görevin en doğal sonucudur ve bu nedenle hukuka aykırılıktan söz edilmesi de mümkün ve doğru değildir.

- Bu işlevini hakkıyla ve gereği gibi yapabilmesi için savunma mesleğinin, özgür bağımsız ve dokunulmaz olması gerekir. Savunma mesleğini etkisizleştirme, sindirme, terbiye etme, bağımlı kılma amacına yönelik girişimler kaygı verici boyuta ulaşmıştır.

Savunmaya ve avukata yönelen her türlü hukuka aykırı uygulamalara, tehditlere, gözdağı vermelere, görevi nedeniyle gözaltına alınmalarına, tutuklanmalarına karşı gerekli her türlü meşru-demokratik tepkimizi göstermekte kararlı olduğumuzu ve İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu üyesi meslektaşlarımız hakkında yapılan suç duyurusuna karşı onlarla dayanışma içinde olduğumuzu tüm kamuoyuna duyururuz.


İstanbul Barosu