OHAL ve KHK’lar sürecinde ülkemizin referanduma sürüklendiğini söyleyen Av. Küçük, “Ülkemizin büyük felaketten döndüğü 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra hiç hesapta yokken, toplum olarak terör, Ortadoğu sorunu, Suriye’de yaşanan iç savaş, işsizlik ve ekonominin kötüye gitmesi gibi onca sıkıntı varken sonrasında ilan edilen OHAL ve KHK’lar sürecinde memleketimiz bir de referandum sürecine girmiştir.

Yurttaşlarımız, her şeye rağmen % 85,31 gibi yüksek bir oranda sandığa giderek oy kullanıp, tercihini ortaya koyup, Anayasa değişikliği için karar vermiştir. Türkiye genelinde ‘Evet’ tercihi 51.40, ‘Hayır’ tercihi 48.60 oranında oy almıştır. 17 Büyükşehir’de ise halk hayır demiştir. Böyle bir anayasa yapmaktan aslında hiç kimsenin mutlu olmaması gereklidir ve çıkan sonuç kazanan için de asla bir “zafer” olarak görülmemelidir. Anayasa metinleri toplumsal uzlaşı metinleridir. Ancak mevcut düzenleme her aşamasında toplumun tüm kesimlerinin, farklılıklarının görüşleri ve önerileri alınmadan yapılmıştır. Ortaya çıkan tablo da aslında bunu bize yansıtmaktadır. Bu kadar az bir farkla hiçbir anayasa değişikliği yürütülemez. Toplumun yarısının istemediği bir anayasa değişikliği kabul edilemez. 

Temel bir anayasa değişikliği için en az toplumun yüzde 80-90 gibi oranlarda büyük bir çoğunlukla uzlaşması gereklidir. Mevcut halkoylaması sonucunda bu unsurlar bulunmamaktadır. Bu oylama sonucu değişikliğin kabul edilmesinin ve uygulanmasının zorluğunu ortaya koymaktadır” diye konuştu.

“YÜKSEK SEÇİM KURULU SEÇİMLERE GÖLGE DÜŞÜRDÜ”

Av. Küçük, YSK’nın değerlendirmelerini ve verilen kararların hukuka aykırı olduğunu belirterek, “16 Nisan’da gerçekleşen halk oylaması daha devam ederken Yüksek Seçim Kurulu tarafından, “Sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulalarının ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılması” yönünde bir karar alınmıştır.

Eyyübiyye’de referandum oylaması devam ederken, ülkemizin Olağanüstü Hal şartlarında, böylesine hayati bir halkoylamasına gitmesi yetmezmiş gibi YSK’nın, Cumhuriyet tarihinde görülmedik bir şekilde, seçim günü ve oylama devam ederken aldığı karar, demokrasimizi ve milli iradeyi sakatlamıştır. Yapılan değerlendirme ve verilen karar seçim kanununa ve açıkça hukuka aykırıdır. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’in sandıkların % 60 hatta % 75 gibi ciddi oranlarda itirazların olduğu belirtilen halk oylaması günü akşamı tek başına yaptığı açıklama ile itirazlarla ilgili olumsuz karar vermeyi düşündüklerini açıklaması YSK’nın tarafsız ve bağımsız bir yüksek yargı kimliğini zedelemiştir. Bu tutum ve açıklama ihsası rey (önceden kararını açıklama) anlamı taşıyan, hakimin ve kurulun reddini gerektiren bir durumdur” dedi.

Seçimlerin tartışmalı hale getiren YSK’nın bu tutumunun kabul edilemeyeceğini ifade eden Av. Küçük, “Şanlıurfa’ da, ülkemizin bir çok yerinde yaşanan, görüntüleri basına ve sosyal medyaya da yansıyan kişilerin elindeki "Tercih" mührüyle onlarca pusulaya basması, Suriyeli olduğu iddia edilen kişilere oy kullandırıldığı şüpheleri sandık ve seçim güvenliğine gölge düşürmüştür. Yüksek Seçim Kurulunun bu kararı, seçimlerin tarafsızlığını ve güvenilirliğini tartışmalı hale getirmiş; yaşanan görüntü ayrıca organize seçim hilelerine de zemin hazırlamıştır. YSK referandumu tartışmalı hale getirmiştir. 

“MAĞLUBİYET VE ZAFER YOK”

Ülkemizin halk oylaması sürecinde hukuk devleti ilkesi, katılımcı demokrasinin tam olarak yerleşmediğini gösteren günlerden geçtiğine vurgu yapan Av. Küçük, “80 milyon yurttaşı temsil eden bir yetki ve sorumluluk sahibi en üst düzey görevlilerin, siyasi iktidarın temsilcilerinin toplumu ayrıştırıcı sözlerle kurumların başındakileri suçlayıcı, iftira ve karalamalara kadar varan ifadelerini doğru bulmadığımızı daha evvel de bir çok kez dile getirmiştik. ‘Hayır’ tercihi kullananlar mağlubiyet, ‘Evet’ tercihi kullananlar zafer hissi yaşamamalıdır” şeklinde konuştu.

 “AYRIŞTIRICI ZEHİRLİ DİLDEN UZAKLAŞILMALIDIR” 

Av. Küçük sözlerini şöyle tamamladı:
“Ülkemiz 1839 yılındaki Tanzimat Fermanından bu yana hukuk devleti olma ilkesi sonrasında temsili demokrasi noktasında geçirdiği aşama dikkate alındığında artık toplum içerisinde kimse ötekileştirilmemeli ve bir takım terör unsurlarıyla eş değer tutulmamalıdır. Bugünden itibaren büyük bir toplum olarak yaşantımıza devam edeceğiz, ancak bu zehirli ve ayrıştırıcı dilden vazgeçilmelidir. Devletin en üst noktasındaki yetki ve sorumluluk sahibi kişilere kendilerine oy versin vermesin, sevsin sevmesin toplumun tamamını temsil ettiği bilinci ile hareket ederek, bundan sonraki süreçte toplumsal kenetlenmeyi, barışı ve huzuru sağlama noktasında daha fazla görev düşmektedir”

http://www.hukukihaber.net