7. Daire         2011/7412 E.  ,  2014/2572 K.

  • MÜNFESİH ŞİRKET ADINA TARH VE CEZA KESME İŞLEMLERİ
  • KANUNİ TEMSİLCİ
  • TÜZEL KİŞİLİĞİN SONA ERMESİ


"İçtihat Metni"

Özeti : Tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceği; dolayısıyla, kamu alacağının söz konusu Şirketten tahsil edilmesinde hukuken olanak bulunmadığından, kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde isabet bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz İsteminde Bulunan: İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

 (Kadıköy Vergi Dairesi Müdürlüğü)

Karşı Taraf      : 

Vekili              : Av. …

İstemin Özeti  : Davacının bir dönem kanuni temsilcisi olduğu Münfesih … Döviz ve Altın Ticaret Anonim Şirketi adına 2004 yılının Ocak ila Nisan dönemlerine ilişkin olarak salınan banka ve sigorta muameleleri vergileri ile hesaplanan gecikme faizlerinin ve kesinlen vergi zıyaıcezalarının davacıdan tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerini; olayda, davacının kanuni temsilcisi olduğu şirketin yöntem kurulu kararı ile şirketi her hususta temsil ve ilzama yönetim kurulu başkanı …'ın seçildiği, adı geçen kişinin her hususta yetkili kılınması nedeniyle, şirket yönetim kurulu başkan vekili olan davacının herhangi bir sorumluluğu bulunduğundan bahsedilemeyeceği; öte yandan, şirketin tasfiyeye girdiği dönemde de sorumluluk tasfiye memuruna ait olacağından, davacının bu dönemde de sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden İstanbul Yedinci Vergi Mahkemesinin 13.05.2011 gün ve E:2010/4070; K:2011/1829 sayılı kararının; davacının kanuni temsilciliğini yaptığı şirketin ödenmeyen vergi borçlarından sorumlu olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi Yusuf ÖRNEK'in Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, 2577 sayılı Kanun’un 49'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında sayılan bozma nedenlerine uymadığından, temyiz istemi reddedilerek kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Yedinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Temyiz başvurusu; davacının bir dönem kanuni temsilcisi olduğu Münfesih … Döviz ve Altın Ticaret Anonim Şirketi adına 2004 yılının Ocak ila Nisan dönemlerine ilişkin olarak salınan banka ve sigorta muameleleri vergileri ile hesaplanan gecikme faizlerinin ve kesinlen vergi zıyaıcezalarının davacıdan tahsili amacıyla düzenlenip tebliğ edilen ödeme emirlerini iptal eden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10'uncu maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde, bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği; yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi alacaklarının, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı; temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için, asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükümlerine yer verilmiştir.

Yukarıdaki mevzuat hükümleri bir arada değerlendirildiğinde, bir anonim şirketin ödenmeyen vergi borcunun kanuni temsilcilerden tahsil edilebilmesi için, alacağın şirket adına kesinleştirilmiş olması gerekmekte olup, şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi, başka bir deyişle, medeni hakları kullanma ve bu haklardan yararlanma ehliyetinin son bulması ve alacağın anılan şirketten tahsil edilmesinde hukuken olanak bulunmaması halinde, kamu alacağının ödeme emri ile kanuni temsilcilerden tahsili yoluna gidilemeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.

Olayda, davacının bir dönem kanuni temsilciliğini yaptığı Münfesih … Döviz ve Altın Ticare Anonim Şirketinin tasfiyesinin 17.12.2007 tarihinde sonuçlanarak, 19.12.2007 tarihli ticaret sicil gazetesinde ilan edilmekle, tüzel kişiliğin sona ermiş olduğunun anlaşılması nedeniyle, tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi, münfesih şirket adına tarh ve ceza kesme işlemleri tesis edilemeyeceği, dolayısıyla, kamu alacağının söz konusu Şirketten tahsil edilmesinde hukuken olanak bulunmadığı sonucuna ulaşılmakta olup, kamu alacağının kanuni temsilci sıfatıyla davacıdan istenilmesinde yasal isabet görülmediğinden, işlemin iptali yolunda verilen kararda sonucu itibarıyla isabetsizlik görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 12.05.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY

Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle, gerekçesi yukarıda açıklanmış bulunan mahkeme kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle uygun görülmüş olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ve kararın onanması gerektiği oyu ile Dairemiz kararının gerekçesine katılmıyoruz.

Vergi D.Gen.Kur.         2013/377 E.  ,  2014/200 K.

  • TÜZEL KIŞILIK,
  • TASFIYESI SONA EREN ŞIRKET,
  • HUKUKI VARLIĞI SONA EREN ŞIRKET,
  • VERGI ZIYAI CEZASI,
  • KATMA DEĞER VERGISI,
  • KANUNI TEMSILCI,
  • DAVA AÇMA EHLIYETI,
  • TICARET SICILI


"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.

Özeti : Tasfiyesi tamamlanarak bu husus ticaret sicilinde tescil edilmekle tüzel kişiliği dolayısıyla hukuki varlığı sona eren şirketin medeni haklarından yararlanma ve bu haklarını kullanma ehliyeti de sona ereceğinden, yargı yerlerinde temsil edilebilmesi de mümkün olmayan şirketin dava açma ehliyetinin bulunmadığı hakkında.

 

Temyiz Eden  : Küçükköy Vergi Dairesi Müdürlüğü

Karşı Taraf   : Tasfiye Halinde … İnşaat Petrol ve Nakliyat

Limited Şirketi  Adına Tasfiye Memuru …

Vekili            : Av. …

İstemin Özeti  : Davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak Mayıs ila Ekim ve Aralık 2003 dönemleri için salınanvergi ziyaı cezalı katma değer vergisi davaya konu yapılmıştır.

Davayı inceleyen İstanbul 4. Vergi Mahkemesi 28.01.2010 günlü ve E:2008/3909, K:2010/314 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama  Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesinde; iptal davasının, idari işlem hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaati ihlal edilenler tarafından açılacağı, aynı Kanun’un 15/1-b maddesinde ise; ehliyetsiz kişi tarafından açılan davaların reddine karar verileceğinin hükme bağlandığı, idari yargılama hukukunda ehliyetin, kişinin medeni hakları kullanabilme yeteneği yanında; iptali istenen idari işlemle ilgili meşru, kişisel ve güncel bir menfaatinin ihlal edilmiş bulunmasını da ifade ettiği, bu bakımdan idari işlemin hukuk düzeninden kaldırılmasında açıklanan nitelikte menfaati bulunmayan kişinin idari dava açma ehliyetinin bulunduğundan söz edilemeyeceği, 2003 yılı hesaplarının incelenmesi sonucu düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak şirket adınavergi ziyaı cezalı tarhiyat yapıldığı, söz konusu inceleme raporu ve eki tutanağın incelenmesinden 25.02.2007 tarihli ortaklar kurulu kararı ile tasfiyeye giren şirketin tasfiyesinin 16.07.2008 tarihinde tamamlandığı ve bu tarih itibariyle mükellefiyetinin sona erdirildiği, görülmekte olan davanın ise, Tasfiye Memuru … tarafından 3.4.2008 tarihinde verilen vekaletnameye istinaden avukat aracılığıyla açıldığı, tasfiyesi sonuçlanmış olmakla tüzel kişiliği sona ermiş ve hukuk aleminden silinmiş olan şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması ve temsilinin hukuken olanaklı olmadığı, bunun sonucu olarak münfesih şirket adına tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi hukuki işlem tesis edilemeyeceği, tesis edilen işlemlerin hukuki sonuç doğurmayacağı, hukuki sonuç doğurmayan, diğer bir ifadeyle hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemlerin herhangi bir kişinin menfaatini ihlal etmesinin de söz konusu olamayacağı, bu hukuki durum karşısında tüzel kişiliği sona eren şirketin medeni haklarından yaralanma ve bu hakları kullanabilme ehliyeti son bulacağından yargı mercileri nezdinde temsil edilmesi ve yargılamaya taraf olmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle davayı ehliyet yönünden reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 09.10.2012 günlü ve E:2010/2657, K:2012/5456 sayılı kararıyla;  2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesinde yer alan düzenleme ile içtihat ve doktrine göre; tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği, öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergisorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceğinin öngörüldüğü, 2'nci fıkrasında, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacakların kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağının belirtildiği, son fıkrada ise; tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmalarının kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmayacağının kurala bağlandığı, diğer yandan, 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun tasfiye memurunun sorumluluğunu düzenleyen 34'üncü maddesinde de tasfiye memurlarının kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından sorumlu olacaklarının hükme bağlandığı, davacı şirketin 16.07.2008 tarihinde tasfiyesinin sona erdiği, 07.10.2008 tarihinde düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak davacı şirket adına vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarh edildiği, buna ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine şirket adına tasfiye memuru tarafından verilen vekaletname ile avukat tarafından dava açıldığı, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişiliklerinin ticaret sicilinden silinmeyle sona ereceği, olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen şirketin tüzel kişiliğinin ticaret sicilinden silindiği 16.07.2008 tarihinde sona erdiği, bu tarihten sonra adı geçen şirketin haklara sahip olmasının ve borçlu kılınmasının mümkün olmadığı, bunun sonucu olarak, şirket adına vergileme işlemleri yapılamayacağı, yapılan işlemlerin ise hukuki geçerliliğinin bulunmayacağı, bu nedenle, VergiMahkemesince; tüzel kişiliği sona eren şirket adına salınan cezalı verginin terkini suretiyle açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ehliyet yönünden reddedilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Bozma kararına uymayan İstanbul 4.Vergi Mahkemesi, 18.02.2013 günlü ve E:2013/691, K:2013/407 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.

Israr kararı vergi idaresi tarafından temyiz edilmiş ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti         : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Mevlüt AKPINAR

Düşüncesi  : Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan İstanbul 4. Vergi Mahkemesinin 18.02.2013 günlü ve E:2013/691, K:2013/407 sayılı ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş ve temiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 26.03.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY

X- Davacı adına Mayıs ila Ekim ve Aralık 2003 dönemleri için salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisine karşı açılan davayı ehliyet yönünden reddeden vergi mahkemesi ısrar kararı vergi idaresi tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlıkta, davacı şirketin 16.07.2008 tarihinde tasfiyesinin sona erdiği, daha sonra davalı idarece 7.10.2008 tarihinde düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak davacı şirket adına vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarh edildiği ve tüzel kişiliği sona eren şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin tebliğ edildiği, yapılan tebligat üzerine davacı şirket tarafından şirket adına tasfiye memuru tarafından verilen vekaletname ile Vergi Mahkemesinde dava açılmıştır.

Olayda, adına tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilen şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silindiği 16.07.2008 tarihinde sona ermiş bulunmaktadır. Bu tarihten sonra, adı geçen şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması mümkün değildir. Bunun sonucu olarak, tüzel kişiliği sona eren şirket adına vergileme işlemleri yapılması mümkün olmadığından, yapılan işlemlerin hukuki geçerliliği de bulunmamaktadır.

Bu nedenle Vergi Mahkemesince, tüzel kişiliği sona eren şirket adına salınan cezalı verginin terkinine karar verilmesi gerekmekte ise de, ısrar kararına karşı davalı vergi idaresi temyize geldiğinden ve bu aşamada davalı idare aleyhine kararın bozulması da aleyhe bozma yasağı nedeniyle mümkün olmadığından temyiz isteminin bu nedenle reddi gerektiği görüşüyle Kurul kararına katılmıyoruz.

 

KARŞI OY

XX- Dosya ile 21.07.2008 gün 7109 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinin incelenmesinden davacı şirketin tasfiyesinin 16.07.2008 tarihinde tamamlanarak ticaret sicilinden kaydının silindiği ve davanın, tasfiye memuru tarafından tayin edilen avukatın imzaladığı dilekçe ile açıldığı anlaşılmıştır.

Olay tarihinde yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31'inci maddesinin 1'inci fıkrasında göndermede bulunulan ehliyet ve vekalete ilişkin düzenlemelerine göre; yargılama işlemlerinde bulunabilmek için, öncelikle hak ehliyetine sahip olmak gereklidir. Şirketler için söz konusu ehliyet tüzel kişiliğin kazanıldığı tarihten kaybedildiği tarihe kadar mevcut olan bir niteliktir. Başka anlatımla; bir şirketin hak sahibi olması, borçlu kılınabilmesi ve temsili, ancak tüzel kişilik kazandığı tarihle tüzel kişiliğinin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklı bulunmaktadır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de, şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesi, fesihleri sonucu ticaret sicilinden silinmeleriyle olur.

Bu hukuki durum karşısında; feshedilerek ticaret sicilinden kaydı silinmekle tüzel kişiliği, diğer bir deyişle hukuk alemindeki varlığı sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulmuştur. Dolayısıyla, yargılamanın hiçbir aşamasında taraf olma ehliyeti de bulunmayan münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargı mercilerinde, gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden söz etmek olanaklı değildir. Bu bakımdan; hukuksal varlığı olmayan şirket adına açılan davanın, incelenmesine yas