DÜZENLEYİCİ İŞLEM İPTAL OLURSA, DAHA ÖNCE DÜZENLEYİCİ İŞLEME KARŞI DAVA AÇMAMIŞ OLANLARIN DA 10 YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ İÇİNDE MALİ HAKLARINI İSTEYEBİLECEKLERİ HAKKINDA

 

T.C.

DANIŞTAY

İdari Dava Daireleri Kurulu

Esas No : 2011/217

Karar No : 2011/616

 

Özeti : /- Bir düzenleyici işlemin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine, daha önce düzenleyici işleme karşı dava açmamış olan, ancak iptal kararından yararlanmak üzere daha sonra 2577 sayılı Yasa'nın 10. maddesi kapsamında idareye başvuran kişilerin düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmalarının hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu,

 

2- Öte yandan, söz konusu başvurunun dayanağının düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararı olması nedeniyle, belli bir uygulama tarihi esas alınarak açılmayan bu davalarda geçmişe yönelik hak kayıplarının karşılanmasında, ilamların infazına ilişkin 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği, hakkında.

 Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ...

 Vekili : Av. ...

 

Karşı Taraf (Davalı) : Sağlık Bakanlığı

 

İstemin Özeti : Samsun 2. İdare Mahkemesinin 15.10.2010

 günlü, E:2010/674, K:2010/1048 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

 Savunmanın Özeti : Samsun 2. idare Mahkemesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

 Danıştay Tetkik Hakimi Bülent Küfüdür'ün Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile idare Mahkemesince verilen ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Handan Yağuş'un Düşüncesi : idare Mahkemesince Danıştay Onbirinci Dairesinin bozma kararına uyulmayarak verilen ısrar kararının Daire kararında belirtilen gerekçe ile bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

 

Hüküm veren Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

 

Dava; ... hemşire olarak görev yapan davacının, adı geçen Hastanenin Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olduğu dönemde yürürlükte bulunan "SSK Ek Ödeme Yönergesinin 5. maddesinin 1 1. bendinde yer alan "...aylık 80 saatin üzerinde..." ve "...80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmaz." ibarelerinin yargı kararı ile iptali üzerine, iptal edilen ibareler nedeniyle 15.9.2003 - 19.2.2005 tarihleri arasında aylık 80 saate kadar tuttuğu nöbetler karşılığı ödenmeyen ek ödeme tutarlarının ödenmesi istemiyle yaptığı 13.2.2008 tarihli başvurunun reddine ilişkin 13.2.2008 günlü, 7060-50 sayılı işlemin iptali ile belirtilen dönemde ödenmeyen ek ödeme tutarlarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

 Samsun 2. idare Mahkemesinin 9.7.2008 günlü, E:2008/173, K:2010/735 sayılı kararıyla; SSK Ek Ödeme Yönergesine karşı açılan davada Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmak amacıyla davacı tarafından yapılan 13.2.2008 günlü başvurunun 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında bir başvuru olduğunun kabulü gerektiğinden, bu başvurunun reddine ilişkin dava konusu 13.2.2008 günlü, 7060-50 sayılı işlemin 13.2.2008 tarihinde tebliği üzerine 21.3.2008 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı; ayrıca, başvuru tarihi itibarıyla kadrosu Sağlık Bakanlığında olan ve bu Bakanlığa bağlı hastanede görev yapan davacının SSK personeli olduğu dönemden kaynaklanan parasal haklarına ilişkin talebini yönelteceği bakanlığın, Sağlık Bakanlığı ve ilgili biriminin de bu Bakanlığa bağlı sağlık birimleri olduğunun kuşkusuz olduğu; bu bağlamda davalı idarenin, süre aşımı bulunduğuna ve husumete yönelik itirazlarının yerinde görülmediği; işin esasına gelince, nöbet hizmetinden dolayı ek ödeme yapılmasını engelleyen Yönergeye karşı süresi içinde dava açmayan davacının, bu Yönergeye karşı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası tarafından açılan davanın iptal kararı ile sonuçlanması üzerine 80 saate kadar tuttuğu nöbet hizmetlerinden dolayı tarafına ek ödeme yapılması istemiyle yaptığı başvurunun reddi üzerine bakılan davayı açtığı, buna göre, davacının Yönergenin uygulandığı dönemde dava açmaması nedeniyle, geçmişe dönük parasal hakları alamayacağı, idareye başvuru tarihinden başlayarak ileriye doğru parasal hakların ödenmesinin mümkün olabileceği, ancak idareye başvuru tarihi itibariyle davacı Sağlık Bakanlığı personeli olduğundan adı geçen Yönergenin davacıya uygulanamayacağı, dolayısıyla, 2003 - 2005 yıllarına ait nöbet hizmetlerinden dolayı davacıya ek ödeme yapılmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının tarafına ödeme yapılması yönündeki başvurusunun reddine ilişkin işlemde ve davacıya ödeme yapılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 Anılan karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 26.1.2010 günlü, E:2008/l 5323, K:2010/474 sayılı kararıyla; Anayasanın 2. ve 138. maddeleri ile 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde yer verilen hükümler doğrultusunda iptal edilen bir düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde, bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmaları, yani, düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesi, idarenin yargı kararının gereklerine göre işlem tesis etmesi mecburiyetinin dolayısıyla da hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu, düzenleyici işlemin iptalinin, bu düzenleyici işlem nedeniyle menfaati ihlal edilen veya hakkı muhtel olan kişiler için, düzenleyici işlemin bu kişilere geleceğe dönük uygulanma imkanı kalmadığı durumlarda, iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle bu işlemin yürürlükte olduğu süre içinde yoksun kaldıkları hakların iadesi biçiminde hukuki sonuç doğurmayacağını kabul etmenin, yargı kararının hiçbir şekilde uygulanmaması sonucunu doğuracağı, bu durumun ise hukuk devleti ilkesini işlevsiz bırakacağının açık olduğu; diğer yandan, Danıştay Onbirinci Dairesinin istikrar kazanmış içtihatlarına göre, bir düzenleyici işlem yürürlükte iken, bu düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen birel işlemlerin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların tazmini istemiyle açılan davalarda, idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kalınan parasal hakların tazminine hükmedilmekle birlikte, birel işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali durumunda, "yeni bir hukuki" durum ortaya çıkacağından, daha önce dava açıp idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldıkları parasal hakları tazmin edilen kişilerin de bu yeni hukuki durumdan yararlanarak, düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kaldıkları tüm parasal hakların tazmini istemiyle idareye başvurabilecekleri ve başvurunun reddi üzerine dava açabileceklerinin kabul edildiği, ayrıca, davacıya 80 saate kadar tuttuğu nöbetler için ek ödeme yapılmamasının dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali istemiyle açılan davada, davacı Sendika tarafından tüm üyelerinin parasal haklarının tazmininin de istenildiğinin, ilgililerin bu davanın sonucunu bekleyerek dava açmadıklarının, dava sonucunda, parasal hak isteminin ehliyet yönünden reddine karar verildiğinin ve bunun üzerine ilgililer tarafından yoksun kaldıkları parasal hakların tazmini istemiyle dava açıldığının gözden uzak tutulmaması gerektiği; bu durumda, dava konusu işlemin iptali ile 15.9.2003 - 19.2.2005 tarihleri arasında aylık 80 saate kadar tuttuğu nöbetlere ilişkin ek ödeme tutarının yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekirken, davanın reddi yönünde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, idare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

 Davacı, Samsun 2. İdare Mahkemesinin 15.10.2010 günlü, E:2010/674, K:2010/1048 sayılı ısrar kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

 Dosyanın incelenmesinden; ... hemşire olarak görev yapan davacının, adı geçen Hastanenin Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olduğu dönemde yürürlükte bulunan "SSK Ek Ödeme Yönergesinin 5. maddesinin 11. bendinde yer alan "...aylık 80 saatin üzerinde..." ve "...80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmaz." ibarelerinin Danıştay Onbirinci Dairesinin 1 1.4.2005 günlü, E:2005/4345, K:2005/1819 sayılı kararıyla iptal edilip bu kararın Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 12.10.2006 günlü, E:2005/3264, K:2006/l 156 sayılı kararı ile onanması üzerine iptal edilen söz konusu ibareler nedeniyle 80 saate kadar tuttuğu nöbetler nedeniyle tarafına ödenmeyen ek ödeme tutarlarının ödenmesi istemiyle 13.2.2008 tarihli dilekçe ile görev yaptığı hastane baştabipliğine başvurduğu, davacının bu başvurusunun 13.3.2008 günlü, 7060-50 sayılı işlemle reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali ve anılan SSK Ek Ödeme Yönergesinin uygulanmaya başladığı 1 5.9.2003 tarihi ile görev yaptığı hastanenin Sağlık Bakanlığına devredilmesi sonucu söz konusu Yönergenin uygulanmasının sona erdiği 19.2.2005 tarihleri arasında tuttuğu aylık 80 saate kadar nöbetleri karşılığında alması gereken ancak, anılan Yönergenin daha sonra yargı kararı ile iptal edilen hükümlerine dayanılarak ödenmeyen ek ödeme tutarlarının hesaplanarak yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle 21.3.2008 tarihinde bakılan davayı açtığı anlaşılmıştır.

 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesinde, "1- llgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

 2- Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.

 

İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati veya hakkı ihlal edilen kişinin, iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.

 Bu bağlamda, davacının 13.2.2008 tarihinde davalı idareye yapmış olduğu başvurunun, genel düzenleyici nitelikteki bir işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği hukuksal gerçeğinden hareketle kararın sonuçlarından kendisinin de yararlanması, geçmiş yıllara ait 80 saate kadar tuttuğu nöbetler karşılığında ödenmeyen ek ödeme tutarlarının tarafına ödenmesi istemiyle yapıldığı ve başvurunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesi kapsamında olduğu tartışmasızdır.

 Bakılan davada, İdare Mahkemesince verilen kararda, davacının düzenleyici işlemin iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan yeni hukuki durumdan yararlanmak için idareye başvurabileceği ve bu başvurusunun 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında bir başvuru olduğu kabul edilmekle beraber, iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle geçmişe yönelik hak talebi yönünden düzenleyici işleme karşı dava açanlar ile dava açmayanlar bakımından bir ayrıma gidilerek, belirtilen hukuki durumun düzenleyici işleme karşı dava açmayanlar yönünden geçmişe yönelik bir hak doğurmayacağı belirtilmek suretiyle Danıştay Onbirinci Dairesinin bozma kararına bu yönüyle uyulmayarak davanın reddine hükmedilmiştir.

 Bu nedenle; uyuşmazlığın çözümü için bir düzenleyici işlemin yargı kararı ile iptal edilmesinin daha önce düzenleyici işleme karşı dava açmamış olan, ancak, iptal kararından yararlanmak üzere daha sonra 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında idareye başvuran kişiler yönünden geçmişe yönelik bir hak doğurup doğurmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

 Anayasanın 2. maddesinde hukuk devleti ilkesine yer verilmiş, bu ilkenin işlerlik kazanması için de, 138. maddede, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları; bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala bağlanmış, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu belirtilmiştir.

 

Anılan Anayasal ve yasal hükümler doğrultusunda, iptal edilen bir düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde, bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmaları, yani, düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesi, idarenin yargı kararının gereklerine göre işlem tesis etmesi mecburiyetinin, dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Düzenleyici işlemin iptalinin, bu düzenleyici işlem nedeniyle menfaati veya hakkı ihlal edilen kişiler için, iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle bu işlemin yürürlükte olduğu süre içinde yoksun kaldıkları hakların iadesi sonucunu doğurmayacağını kabul etmek, Danıştay Onbirinci Dairesinin kararında da belirtildiği üzere, yargı kararının uygulanmaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durumun hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır.

 Diğer taraftan, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmak üzere ilgili idareye başvuran hak sahibi üçüncü kişilerin başvurusunun dayanağı düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararı olduğuna göre somut olayda olduğu gibi belli bir uygulama tarihi esas alınarak açılmayan bu davalarda geçmişe yönelik hak kayıplarının karşılanmasında ilamların infazına ilişkin 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.

 Bu itibarla dava konusu uyuşmazlıkta, SSK Ek Ödeme Yönergesinin 80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmamasını öngören hükümlerinin iptaline ilişkin kararın onanmasına dair Danıştay idari Dava Daireleri Kurulu kararının verildiği 12.10.2006 tarihinden geriye dönük olarak ilamların infazına ilişkin 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde kaldığı anlaşılan 15.9.2003-19.2.2005 tarihleri arasındaki davacının aylık 80 saate kadar tuttuğu nöbetler nedeniyle ödenmeyen ek ödeme tutarlarının yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerektiğinden davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

 Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Samsun 2. idare Mahkemesince verilen 15.10.2010 günlü, E:2010/674, K:2010/1048 sayılı kararın bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın idare Mahkemesine gönderilmesine, 2.6.201 1 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 KARŞI OY

 X- idare Mahkemesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

 KARŞI OY

 XX- Dava, Sinop Atatürk Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan davacının, SSK Ek Ödeme Yönergesinin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine 15.9.2003-19.2.2005 tarihleri arasında tuttuğu aylık 80 saate kadar olan nöbetler nedeniyle ek ödeme yapılması isteğiyle yaptığı 13.2.2008 tarihli başvurusunun reddine ilişkin 13.2.2008 tarih ve 7060-50 sayılı davalı idare işleminin iptali ile belirtilen dönemde ödenmeyen ek ödeme tutarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

 Düzenleyici işlemlerin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal davalarının objektifliği nedeniyle söz konusu iptal kararının hukuki sonuçlarından ileriye dönük olarak kapsamda bulunan herkesin yararlanabileceği açıktır. Ancak, bir düzenleyici işlemin iptali halinde düzenlemeye dayalı olarak tesis edilen işlemlere karşı ayrı ayrı dava açılmadıkça bütününün iptali sonucunu doğurmayacağı gibi bunları yok hükmünde sayma olanağı da bulunmamaktadır. Yok hükmünde sayılabilecek işlemler hariç, idari işlemler hukuka aykırı olarak tesis edilseler bile yasal dava açma süresi geçtikten sonra hukuki kesinlik kazanırlar. Bu durumda hukuken kesinleşmiş işlemlerin, bunların dayanağı olan düzenleyici işlemlerin iptal edildiğinden bahisle yeniden dava konusu edilmeleri idari davalarda süre aşımını düzenleyen yasa kurallarına aykırı olduğu gibi, idari istikrar prensibiyle de bağdaşmaz. Nitekim, normlar hiyerarşisinde en üstte yer alan kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin yargısal denetimini yapan Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği anayasal ilke olarak düzenlenmiş olup diğer düzenleyici işlemlerin yargısal denetiminde de bu ilkenin esas alınması idari istikrar prensibinin zorunlu bir sonucudur.

 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; 1 1. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı, 12. maddesinde de, işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.

 Buna göre, belli bir uygulama (ödeme) dönemi esas alınarak istekte bulunulan davalarda idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesine göre uygulama üzerine davalı idareye başvurmuş ise 12. maddenin göndermede bulunduğu T1. maddeye göre idarenin bu başvuruya cevap vermemiş olduğu hallerde uygulama tarihinden itibaren en geç 120 gün, idarenin cevap verdiği durumlarda ise uygulama tarihinden itibaren başvuru tarihine kadar geçe süre de hesaba katılmak koşuluyla cevabın davacıya tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idari davanın açılmış olması gerekir.

 Uyuşmazlık konusu olayda, davacının 13.2.2008 tarihli başvurusunun, bu başvuru tarihinden itibaren ileriye dönük olarak ek ödemeden yararlanma istemi olmadığından 2577 sayılı Yasa'nın 10. maddesi kapsamında değerlendirme olanağı bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle davacının 15.9.2003-19.02.2005 tarihleri arasında tuttuğu nöbetler nedeniyle ek ödemelerinin eksik ödendiği, dolayısıyla ödememe işleminin tesis edildiği, aylık 80 saate kadar olan nöbetler nedeniyle eksik ödenen "ek ödeme farkının" ödenmesi isteğiyle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 11. maddesi kapsamında bir başvuru olduğu açıktır. Aksine bir yorum, dava açma süresi geçmekle hukuken kesinleşmiş işlemlerin yeniden yargısal denetime tabi tutulması sonucunu doğuracaktır.

 

Buna göre, 15.9.2003-19.2.2005 tarihleri arasında yapılan eksik ödemeler nedeniyle davacının 2577 sayılı Yasa'nın 11. maddesi kapsamında 60 günlük süreyi geçtikten çok sonra 13.2.2008 tarihinde yaptığı başvurunun reddi üzerine açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiğinden, uyuşmazlığın esasına girilerek davanın reddi yolundaki mahkeme kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ile karara katılmıyoruz.

 GEREKÇEDE KARŞI OY XXX- Davacı, 15.09.2003-19.02.2005 tarihleri arasında tuttuğu nöbetlere ilişkin ödenmeyen ek ödeme tutarlarının ödenmesi talebiyle 13.02.2008 tarihinde idareye başvurmuş ve talebinin idarece 13.02.2008 tarihinde reddedilmesi üzerine, bu ret işleminin iptali ve ödenmeyen ek ödeme tutarının yasal faiziyle ödenmesine yönelik olarak temyize konu davayı açmıştır.

 Her ne kadar davacının idareye başvurusunun temelinde, bu tür ek ödemelerin ödenmeyeceğine dair SSK Ek Ödeme Yönergesine karşı ilgili bir sendika tarafından açılan davada Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 12.10.2006 tarihli onama kararıyla kesinleşen iptal kararı bulunduğu anlaşılmaktaysa da, somut olayda davacının yazılı başvurusunun 2577 sayılı Kanunun 10. maddesine göre yapılan bir başvuru ve/veya açtığı davanın aynı Kanunun 28. maddesinin 3. fıkrasına göre açılan bir dava olarak nitelenmesine olanak bulunmamaktadır. Nitekim somut olayda davacının idarenin bir eyleminden (idarenin hareketsiz kalarak, tutmuş olduğu nöbetler için davacıya ek ödeme yapmama eylemi) ötürü maddi bir zarara uğradığı ve bu zararının karşılanması talebiyle 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca idareye başvurduğu ve ödeme başvurusunun idarece reddedilmesi üzerine sözkonusu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bu durumda açılan davanın anılan Kanunun 13. maddesi anlamında bir tam yargı davası olarak nitelenmesi daha uygundur, ilgili Yönergenin iptaline ilişkin kararın 12.10.2006 tarihli onama kararı üzerine kesinleştiği dikkate alındığında, davacının gördüğü zarardan tam olarak kendisine tebliğ edilmemiş bu karardan haberdar olduğu tarihte bilgi sahibi olduğu varsayılacağından ve ayrıca idareye yaptığı başvuru her halükarda zarara sebebiyet veren eylemden itibaren 5 yıllık süre içinde kaldığından, somut davanın 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi anlamındaki bir tam yargı davası olarak görülmesine hiçbir engel bulunmamakta olup; davacı sözü edilen yönergeye karşı açılan davada taraf olmadığından, davanın 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen dava kapsamında görülmesine gerek bulunmamaktadır.

  Öte yandan, SSK Ek Ödeme Yönergesine ilişkin iptal kararı davacıya tebliğ edilmediğinden ve davacının bu karardan idareye başvuru tarihinde haberdar olduğu varsayılması gerektiğinden davacı açısından 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde öngörülen 1 yıllık sürenin geçtiği ileri sürülemeyeceği gibi, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca bireylerin geçmiş 5 yıla yönelik olarak devletten olan alacaklarını geçmişe yönelik olarak talep etmeleri mümkün olduğuna ve davacının somut olayda talep ettiği meblağ talep tarihinden itibaren son 5 yıllık süreye ilişkin olduğuna ve ayrıca, davalı idarenin bu ek ödemeyi yapmamasının hukuka aykırı olduğunda kuşku bulunmadığına göre, davacının temyiz isteminin bu gerekçe ile kabulü ve Samsun İdare Mahkemesinin temyize konu kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle, çoğunluk kararının gerekçesine katılamıyorum.

kararara.com