DANIŞTAY KARARLARI

Danıştay 3. Dairesi

Tarih    : 21.11.2014

Esas No         : 2014/4826

Karar No  : 2014/5855

MÜKELLEFİN, ÖZEL ESASLARA TABİ MÜKELLEFLER LİSTESİNE ALINMASI İŞLEMİNİN İPTALİ

Mükelleflerin sınıflandırılmasının, yasal veya Anayasal bir dayanağı bulunmadığı ve özel esaslara tabi mükellefler listesine alınma işleminin idari davaya konu edilebileceği hk.

İstemin Özeti: Davacı tarafından, özel esaslara tabi mükellefler listesine alınması işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; mükelleflerin bu şekilde sınıflandırılmasının yasal veya Anayasal bir dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle işlemi iptal etmiştir. Davalı idare tarafından, idarenin iç işlemi olan uygulamanın idari davaya konu edilebilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem sayılamayacağı gibi 84 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği kapsamında tesis edilen işlemin mevzuata aykırılığından söz edilemeyeceği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 4. Dairesi

Tarih    : 02.04.2014

Esas No         : 2011/6817

Karar No  : 2014/2200

VUK Md. 3, 134

KREDİ KARTIYLA YAPILAN SATIŞ TUTARININ, KDV BEYANNAMESİNDE GÖSTERİLEN HASILAT TUTARI İLE UYUMLU OLMAMASI

Katma değer vergisi beyannamelerinde gösterilen toplam hasılat tutarı, kredi kartıyla yapılan satış tutarının üzerinde olduğundan, kredi kartıyla yapılan satış hasılatının katma değer vergisi beyannamesine dahil edilmediği tespit edilmeksizin yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Davacının pos cihazıyla yaptığı bir kısım satışlarını beyan etmediği ileri sürülerek 2005 yılı için salınan kurumlar vergisi ve kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; inceleme raporuyla, pos cihazıyla yapılan tahsilatlar ile katma değer vergisi beyannamelerinin karşılaştırılması sonucu tespit edilen beyan edilmeyen hasılat tutarından, davacının kredi kartından yaptığı harcama tutarının çıkarılması ve raporda yer alan %4 kâr oranı uygulanarak geçmiş yıl zararının da dikkate alınması sonucu hesaplanan matrah üzerinden tarhiyat yapılmasında hukuka aykırılık, tarhiyatın fazlaya ilişkin kısmında ise hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir. Taraflarca, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın aleyhe olan kısımlarının bozulması istenilmektedir.

Karar: Davalı İdarece temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.

Davacının temyiz istemine gelince;

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin B fıkrasının 1. bendinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, aynı Kanun’un 134. maddesinde de, vergi incelemesinden maksadın ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve sağlamak olduğu belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacının POS cihazıyla yapmış olduğu satışlardan elde ettiği hasılatın, katma değer vergisi beyannamelerinin 45 numaralı satırında yer alan kredi kartıyla yapılan satış hasılatı tutarı ile uyumlu olmadığına ilişkin olarak düzenlenen vergi inceleme raporuyla belirlenen hasılat farkına, davacı şirket yetkilisinin kârlılık oranının %4 ile 5,5 arasında değiştiği yönündeki ifadesine dayanılarak, %4 kârlılık oranı uygulanmak suretiyle tarhiyat yapıldığı anlaşılmıştır.

Tarhiyatın dayanağı inceleme raporunda, davacının uyuşmazlık konusu dönemde kredi kartıyla yaptığı satışların tutarı ile katma değer vergisi beyannamelerinin 45 numaralı satırında beyan ettiği hasılatın uyumsuz olduğu belirtilerek, aradaki fark kurum kazancına ilave edilmiş ise de, davacının katma değer vergisi beyannamelerinde bildirdiği toplam hasılat tutarı, kredi kartıyla yapmış olduğu satış hasılatının üzerindedir.

Bu durumda, davacının kredi kartı ile yaptığı satışlardan elde ettiği hasılat tutarının, katma değer vergisi beyanlarında gösterilen toplam hasılat tutarına dahil edilmediği tespit edilmeksizin, beyannamede yer verilen kredi kartıyla yapılan satış tutarı satırında gösterilen tutar ile bankalardan alınan pos cihazıyla yapılan işlem tutarı bilgisi karşılaştırılarak matrah farkı belirlenmesinde ve bu şekilde belirlenen matrah üzerinden yapılan tarhiyatın kaldırılması istemiyle açılan davayı kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının redde ilişkin kısmının bozulmasına, davalı idarenin temyiz istemlerinin reddine, kararın kabule ilişkin kısmının onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 4. Dairesi

Tarih    : 17.02.2014

Esas No         : 2011/9055

Karar No  : 2014/911

GVK Md. 37

GAYRİMENKUL ALIM SATIMINDA DEVAMLILIK KRİTERİ

Yalnızca bir takvim yılı içinde birden çok taşınmaz alım satımı yapılmasının 193 sayılı Kanun’un 37. maddesinde öngörülen ticari faaliyet kapsamında yapılan taşınmaz alım-satım faaliyeti olarak değerlendirilemeyeceği hk.

İstemin Özeti: Davacının 2008 yılında yaptığı birden fazla gayrimenkul alım satımı nedeniyle elde ettiği ticari kazancını beyan etmediği ileri sürülerek bulunan matrah üzerinden salınan gelir vergisi, 2008/10-12. dönemi için salınan geçici vergi ile kesilen vergi ziyaı cezaları, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 353/1. maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezası ile işe başlamayı bildirmediği iddiasıyla aynı Kanun’un 352/1-7 gereğince kesilen usulsüzlük cezasının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; davacının, 2008 yılında Antalya Yeşilbayır Köyü Belediyesi’nden ihale ile beş taksitle aldığı beş arsayı aynı yıl içinde farklı alıcılara sattığının tespit edildiği, ticari faaliyet kapsamında olduğu ileri sürülen söz konusu arsaların alım ve satım bedelleri arasındaki farkın davacının beyanlarına dayalı olarak belirlendiği belirtilerek bu farkın matrah farkı olarak dikkate alınarak dava konusu cezalı gelir vergisinin salınıp, aslı aranmayan geçici vergi üzerinden vergi ziyaı cezasının kesildiği, anılan satışlar için fatura düzenlenmediği için özel usulsüzlük cezası ile işe başlamayı zamanında bildirilmemesi nedeniyle usulsüzlük cezası kesildiği, davacının 2008 yılı içerisinde çok sayıda gayrimenkul üzerinde yine çok sayıda tapu işlemine taraf olduğu ve gayrimenkul alım-satım işlemlerindeki yoğunluğu ticaret boyutuna vardırdığı sonucuna ulaşıldığından davacı adına salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezalarında ve işe başlamayı zamanında bildirmemesi nedeniyle kesilen usulsüzlük cezasında hukuka aykırılık bulunmadığı, uyuşmazlıkta özel usulsüzlük cezası kesilmesini öngören ve bu cezanın kesilmesine dair koşulları düzenleyen maddede belirtilen unsurların bir arada gerçekleşmediğinden davacı adına kesilen özel usulsüzlük cezasında yasal isabet görülmediği gerekçesiyle davanın kısmen reddine, kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulmasını istemektedirler.

Karar: Davacının 2008 yılında yaptığı birden fazla gayrimenkul alım satımı nedeniyle elde ettiği ticari kazancını beyan etmediği ileri sürülerek bulunan matrah üzerinden salınan gelir vergisi, 2008/10-12. dönemi için salınan geçici vergi ile kesilen vergi ziyaı cezaları, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 353/1. maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezası ile işe başlamayı bildirmediği iddiasıyla aynı Kanun’un 352/1-7 gereğince kesilen usulsüzlük cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın kısmen reddine, kısmen kabulüne karar veren Vergi Mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

Davalı İdarenin temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, bozulması istenilen kararın dayandığı gerekçeler karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmemiştir.

Davacının temyiz istemine gelince;

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu; vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği hükme bağlanmıştır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinin 1. fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu belirtilmiş, olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 3. maddesinde, bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işlerin ticari işlerden olduğu açıklanmış, Ticaret Sicili Tüzüğü’nün 14. maddesinin 2. fıkrasında ise, bir gelir sağlamayı hedef tutmayan veya devamlı olmayan faaliyetlerin ticari işletme sayılmayacağı belirtilmiş, 193 sayılı Kanun’un 37. maddesinin 2. fıkrasının 4. bendinde de, gayrimenkullerin alım-satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri gelirin ticari kazanç olduğu öngörülmüştür. Buna göre, gayrimenkul alım satımının ticari faaliyet sayılabilmesi için ticari amaçla yapılması ve bu muamelelerin devamlılık arz etmesi gerekmekte olup, bu unsurun saptanmasının ise işin niteliği, özellikleri, organizasyonu ile muamelelerin sayısal çokluğu dikkate alınarak yapılabilecektir.

Davacı hakkında düzenlenen inceleme raporunda, 2008 yılında Antalya Yeşilbayır Köyü Belediyesi’nden ihale ile beş taksitte aldığı beş arsayı aynı yıl içerisinde farklı alıcılara sattığının tespit edildiği, söz konusu alım ve satım işlemlerinin ticari faaliyet kapsamında olduğu ileri sürülerek arsaların davacının ifadesine göre belirlenen alım ve satım bedelleri arasındaki farkın matrah farkı olarak esas alınarak dava konusu tarhiyatın yapıldığı, Vergi Mahkemesince, davacının 2008 yılı içerisinde çok sayıda gayrimenkul üzerinde yine çok sayıda tapu işlemine taraf olduğu ve gayrimenkul alım-satım işlemlerindeki yoğunluğu ticaret boyutuna vardırdığı sonucuna ulaşıldığından davacı adına salınan gelir vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezalarında ve işe başlamayı zamanında bildirmemesi nedeniyle kesilen usulsüzlük cezasında hukuka aykırılık bulunmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

Ancak, uyuşmazlık döneminde alınan beş taşınmazı ihale yoluyla satın alan davacının bu gayrimenkulleri aynı dönem içinde satması dışında taşınmaz alım satımı faaliyetine yönelik başka bir tespitin bulunmaması karşısında, yalnızca bir yıl içinde gerçekleşen söz konusu alım satımların devamlılık arz ettiğinin kabulü mümkün olmadığından 193 sayılı Kanun’un 37. maddesinin 2. fıkrasının 4. bendinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu bakımdan, söz konusu gayrimenkullerin elden çıkarılması ticari faaliyet kapsamında değerlendirilemeyeceğinden davacı adına salınan vergiler ve kesilen cezalarda hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Vergi Mahkemesinin kararının redde ilişkin kısmının bozulmasına, davalı idarenin temyiz isteminin reddiyle kararın kabule ilişkin kısmının onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 9. Dairesi

Tarih    : 19.11.2013

Esas No         : 2013/6870

Karar No  : 2013/10358

VUK Md. 74

TAKDİR KOMİSYONUNUN, KDV İNDİRİMLERİNİN REDDİNE İLİŞKİN TAKDİR YETKİSİNİN BULUNMADIĞI

Takdir Komisyonlarının görevinin, matrah ve servet takdiri yapmak olduğu, mükelleflerin sahte fatura kullandığı gerekçesiyle indirimlerin reddine ilişkin takdir yetkisinin bulunmadığı, bu nedenle sahte fatura kullanım nedeniyle takdir komisyonunca belirlenen matrah üzerinden tarhiyat yapılamayacağı hk.

İstemin Özeti: Davacı adına bir kısım alış faturalarının sahte olduğundan bahisle takdir komisyonu kararına dayanılarak 2006/Mart, Haziran-Ağustos, Ekim-Aralık dönemleri için re’sen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi’nin kararının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Re’sen Vergi Tarhı” başlıklı 30. maddesinde, re’sen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması şeklinde tanımlanmış ve maddenin 6. bendinde; tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa, bu bir re’sen tarh nedeni olarak belirlenmiştir.

Aynı Kanun’un “Takdir Kararı” başlıklı 31. maddesinde, takdir komisyonunca belli edilen matrah veya matrah kısmının takdir kararına bağlanılacağı belirtilmiş, “Komisyonların Görevleri” başlıklı 74. maddesinin ‘a’ fıkrasının 1. bendinde, yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak; 2. bendinde ise vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmek komisyonun görevleri olarak belirlenmiştir.

Bilindiği üzere, katma değer vergisi, mal ve hizmetlerin üretiminden tüketimine kadar geçen üretici, tüketici, yarı toptancı, perakendeci gibi her aşamada katılan değer üzerinden alınan, her aşamada matrahı katma değer olan ve sonunda tümü tüketici üzerine kalan bir vergi olup katma değer vergisini, diğer vergilerden ayıran en önemli özellik, vergi indirimi mekanizmasıdır. Mekanizmanın işleyişi, emtia teslim ve hizmet bedeli üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu satışların girdilerine ilişkin olarak ödenen katma değer vergisinin indirilmesi esasına dayanmaktadır. Vergi mükellefi, katma değer vergisi sistemi içinde, aracı görevi yapar. Sattığı mal ve hizmetler üzerinden tahsil ettiği vergiden mal ve hizmet alışında ödediği vergiyi indirir, bakiyesini devlete öder. Bu işlem her safhadaki mükellef tarafından tekrarlanmaktadır.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinde de, katma değer vergisi indirim mekanizması düzenlenmiş, 29. maddenin (a) bendinde; mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere, 3065 sayılı Kanun’un 29. maddesine göre mükellefler kendilerine yapılan teslim ve hizmetler nedeniyle düzenlenen fatura ve benzeri vesikalardaki katma değer vergisini indirim konusu yapabilirler. Ancak, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (B) bendinde ifade edildiği üzere vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Bu kuralın gereği olarak mükelleflerin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yukarıda sözü edilen 29. maddesi hükmünden yararlanabilmelerinin ön şartı fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmasıdır. Bu madde hükümlerine göre mal alışları nedeniyle yüklenilen katma değer vergilerinin indirim ve iade konusu yapılabilmesi için faturaların gerçek bir mal alım satımı karşılığı düzenlenmesi gerekmektedir. Mükelleflerce indirim konusu yapılan katma değer vergilerine ilişkin fatura ve benzeri belgelerin gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasına dayanmadığı ve düzenlenen belgelerin muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge olduğu hususlarının vergi dairesince, Vergi Usul Kanunu uyarınca yapılacak inceleme sonucu açık ve somut bir şekilde tespit edilmesi durumunda, indirim konusu vergilerin reddi ve resen vergi tarhiyatına konu yapılabileceği açıktır.

Bu kapsamda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. maddesinde, vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve sağlamak olduğu; aynı maddenin 2. fıkrasında ise, incelemeye yetkili olanlar tarafından lüzum görüldüğü takdirde inceleme, işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin fiili envanterinin yapılmasına ve beyannamelerde gösterilmesi gereken unsurların tetkikine de teşmil edilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 2006 yılında sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullandığının vergi tekniği raporu ile belirlendiği gerekçesiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca Takdir Komisyonuna sevk edilerek burada tespit edilen matrah üzerinden tarh edilen bir kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin davacıya tebliğ edilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıdaki kanun hükümlerinin değerlendirilmesinden, mükelleflerin kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla düzenlenen fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtmadığı ve sahte fatura olduğu hususunun ortaya konulmuş olması durumunda 3065 sayılı Kanun ile getirilen ve katma değer vergisine özgü bir mekanizma olan indirim mekanizmasından yararlanamayacakları, ancak davacının sahte fatura kullandığı hususunun ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yapılacak vergi incelemesi sonucunda düzenlenecek vergi inceleme raporu ile tespit edilebilecek bir durum olduğu, zira burada tespit edilecek hususun, matrahın beyan edilmemesi veya eksik beyan edilmesi değil, mükellefin yasal defterlerine kaydetmek suretiyle indirim konusu yaptığı fatura ve belgelerin gerçek durumu yansıtıp yansıtmaması olduğu, söz konusu fatura ve belgelerin gerçek durumu yansıtmaması durumunda ise, vergi dairesince, mükellefin katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle hakkında tarhiyat yapılabileceği anlaşılmaktadır.

Takdir komisyonlarının görevi; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu uyarınca, yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak ile vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmektir. 3065 sayılı Yasa’da öngörülen indirim mekanizması ise, vergilendirme tekniği açısından, matrah takdirinden farklı bir müessese olup mükelleflerin; gerek sahte fatura kullanmaları gerekse defter ve belgelerini ibraz etmemeleri gibi durumlarda, matrah takdirini gerektiren bir husus bulunmaması nedeniyle, bu tür fiillerin, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29. ve 34. maddelerinde düzenlenen, indirim mekanizması içinde değerlendirilmesi suretiyle, katma değer vergisi indirimleri yönünden yapılacak vergi incelemesi ile bir sonuca bağlanması gerekmektedir. Bu nedenle, bu gibi hallerde, mükelleflerin matrah takdiri için takdir komisyonlarına sevk edilmesi ve kendisine matrah, servet ve kıymet takdiri görevi verilmiş olan ve katma değer vergisi indirim reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonlarınca takdir edilen matrah üzerinden cezalı tarhiyat yapılması mümkün değildir.

İdari işlem ve tasarruflarla kişilerin hukukunda haricen değişiklik yapma yetki ve imtiyazına sahip olan idarenin, bu yetkisini kullanırken öncelikle yetkinin kullanılmasına ilişkin şekil ve koşullarının belirlendiği usul kanunlarının kendi üzerine yüklediği görevler çerçevesinde hareket etmesi gerekir. Zira Anayasa’da yer alan hukuk devleti ilkesinin doğal bir sonucu da idarenin işlem ve eylemlerini, hukuk kuralları çerçevesinde ve yine bu kuralların yüklediği görev ve yetki kapsamında yürütmesidir. Bu nedenle yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca, davacının sahte fatura kullandığından bahisle takdir komisyonuna sevk edilmesi üzerine, katma değer vergisi indirim reddi yetkisi bulunmayan takdir komisyonunca alınan karara istinaden davacı adına yapılan dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, onbeş gün içinde kararın düzeltmesi yolu açık olmak üzere, oybirliği ile karar verildi.


Yazarlar :
'- -'