Danıştay 3. Dairesi

Tarih        : 27.03.2012

Esas No   : 2010/1363

Karar No   : 2012/917

KVK Md. 9

DEVRALINAN KURUM ZARARININ İNDİRİM KONUSU YAPILMASI

Devralınan kurumların devir tarihi itibariyle öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının, kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabileceği hk.

İstemin Özeti: Davacının başvurusu üzerine, 27.03.2008 tarihi itibariyle devraldığı şirketin 01.01.2008-27.03.2008 kıst dönem zararlarının öz sermaye kısıtlamasına tabi tutulması gerektiğine ilişkin gelir idaresi başkanlığınca verilen 02.01.2009 tarih ve 193 sayılı cevabi yazının iptali ve bu yazı üzerine 2008 yılı için ihtirazi kayıtla verilen kurumlar vergisi beyannamesi ile azaltılan dönem zararına karşı açılan davayı; 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 9. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde; beş yıldan fazla nakdedilmemek şartıyla geçmiş yılların beyannamelerinde yer alan zararlar ile maddede belirtilen şartlar uyarınca, Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde devralınan kurumların devir tarihi itibariyle öz sermaye tutarını geçmeyen zararlarının, kurumlar vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılabileceği düzenlemesine yer verildiği, sözü edilen 9. maddenin, genel olarak kurumların, geçmiş yıl zararlarının mahsubunu düzenlemiş olması ve devralınan kurumlarla ilgili hükmün de bu kurumların geçmiş yıl zararlarına yönelik olup cari yıl içinde gerçekleşen zararla ilgili bir kısıtlama öngörülmediği ileri sürülmüş ise de, devir ve bölünme durumunda zarar mahsubunun ne şekilde uygulanacağı 9. maddede ayrı bir başlık halinde düzenlenerek, zararın hangi dönemde oluşması gerektiğine dair bir belirleme yapılmadığından davacının bu yöndeki iddiasına itibar edilemeyeceği, görüş sorulması üzerine bilgilendirme amacıyla verilen 02.01.2009 tarih ve 193 sayılı cevabi yazının ise idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlem sayılamayacağı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; kıst dönem zararının tamamının kazançtan indirilmesi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenmiştir.


Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Tarih         : 27.03.2012

Esas No    : 2011/26973

Karar No  : 2012/10277

4857 s. İş K. Md. 2

İŞÇİ ALACAKLARININ ÖDETİLMESİNDE ASIL İŞVEREN-ALT İŞVEREN
SORUMLULUĞU

Mağazacılık alanında faaliyet gösteren şirketin, mağaza içinde bir bölümde unlu mamuller işini başka bir işverene vermesi ve faaliyetin mağaza içinde ve şirketin belirlediği esaslar dahilinde yürütülmesi, asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığını gösterir. Bu durumda işçilik alacakları açısından asıl işverenin alt işverenlerle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulması gerekir.

İstemin Özeti: Davacı işçi, davalı (M) (T) A.Ş.’ye ait mağazada alt işverenler olan diğer davalılar işçisi olarak çalıştığını, davalı (M) (T) A.Ş.’nin asıl işveren sıfatıyla sorumlu olduğunu ileri sürerek, bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılardan, (T) Ltd. Şti. ile (K) Ltd. Şti.’ye ticaret sicildeki adreslerine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebligat yapılmış, cevap verilmemiş, duruşmalara katılınmamıştır.

Davalı (M) (T) A.Ş., şirketin gıda ve ihtiyaç maddeleri satış işiyle iştigal eden bir firma olup, davacı ve (M) arasında herhangi bir iş ilişkisi bulunmadığını, (M) ile (K) Ltd. Şti. arasında herhangi bir sözleşmenin bulunmadığını, (M) (T) A.Ş. ile (T) Ltd. Şti. arasında bir kısım mağazalarında unlu mamuller satış alanı olarak ayrılan alanların işletilmesi hususunda akdedilen “Çerçeve Alan Tahsis Sözleşmesi” bulunduğunu, bu sözleşme gereğince işletici olan (T) Ltd. Şti.’nin sözleşme yaptığı bölümü kendi nam ve hesabına işlettiğini ve sigorta primlerinin de bu şirketçe ödendiğini, davalılar aralarında organik bir bağ olmadığı gibi alt-üst işverenlik ilişkisi de bulunmadığını savunarak bu nedenle husumet yönünden davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, (M) haricindeki davalı şirketlerin ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, adresleri ve faaliyet alanları araştırılmıştır. (M) (T) A.Ş. ile (T) Ltd. Şti. arasında “Çerçeve Alan Tahsis Sözleşmesi” imzalanmış ise de aynı iş kapsamında (T) Ltd. Şti. ve (K) Ltd. Şti’nin de faaliyette bulunduğu bu şirketler arasında organik bağ olduğu gerekçesiyle (T) Mühendislik, (T) Ltd. Şti. ve (K) Ltd. Şti.’lerinin birlikte sorumlu oldukları kabul edilmiştir. Ancak (M) (T) A.Ş. ile (T) Ltd. Şti. arasında imzalanan “Çerçeve Alan Tahsis Sözleşmesi” kapsamında (M) mağazaları içerisinde kiralanan unlu mamuller işletmeciliğinin (M) dışındaki davalılarca yapıldığı ve bu firmanın kendi işçilerini çalıştırdığı, işçilerin işe alınması ile sözleşmelerinin feshinde ve çalışma şartlarının belirlenmesinde bu firmanın söz sahibi olduğu gerekçesiyle davalılardan (M) (T) A.Ş. yönünden davanın husumet yokluğu sebebiyle reddine karar verilmiştir.

Kararı yasal süresi içinde davacı vekili temyiz etmiştir.

Karar: Davalılardan (M) (T) A.Ş. ile diğer davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi olup olmadığı temel uyuşmazlığı oluşturmaktadır.

Davalılar arasındaki ilişkinin esasları, (M) (T) A.Ş. ile davalılardan (T) Ltd. Şti. arasında imzalanan “Çerçeve Alan Tahsis Sözleşmesi” ile belirlenmiştir. Sözleşmede, (M) mağazası içinde belirlenecek bir alanda unlu mamuller imali ve satışının yapılacağı, alan kirasının, net satış rakamlarının belli bir yüzdesi olarak ödeneceği kararlaştırılmıştır.

Bahsi geçen sözleşmenin konuyla bağlantılı hükümleri aşağıdaki gibidir:

Madde 4.7: İşletici tahsis edilen alanı kısmen veya tamamen başkasına devredemez, kiralayamaz. Ortaklaşa kullanamaz.

Madde 4.8: (M) herhangi bir sebeple mağazadaki faaliyetine ara verirse işletici tayin edilen sürede faaliyetini sonlandırmak durumundadır. Bunun için tazminat talep edemez.

Madde 4.9: İşletici mal kabul, teşhir, kullanılan etiket, görsel malzemeler, müşteri hizmetleri, kalite, servis, temizlik ve diğer konularda (M)’nin vereceği eğitimlere katılmak, standartlarına uymak zorundadır.

Madde 4.11: İşletici, satışa sunacağı malların fiyatını kendi tespit edecektir. Ancak fiyatlandırmada (M)’nin temel prensibi olan pahalı olmama özelliği aranacaktır. Satış fiyatları çevredeki zincir, büyük market ve yerel market satış fiyatlarından daha yüksek olmayacaktır.

Madde 4.13: İşletici, sözleşmenin ekinde bulundurulacak olan ürün listesi ile taahhüt edeceği ürün çeşitlerinin tamamını hiçbir eksik olmaksızın satışa sunmayı kabul ve taahhüt ettiği gibi, mevsimsel ve sezonluk etkilere göre güncel halde tutmayı, tahsis edilen ürünlerin sergilendiği rafları her zaman dolu vaziyette bulundurmayı kabul ve taahhüt eder.

Madde 5.1: İşletici kendisine tahsis edilen alanda yapacağı her türlü dekorasyon ve tadilattan önce mutlak suretle projeyle birlikte (M)’den ön izin almayı ve (M) denetim ve gözetiminde yapmayı taahhüt eder.

Madde 5.8: (M) tahsis edilen alanın yerini gerek gördüğü takdirde tek taraflı olarak değiştirebilir. İşletici bu değişikliğe itiraz edemez. İşleticinin itirazı sözleşmenin feshi sebebidir.

Madde 6.1: İşleticiye tahsis edilecek her alanın tahsis bedeli, tahsis edilen alanda işleticinin yapmış solduğu satışlardan satış iadeleri ve katma değer vergisi düşüldükten sonra elde edilen net satış üzerinden taraflarca imzalanacak ek protokol ile belirlenecektir.

Madde 6.3: İşletici satış yaptığı alanda konsinye mal satış raporunu günün sonunda mağaza yöneticisine verir.

madde 6.4: İşleticinin alacağı olarak kaydedilen tutarın (M) tarafından ne zaman ödeneceği daha sonra imzalanacak ek protokolle belirlenecektir.

Madde 8.1: Mağaza müdürleri gerekli gördükleri takdirde işletici personelini uyarabilirler ve/veya gerekli düzenlemelerin yapılmasını, eksikliklerin giderilmesini isteyebilirler.

Madde 8.3: İşletici kendisi ve personelinin (M) genelinde tespit edilen iş kurallarına uygun davranılmasını sağlamayı kabul ve taahhüt etmiştir.

Madde 8.4: İşletici, (M) tarafından belirlenen ve talep edilen kıyafetleri giymeyi ve personeline giydirmeyi kabul ve taahhüt etmiştir.

Madde 8.7: (M)’nin talebi halinde işletici personeli eğitim programına katılmak zorundadır.

Madde 10.1: Çalışma saatleri (M) tarafından belirlenir. Belirlenmiş çalışma saatleri (M) tarafından tek taraflı olarak değiştirilebilir. İşletici belirlenen saatler arasında işletilen yeri açık tutmaya ve müşterilere hizmet vermeye mecburdur.

Sözleşmenin eki niteliğindeki ek protokollerle alan tahsis bedeli, net satışın belli bir yüzdesi (% 5-15) + KDV’si olarak belirlenmiştir. İşletici hesabına alacak olarak kaydedilen tutarın ödenme süreleri de ek protokollerle belirlenmiştir.

Davacı işçinin (M) mağazası içinde faaliyet gösteren unlu mamuller işyerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Unlu mamuller işyerinin (M) (T) şirketine ait mağaza içinde faaliyet gösterdiği tartışmasızdır. (T) Ltd. Şti. ve bu şirketle organik bağı olan şirketlerin unlu mamuller imali ve satışı işini kendi nam ve hesaplarına yapmaları ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi olarak değerlendirilmesine engel oluşturmaz. Belirtmek gerekir ki, alt işveren de kendi organizasyonu kapsamında bağımsızdır.

Asıl işveren alt işveren ilişkisinden söz edebilmek için ilk olarak mal veya hizmetin üretildiği bir işyeri olmalı ve bu işyerindeki işverenden iş alan ve ikinci bir işveren (alt işveren) bulunmalıdır. Alt işveren faaliyetini asıl işverenin işyerinde yürütse de işyerini kendi iş organizasyonu kapsamında bağımsız şekilde örgütleyebilir. Ancak yine de alt işverenin faaliyeti, asıl işverenin mal veya hizmet üretimine katkı sağlamaya yöneliktir. Bu yönüyle mal veya hizmeti satın alan üçüncü kişi (müşteri), satış, iade, şikayet gibi konularda asıl işvereni muhatap alır.

Somut olayda mağazacılık alanında faaliyet gösteren (M) (T) A.Ş., mağaza içinde bir bölümde unlu mamuller işini başka bir işverene vermiş durumdadır. Faaliyetin mağaza içinde ve (M) (T) şirketinin belirlediği esaslar dahilinde yürütülmesi, asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığını gösterir.

Asıl işverence işin yürütümü esasları belirlenmiş, işçilere asıl işverenin belirlediği kıyafetler giydirilmiş ve böylece hizmet sunumu açısından birliktelik sağlanmıştır. İmal edilecek ürünlerin miktarı, kalitesi, satışa sunumu, fiyatı, davalı (M) tarafından belirlenmiştir.

Unlu mamuller biriminin günlük çalışma saatlerinin (M) tarafından belirlenmesi, satışının (M) mağazası kasalarından yapılması, belli periyotlarla satış bedelinden tahsis bedeli dışında kalan tutarın işletici hesabına hak ediş olarak aktarılması da asıl işveren alt işveren ilişkisinin kabulünü gerektirir.

(M) işyerinde unlu mamuller yapımı ve satışa sunumu işi asıl işin bir bölümü olarak değerlendirilirse dahi, verilen işin,  işletmenin ve işin gereği olarak teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olduğu kabul edilmelidir. Unlu mamullerin özellikle imali özel bir teknolojiyi, birikimi ve ayrı bir yetki belgelerine sahip olmayı gerektirir. Unlu mamullerin teşhir ve satışa sunumu aşamasında da mağazacılık uygulamalarının dışında özel yöntemler kullanılabilir. Bu yönden de somut olayda asıl işin bölünerek alt işverene verilmesinde yasaya aykırılık bulunmamaktadır.

Davalılardan (T) Ltd. Şti. ile (M) şirketi arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği noktasında verilen ilk derece mahkeme kararları Dairemizce onanmıştır (Yargıtay 9. HD. 31.01.2006 gün 2006/29579 E., 2006/1832 K.). Aynı şekilde (T) şirketi ile davalı (M) arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği yönünde Dairemizin onama kararları mevcuttur. (Yargıtay 9. HD. 11.06.2006 gün, 2008/5256 E., 2009/16543 K.).

Davalılardan (M) (T) A.Ş.’nin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6. maddesi uyarınca diğer davalılarla birlikte müştereken müteselsilen sorumlu tutulması gerekirken, mahkemece yazılı şekilde adı geçen davalı yönünden husumet yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeple bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 4. Dairesi

Tarih         : 22.03.2012

Esas No    : 2009/2694

Karar No   : 2012/955

VUK Md. 10

6183 s. AATUHK Md. 35

LİMİTED ŞİRKETİN VERGİ BORCU NEDENİYLE KANUNİ TEMSİLCİ VE ORTAKLARIN TAKİBİ

Limited şirketlerin ödenmeyen vergi borçları nedeniyle kanuni temsilci ve ortakların takibinde bir öncelik sırasının bulunmadığı, ancak şirket hakkında yasal takip yolları tüketilmeden ortağın takibine geçilemeyeceği hk.

İstemin Özeti: (…) Ltd. Şti.’nin 2007 ve 2008 yılına ilişkin vergi borçlarının tahsili amacıyla davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen 28.04.2008 tarih ve 2008/2, 5, 8, 11, 14, 17, 20, 23, 26, 29, 32, 35, 41, 44, 47, 50, 53, 57, 62, 66, 71, 75, 79 ve 83 takip numaralı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; davacının ortağı olduğu (…) Ltd. Şti.’nin ödenmeyen vergi borçlarının yükümlü şirketten tahsil imkanı kalmadığı ileri sürülerek şirket ortağı sıfatıyla davacıdan tahsili amacıyla dava konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği, ancak vergi borçlarının öncelikle şirketten tahsili yönünde her hangi bir işlem yapılmadığı gibi şirketin malvarlığının tespiti amacıyla tapu sicil müdürlükleri ve bankalar nezdinde herhangi bir araştırma da yapılmadığından, şirket hakkında yasal takip yollarının tüketilmediği, kaldı ki ortaklardan önce kanuni temsilciler hakkında takip yolları tüketilip, amme alacağının tahsil edilememesi halinde şirket ortağından tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, henüz kanuni temsilciler hakkında yapılan takip sonuçlanmadan ve amme alacağının kanuni temsilcilerinden tahsil imkanı kalmadığı belli olmadan davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Davalı idare, hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Karar: (…) Ltd. Şti.’nin 2007 ve 2008 yılına ilişkin vergi borçlarının tahsili amacıyla davacı adına ortak sıfatıyla düzenlenen 28.04.2008 tarih ve 2008/2, 5, 8, 11, 14, 17, 20, 23, 26, 29, 32, 35, 41, 44, 47, 50, 53, 57, 62, 66, 71, 75, 79 ve 83 takip numaralı ödeme emirlerini iptal eden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükmüne yer verilmiş, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un olay tarihinde yürürlükte bulunan 35. maddesinde ise; limited şirket ortaklarının, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları belirtilmiştir.

Bu yasal düzenlemelerin ve bu düzenlemelere ilişkin yerleşik yargı kararlarının birlikte değerlenmesinden; limited şirketten tahsili olanaksız hale gelen vergi alacağının kanuni temsilcilerin takibi suretiyle tahsiline 213 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca çalışılması gerektiği ve kanuni temsilcilerin şirketin vergi borçlarının tamamından sorumlu olduğu, limited şirketten tahsili olanaksız hale gelen vergi borçlarından şirketin ortaklarının ise, 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca takip edilebileceği, bu takibin de şirketin borçlarının tamamı için değil ortakların sermaye hisseleri oranında olacağı anlaşılmaktadır.

Yukarıda metni yazılı hükümlerde birbirinden bağımsız olarak, kanuni temsilciler ve ortaklar için farklı takip usulleri öngörülmüştür. Kanuni temsilci ve limited şirket ortaklarının takibinde, vergi borcunun öncelikle şirket tüzel kişiliğinden tahsili yoluna gidilmesi her iki Kanun’un birbirine paralel hükümleri olup, borcun tahsilinin mümkün olmaması halinde ise kanuni temsilci veya ortak arasında bir öncelik sırası öngörülmemiştir.

Kaldı ki 6813 sayılı Kanun’un anılan 35. maddesinde, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından limited şirket ortaklarının sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları açıkça ifade edilmiştir.

Bu durumda, Vergi Mahkemesi kararının, şirket hakkında yasal takip yolları tüketilmiş olsa dahi önce kanuni temsilciler hakkında takip yolları tüketilip, amme alacağının tahsil edilememesi halinde şirket ortağından tahsili yoluna gidilmesi gerektiği yolundaki gerekçesinde yasal isabet bulunmamakla birlikte, şirket hakkında yasal takip yolları tüketilmeden ortağın takibine geçilemeyeceğinden ödeme emirlerini iptal eden Vergi Mahkemesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesinin kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla karar verildi(*).


(*)         KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının aynı gerekçeyle onanması gerektiği oyuyla kararın gerekçesine karşıyız.