Danıştay 3. Dairesi

Tarih        : 23.11.2012

Esas No   : 2012/1799

Karar No  : 2012/3899

2577 s. İYUK Md. 15

DİLEKÇE RET KARARI ÜZERİNE VERİLEN YENİLEME DİLEKÇESİNDE AYNI YANLIŞLIKLARIN TEKRAR YAPILMASI

Dilekçe ret kararı üzerine verilen yenileme dilekçesinde de işlemin tebliğ tarihinin belirtilmemesi, işlem ve yetki belgesi eklenmeyerek aynı yanlışlıkların yapılması üzerine verilen davanın reddi kararının yasa hükmüne uygun olduğu hk.

Davanın Özeti: Davacı adına 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 355. maddesine göre 2008 yılı için kesilen özel usulsüzlük cezasına karşı dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; Mahkemelerinin kararıyla; dava dilekçesinde dava konusu olarak özel usulsüzlük cezası yazılmasına karşın ihbarnamelerin eklenmediği, tarih sayısının yazılmadığı, tebliğ tarihinin belirtilmediği, yetki belgesinin eklenmediği, aralarında maddi, hukuki ya da sebep sonuç ilişkisi bulunmayan birden fazla yıla ilişkin özel usulsüzlük cezasına karşı bir dilekçe ile dava açıldığı anlaşıldığından dilekçe ret kararı verilmesi üzerine verilen yenileme dilekçeleri ile üç ayrı dava açılmasına karşın, yenileme dilekçelerinde işlemin tebliğ tarihinin belirtilmediği, işlem ve yetki belgesi eklenmeyerek aynı yanlışlıkların yapıldığının görüldüğü gerekçesiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15. maddesinin 5. bendi uyarınca davanın reddine karar verilmiştir. Davacı; dilekçelerinde dava konusu açıkça belirttiklerini, ihbarnamelerin dilekçeye eklenmemesinin davanın reddine sebep olmayacağını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

Karar: Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.


Danıştay 7. Dairesi

Tarih       : 10.04.2012

Esas No  : 2008/7150

Karar No : 2012/1313

 

YURT DIŞINDA İMZALANAN VE TÜRKİYE’DE YERLEŞİK İKİ AYRI ŞİRKETİN BİRLEŞMESİ TAAHHÜDÜNÜ VE HİSSE DEVRİNİ İÇEREN SÖZLEŞMENİN DAMGA VERGİSİNE TABİ OLMADIĞI

Her ikisi de Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve tam mükellef olan iki ayrı şirketin hissedarlarınca, anılan şirketlerin birleşmesi taahhüdünü ve hisselerinin devrini içeren ve yurt dışında imzalanan sözleşmenin, şirket birleşme ve devrine ilişkin işlemlerin 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na ekli (2) sayılı Tablonun “IV- Ticari ve Medeni İşlerle İlgili Kağıtlar” bölümünün 17. bendi uyarınca vergiden istisna edilmiş olması nedeniyle, vergilendirilmemesi gerektiği hk.

İstemin Özeti: Yurt dışında imzalanan ve Türkiye’de yerleşik iki ayrı şirketin birleşmesi taahhüdünü ve hisse devrini içeren sözleşme nedeniyle ihtirazi kayıtla yapılan beyan üzerine, 2006 yılının Eylül dönemi için damga vergisi tahakkuk ettirilmesi yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davayı; 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 1 ve 3. maddelerinden bahsedilerek, damga vergisinin konusunu oluşturan her kağıdın, taraflara haklar yaratan ya da borç ve yükümlülükler getiren, böylelikle akit tarafların hukuki durumunu belli eden veya ispat imkanı sağlayan belge olduğu; kağıdın hükmünden yararlanılmasının da onun herhangi bir hukuki, ticari ya da benzer bir amaca bağlı olarak kullanılması, sözleşmeyle öngörülen hak ve yükümlülüklere işlerlik kazandırılması olarak tanımlanabileceği; dosyanın incelenmesinden, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve tam mükellef olan (...) Otomotiv Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin ana hissedarı bulunan, Hollanda’da yerleşik (...) ile yine Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve tam mükellef olan (...) Otomotiv Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin ortağı bulunan, Hollanda’da yerleşik (...) arasında 18.05.2006 tarihinde imzalanan sözleşmeyle, (...) Otomotiv firması ile (...) firması arasında hisse devrinin öngörüldüğünün, ayrıca, bu anlaşmanın yanında, Türk Ticaret Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca, (...) Otomotiv firmasının tüm hak ve borçlarıyla (...) firmasına devredildiğinin anlaşıldığı; davacı tarafından, sözleşmenin salt hisse devrine ilişkin olduğu iddia edilmiş olsa da; yukarıda yapılan açıklamalar karşısında, bu iddiaya itibar edilemeyeceği; dolayısıyla, uyuşmazlığa konu sözleşme hükümlerinin incelenmesi sonucunda, anılan sözleşmeyle, yukarıda bahsi geçen Türkiye’de yerleşik iki ayrı şirketin birleşmesinin öngörüldüğü; daha sonra, Türk mevzuatında şirket birleşmeleri için öngörülen prosedürün gerçekleştirilmesiyle de sözleşme hükümlerine işlerlik kazandırıldığı; buna bağlı olarak da, sözleşmenin hükümlerinden Türkiye’de yararlanıldığı; ayrıca, sözleşmenin, 488 sayılı Kanuna ekli (2) sayılı Tabloda yer alan ve vergiden istisna tutulmuş kağıtlardan olmadığı sonucuna ulaşıldığından, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; vergisi davaya konu edilen sözleşmenin bir ortaklık sözleşmesi olduğu; ortaklığın oluşturulabilmesi için gereken koşulları içerdiği; hisse devir işleminin de ortaklık koşullarından biri olduğu; yabancı memleketlerde düzenlenip, Türkiye’de resmi dairelere ibraz edilen kağıtların damga vergisine tabi bulunduğu; olayda, sözleşmenin hükümlerinden yararlanılmasının söz konusu olmadığı; ayrıca, sözleşmenin, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na ekli (2) sayılı Tablonun “IV- Ticari ve Medeni işlerle İlgili Kağıtlar” bölümünün 17. bendi uyarınca damga vergisinden istisna olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar: Dosyanın incelenmesinden; her ikisi de Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş ve tam mükellef olan (...) Otomotiv Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi ile (...) Otomotiv Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinin hissedarlarınca, anılan şirketler arasında, hisse devrinin yanında, bu firmaların bir yıllık süre içerisinde birleşmesi taahhüdüne ilişkin olarak, yurt dışında, 18.05.2006 tarihli bir ortaklık sözleşmesi imzalandığı; sözü geçen firmaların 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri uyarınca gerekli yükümlülüklerin yerine getirilerek birleşmesinin ardından, (...) Otomotiv firmasınca, bu durumun, yukarıda anılan sözleşmenin hükümlerinden yurt içinde yararlanıldığını göstermeyeceği kabul edilmekle birlikte, sonradan bir vergisel sorumluluğun doğmaması amacıyla, bahsi geçen sözleşmeye ilişkin olarak ihtirazi kayıtla yapılan beyan üzerine, 2006 yılının Eylül dönemi için damga vergisi tahakkuk ettirilmesi yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılan davanın, Mahkemece, istemin özeti bölümünde yazılı gerekçeyle reddi yolunda karar verildiği anlaşılmıştır.

488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrasında; bu Kanuna ekli (1) sayılı Tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu öngörüldükten sonra; üçüncü fıkrasında, yabancı memleketlerle Türkiye’deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kağıtların, Türkiye’de resmi dairelere ibraz edildiği, üzerine devir veya ciro işlemleri yürütüldüğü veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalanıldığı takdirde vergiye tabi tutulacağı belirtilmiş; 3. maddesinin birinci fıkrasında, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; üçüncü fıkrasında da, yabancı memleketlerle Türkiye’deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kağıtların vergisini, Türkiye’de bu kağıtları resmi dairelere ibraz eden, üzerlerinde devir veya ciro işlemleri yapanlar veya herhangi bir suretle hükümlerinden faydalananların ödeyeceği ifade edilmiş; 4. maddesinde, bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini için o kağıdın mahiyetine bakılacağı ve buna göre tabloda yazılı vergisinin bulunacağı, kağıtların mahiyetlerinin tayininde, şekli kanunlarda belirtilmiş olanlarda kanunlardaki adlarına, belirtilmemiş olanlarda üzerindeki yazının tazammun ettiği hüküm ve manaya bakılacağı hükme bağlanmış; 9. maddesinde, bu Kanuna ekli (2) sayılı Tabloda yazılı kağıtların damga vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmış; Kanuna ekli (1) sayılı Tablonun “I. Akitlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünde belli parayı ihtiva eden kağıtlardan, mukavelenamelerin, taahhütnamelerin ve temliknamelerin binde 7,5 oranında damga vergisine tabi olduğu açıklanmıştır.

Bu düzenlemelere göre; yabancı memleketlerde veya Türkiye’deki yabancı elçilik ve konsolosluklarda düzenlenen kağıtlar dolayısıyla damga vergisinin doğabilmesi, birbirinden bağımsız üç ayrı durumdan herhangi birinin gerçekleşmiş olmasına bağlı olup, bunlardan biri de, kağıtların hükümlerinden, Türkiye’de herhangi bir suretle yararlanılmasıdır.

Her ne kadar, uyuşmazlık konusu sözleşme ilk bakışta, birleşme taahhüdü ve hisse devri olmak üzere iki ayrı amaç için imzalanmış gibi görünse de, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 409 ve devamı maddelerine göre hisse senetleri nama veya hamiline yazılı olarak düzenlenebilmekte ve hamiline yazılı hisse senetlerinin devri teslim ile, nama yazılı olan hisse senetlerinin devri ise, şirket ana sözleşmesinde aksine hüküm olmadıkça, ciro edilmiş senedi devralana teslimi ile gerçekleşmektedir. Anılan hükümler uyarınca, iki şirket arasında hisse devri için ayrıca bir sözleşme yapılmasına gerek bulunmamakta sözleşmede yer alan, hisselerin devredilmesine ilişkin hüküm, birleşmenin gerçekleştirilebilmesi için yerine getirilmesi gereken koşullardan birini oluşturmaktadır. Bu maddi ve hukuki duruma göre, sözleşmenin konusunun, iki şirket arasındaki birleşmenin koşullarının saptanmasına ve bu hususun taraflarca karşılıklı olarak taahhüt edilmesine ilişkin bulunduğunun kabulü gerekir.

Mahkemece, (...) Otomotiv firması ile Standart Profil firması arasında hisse devrini ve birleşme taahhüdünü içeren ve yurt dışında imzalanan sözleşme hükümleriyle, sözleşmede yer alan hükümler doğrultusunda gerçekleşen şirketlerin birleşmesi olgusunun bir bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda, sözleşmenin hükümlerinden yurt içinde yararlanıldığı yolunda ulaşılan tespit, bu yönüyle yerinde ise de, 488 sayılı Kanuna ekli (2) sayılı Tablonun “IV- Ticari ve Medeni İşlerle ilgili Kağıtlar” bölümünün 17. bendinde, Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan birleşme, devir ve bölünmeler nedeniyle düzenlenen kağıtlar damga vergisinden istisna edilen kağıtlar arasında sayılmış olup, bendin sınırlayıcı bir ifade içermemesi nedeniyle, şirketlerin birleşmesi amacıyla yapılan her türlü işlemin istisna hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açık olduğundan, olayda, iki ayrı şirketin birleşmesi amacını taşıyan sözleşme nedeniyle damga vergisi tahakkuk ettirilmesi yolunda tesis edilen işlemde ve anılan işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenle, temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına, bozma kararı üzerine, bu hususta ayrıca hükmün tesisine gerek bulunmadığına, oybirliği ile karar verildi.

 

Danıştay 7. Dairesi

Tarih        : 02.04.2012

Esas No   : 2008/4440

Karar No  : 2012/1136

ÖTVK Md. 7

MALÛLLÜK İSTİSNASI UYGULANARAK SATILAN ARACI SATIN ALAN KİŞİNİN BEŞ YIL DOLMADAN İKİNCİ KEZ İSTİSNADAN YARARLANDIĞINDAN BAHİSLE SATICI ADINA SALINAN ÖTV İLE KESİLEN VERGİ ZİYAI CEZASI

31.07.2006 tarihinde malûllük istisnası uygulanarak satılan aracı satın alan kişinin, daha önce, 2004/Eylül döneminde de aynı istisnadan yararlandığından bahisle, satıcı adına salınan özel tüketim vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasına dair işlemin vergiye ilişkin kısmının yerinde olduğu; ancak, vergi ziyaına, aynı istisnadan yararlandığı halde bunu beyan etmeyerek, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde öngörülen “beş yılda bir defaya mahsus olmak” şartını ihlal etmek suretiyle, haksız yere istisnadan yararlanan alıcı tarafından sebebiyet verildiğinden, vergi ziyaına sebebiyet veren fiille, bu hususu bilmesi mümkün olmayan satıcı arasında illiyet bağı olmadığından, satıcı adına ceza kesilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: Motorlu araç ticaretiyle iştigal eden davacı tarafından, 31.07.2006 tarihinde malullük istisnası uygulanarak satılan aracı satın alan kişinin, daha önce 2004/Eylül döneminde de aynı istisnadan yararlandığı; dolayısıyla, “beş yılda bir defaya mahsus olmak” şartını ihlal etmek suretiyle, haksız yere istisnadan yararlanıldığından bahisle, davacı adına, 2006/Temmuz dönemi için salınan özel tüketim vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasına dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı; olayda, davacı tarafından, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi kapsamında istisna uygulanarak 31.07.2006 tarihinde araç satılan kişinin, daha önce, 2004/Eylül döneminde de aynı istisnadan yararlandığı; dolayısıyla, anılan hükümde öngörülen “beş yılda bir defaya mahsus olmak” şartını ihlal etmek suretiyle, haksız yere istisnadan yararlanıldığı hususunun sabit olması karşısında, verginin, mükellefi olan davacıdan istenilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı; aynı olay nedeniyle alıcı adına tahakkuk ettirilen verginin ve kesilen cezanın uzlaşma sonucu ödenmiş olmasının, davacı adına tesis edilen işlemi etkilemeyeceği gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; istisna şartlarını ihlal edenin alıcı olduğu; kendileri tarafından tespiti mümkün olmayan, alıcının eyleminden sorumlu tutulamayacakları; İstanbul Defterdarlığının benzer olayda vermiş olduğu 30.10.2002 tarih ve 5812 sayılı görüşünün de aynı yönde olduğu; kaldı ki, aynı olay nedeniyle alıcı adına tahakkuk ettirilen vergi ve kesilen cezanın uzlaşma sonucu ödenmesi nedeniyle, davaya konu tarh ve ceza kesme işleminin mükerrerlik arzettiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar: Temyiz başvurusu; davacı tarafından, 31.07.2006 tarihinde istisna uygulanarak satılan aracı satın alan kişinin, daha önce 2004/Eylül döneminde de aynı istisnadan yararlandığı; dolayısıyla, “beş yılda bir defaya mahsus olmak” şartını ihlal etmek suretiyle, haksız yere istisnadan yararlanıldığından bahisle davacı adına, 2006/Temmuz dönemi için salınan özel tüketim vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezasına dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

Mahkeme kararının, dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan özel tüketim vergisi aslına ilişkin hüküm fıkrası, aynı gerekçe ve nedenle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz dilekçesinde iler sürülen iddialar, bu hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikle bulunmamıştır.

Mahkeme kararının, vergi ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz istemine gelince;

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 344. maddesinin, 4369 sayılı Kanunla değiştirilerek, 01.01.1999 tarihinde yürürlüğe giren şeklinin ilk fıkrasında; vergi ziyaı suçu, mükellef veya sorumlu tarafından 341. maddede yazılı hallerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi olarak tanımlanmış; aynı maddenin ikinci fıkrasında da, vergi ziyaı suçu işleyenlere, ziyaa uğrattıkları verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilmesi öngörülmüştür.

Görüldüğü üzere; vergi ziyaı cezası kesilebilmesi için, verginin anılan Kanun’un 341. maddesinde tanımlanan anlamda ziyaa uğratılmış olması yeterli değildir; ayrıca, vergi ziyaına mükellef veya vergi sorumlusu tarafından neden olunması da gereklidir. Başka anlatımla; vergi idaresinin ceza kesme yetkisini kullanabilmesi, vergi ziyaı ile mükellef ya da vergi sorumlusunun eylemi arasında illiyet bağının kurulabilmesine bağlıdır.

Oysa; olayda, vergi ziyaına, 31.07.2006 tarihinde istisna uygulanarak satılan aracı satın alan kişi, daha önce 2004/Eylül döneminde de aynı istisnadan yararlandığı halde bunu beyan etmeyerek, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 7. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde öngörülen “beş yılda bir defaya mahsus olmak” şartını ihlal etmek suretiyle, haksız yere istisnadan yararlanan, alıcı tarafından sebebiyet verildiğinden, vergi ziyaına sebebiyet veren fiille, bu hususu bilmesi mümkün olmayan davacı arasında illiyet bağının mevcut olmadığı açıktır.

Bu bakımdan; vergi ziyaına sebebiyet veren fiille arasında illiyet bağı olmayan davacı adına ceza kesilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığından, mahkeme kararının aksi yoldaki temyize konu bu hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; mahkeme kararının, özel tüketim vergisi aslı yönünden davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin reddine ve anılan hüküm fıkrasının onanmasına; işlemin, vergi ziyaı cezasına ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin ise kabulüne ve bu hüküm fıkrasının bozulmasına, oybirliği ile karar verildi(*).


(*)         KARŞI OY: 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinin (b) bendinde, bu Kanuna ekli (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tescile tabi olanların ilk iktisabının bir defaya mahsus olmak üzere özel tüketim vergisine tabi olduğu açıklanmış; 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde, özel tüketim vergisinin mükellefinin, bu Kanuna ekli (II) sayılı listedeki mallardan kayıt ve tecile tabi olanlar için; motorlu araç ticareti yapanlar, kullanmak üzere ithal edenler veya müzayede yoluyla satışını gerçekleştirenler olarak belirtilmiş; 7. maddesinin 2. fıkrasında; (II) sayılı listedeki kayıt ve tescile tabi mallardan, münhasıran aracı sakatlığına uygun hareket ettirici özel tertibatı bulunanların malûl ve sakatlar tarafından “beş yılda bir defaya mahsus olarak bizzat kullanılmak üzere ilk iktisabının” vergiden müstesna olduğu hükme bağlanmıştır.

             Bu hükümlerin değerlendirilmesinden, (II) sayılı listede yer alan otomobillerin sadece ilk iktisabının özel tüketim vergisine tabi olduğu; Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasındaki şartların gerçekleşmesi halinde de söz konusu aracın ilk iktisabının özel tüketim vergisinden müstesna olduğu; şartların ihlal edildiğinin sonradan öğrenilmesi halinde ise, istisna nedeniyle alınmayan verginin, mükellefi olan satıcıdan alınması gerekmekle birlikte; satıcının ödemek durumunda kalacağı bu vergi ye ceza nedeniyle oluşan zararını Adli Yargıda açacağı rücu davasında, alıcıdan tazmin etmesi mümkün bulunmaktadır.

             Dosyanın incelenmesinden; davacı tarafından, 31.07.2006 tarihinde istisna uygulanarak satılan aracı satın alan kişi, daha önce 2004/Eylül döneminde de aynı istisnadan yararlandığı halde bunu beyan etmeyerek, 4760 sayılı Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendinde öngörülen, “beş yılda bir defaya mahsus olmak” şartını ihlal etmek suretiyle, haksız yere istisnadan yararlanan alıcı adına mükellefiyette hata yapılarak salınan vergi ve kesilen cezanın uzlaşma sağlanarak ödenmesinden sonra, aynı olay nedeniyle mükellef olan davacı adına, davaya konu tarh ve ceza kesme işlemlerinin tesis edildiği anlaşılmaktadır.

             Bu durumda, alıcı tarafından uzlaşma sağlanarak ödenmesi nedeniyle iade edilmesi söz konusu olmayan vergi ve cezanın, ihlale sebebiyet veren durumu bilmesi mümkün olmayan davacıdan istenilmesi mükerrerliğe sebep olacağından, işlemin özel tüketim vergisine ilişkin kısmının bu nedenle iptali gerektiğinden, mahkeme kararının aksi yoldaki hüküm fıkrasında isabet görülmemiştir.

             Açıklanan nedenle, mahkeme kararının vergi aslı yönünden davanın reddine dair hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin de kabulü gerektiği oyu ile Dairemiz kararının onamaya ilişkin hüküm fıkrasına katılmıyoruz.