DANIŞTAY KARARLARI

Danıştay 9. Dairesi

Tarih              : 19.06.2012

Esas No         : 2010/7673

Karar No        : 2012/4210

VUK Md. 3

SAHTE FATURA DÜZENLEMEK SURETİYLE KOMİSYON GELİRİ ELDE EDİLDİĞİNİN TESPİTİ

Davacının sahte fatura düzenlemek suretiyle komisyon geliri elde edip etmediğinin, vergi incelemesi sırasında sunulmayıp, mahkemeye sunulan belgelerin gerçek bir hukuki muameleyi yansıtıp yansıtmadığı, davacı hakkında daha önce yapılan sahte fatura ticareti suretiyle komisyon geliri elde edilmediğini kanıtlayan belgeler olup olmadığı hakkında, Vergi Usul Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca incelenerek ortaya konulması gerektiği hk.

İstemin Özeti: Davacının defter ve belgelerinin incelenmesi sonucu sahte fatura düzenlemek suretiyle komisyon geliri elde edildiğinden bahisle 2006/Şubat, Nisan-Kasım dönemleri için salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin terkini istemiyle açılan davayı; davacı hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda, ağaç ve kereste ürünleri toptan satışı ile uğraşmak üzere 08.07.2003 tarihinde faaliyete başladığı, kuruluş aşamasında ortakların (...) ve (...) olduğu, en son beyannamesinde iş adresi olarak bildirilen adrese 2003-2007 yılları defter ve belgelerin ibrazına ilişkin yazının memur eli ile tebliğe çalışıldığı, bu adreste düzenlenen tespit tutanağında buranın (...) Ltd. Şti.’nin deposu olduğunun belirlendiği, bu şirketin de ortağının (...) olduğu, defter ve belge isteme yazısının yeminli mali müşavir raporlarında belirtilen adrese memur eli ile tebliğe çalışıldığı, bu adreste (...) Ltd. Şti.’nin faaliyette olduğunun tespit edildiği, Ticaret Sicil Memurluğunca bildirilen adreste ise (...) adlı mükellefe ait bir firmanın faaliyette bulunduğu, adı geçenin faaliyette bulunduğu adresi aynı zamanda hakkında sahte fatura düzenlemekten dolayı inceleme yapılan (...) Ltd. Şti.’nin işyeri adresi olarak gösterdiği, ortakların ikamet adresini (…) İli olarak beyan ettikleri ve bu adreslerde kendilerine ulaşılamadığı, 2006 ve 2007 yılları defter tasdikine ilişkin bilgi tarh dosyasında mevcut olmadığı gibi bu yıllara ilişkin kurumlar vergisi beyannamelerinin verilmediği, beyan edilen katma değer vergisi matrahları yüksek olmasına rağmen ödenecek vergilerin ve kurumlar vergisine ilişkin matrahın düşük olduğu, mükellef şirketin sahip olduğu dört adet aracından üçünün binek, birinin kamyonet olduğu, kamyonetin 2005 yılında alındığı sadece 2005 yılında 1 işçi beyanı olduğu, diğer yıllarda işçi beyanının olmadığı, tahakkuk eden vergi borçlarını ödemediği, tam tasdik sözleşmesi yapılan yeminli mali müşavirin çalışma şartlarının uygun olmamasından dolayı sözleşmeyi fesh ettiği, mal alışlarının hakkında sahte fatura düzenlemekten dolayı rapor bulunan şirketlerden yapıldığı, belirtilen bu kişilerin ortaklarının genelde aynı kişiler olduğu, işyeri ve deposunun bulunmadan büyük ölçüde sermaye gerektiren ticari faaliyetleri yürütmesi mümkün olmadığı göz önüne alındığında, davacı tarafından düzenlenen faturaların, gerçek bir emtia ticareti olmadan komisyon karşılığında düzenlenen faturalar olduğu sonucuna ulaşıldığı, dava dilekçesinde iddia edilen hususları ispatlama yükümlülüğü kendine düşen davacı tarafından bu yönde herhangi bir kanıt ileri sürülmediği, inceleme elemanınca, komisyon geliri hesaplanırken, defter ve belgeler ibraz edilmediğinden davacı şirketin kanuni süresinde verdiği katma değer vergisi beyannamelerindeki matrahın sahte olarak düzenlenen fatura miktarı olarak değerlendirilerek, fatura bedelinin % 2’sinin komisyon geliri olarak hesaplanmasında yasal isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; mal satışında bulunan kişilerin ifadelerine başvurulmadığı, resmi kurumlara yapılan satışların ve temyiz dilekçesine eklenen belgelerin gerçek bir ticari faaliyeti olduğunu ispatladığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar: Uyuşmazlık, davacının defter ve belgelerinin incelenmesi sonucu sahte fatura düzenlemek suretiyle komisyon geliri elde edildiğinden bahisle 2006/Şubat, Nisan-Kasım dönemleri için salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin terkini istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen bozulması istemine ilişkindir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (B) fıkrasında, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyetinin yemin dışında her türlü delille ispatlanabileceği belirtildikten sonra iktisadi, ticari ve teknik gereklere uymayan ve olayın özelliğine göre olağandışı veya alışılmamış bir durumun, iddia eden tarafından ispatlanması gerektiği, adı geçen Kanunun 135. maddesinde vergi incelemesinin hesap uzmanları, hesap uzman yardımcıları, ilin en büyük mal memuru, vergi denetmenleri, vergi denetmen yardımcıları veya vergi dairesi müdürleri tarafından yapılacağı öngörülmüştür.

Davacı tarafından Danıştay Dokuzuncu Dairesinin E: 2010/7678 sayılı dosyasında bulunan temyiz dilekçesi ekinde, yapılan inceleme sırasında inceleme elemanına ibraz edilmeyen belgelerin örnekleri sunularak faaliyetinin gerçek bir ticari faaliyet olduğu iddia edilmiştir. Davacı tarafından inceleme sırasında kendisine ispat olanağı tanınmasına karşın vergi incelemesi sırasında sunulmayıp, temyiz dilekçesi ekinde sunulan belgeler, vergi idaresince evvelce incelenmemiş olan belgeler olduğundan, gerçek bir hukuki muameleyi yansıtıp yansıtmadığı, davacı hakkında daha önce yapılan sahte fatura ticareti suretiyle komisyon geliri elde edilmediğini kanıtlayan belgeler olup olmadığı hakkında, Vergi Usul Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca karşıt inceleme yetkisine de sahip olan vergi idaresinin görüşünün alınmasından sonra yeniden karar verilmesi gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına oybirliği ile karar verildi.

 

Danıştay 4. Dairesi

Tarih               : 12.06.2012

Esas No         : 2012/3659

Karar No        : 2012/2917

İYUK Md. 2, 7

AYNI KONUYLA İLGİLİ OLARAK İKİNCİ KEZ DÜZELTME VE ŞİKAYET BAŞVURUSU İLE DAVA AÇMA SÜRESİNİN CANLANDIRILAMAYACAĞI

Düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi üzerine açılan davada verilen ve kesinleşen karar üzerine, aynı konuyla ilgili olarak herhangi bir yeni hukuki durum söz konusu olmaksızın tekrar aynı istemle yapılan başvurunun, dava açma süresini canlandırmayacağı hk.

İstemin Özeti: Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı’nda 2. sınıf hava aracı bakım teknisyeni olarak görev yapan davacının aldığı uçuş tazminatından gelir vergisi kesilemeyeceğini ileri sürerek yaptığı düzeltme şikayet başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ve 22.09.2005 ile 08.10.2007 tarihleri arasında yapılan kesintinin yasal faizi ile birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; davacının yaptığı görevin 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 29. maddesinde belirtilen nitelikte olduğu anlaşıldığından uçuş tazminatının gelir vergisinden müstesna olduğu gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, kesilen verginin iadesine, faiz isteminin ise reddine karar verilmiştir. Davalı İdare, hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kabule ilişkin kısmının bozulmasını istemektedir.

Karar: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin birinci fıkrasında, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türü olarak sayılmış, aynı Kanun’un 7. maddesinin 1. fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 122. maddesinde, mükelleflerin vergi muamelelerindeki hataların düzeltilmesini vergi dairesinden yazı ile isteyebilecekleri, 124. maddesinde ise vergi mahkemelerinde dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanların şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilecekleri belirtilmiştir.

Doktrinde ve yerleşik yargı kararlarında idari işlemler; idari makam ve mercilerin idare işlevleriyle ilgili olarak kamu hukuku alanında tesis ettikleri tek taraflı, doğrudan uygulanabilir nitelikteki hukuki tasarrufları olarak tanımlanmaktadır. Düzeltme ve şikayet başvurularının reddine ilişkin işlemler de idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir nitelikte işlemler olup, bu işleme karşı da yasal dava açma süresi içinde vergi mahkemesinde dava açılabilmesi mümkündür.

Dosyanın incelenmesinden; Türk Hava Yolları Anonim Ortaklığı’nda 2. sınıf hava aracı bakım teknisyeni olarak görev yapan davacının aldığı uçuş tazminatından gelir vergisi kesilemeyeceğini ileri sürerek yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ve 22.09.2005 ile 08.10.2007 tarihleri arasında yapılan kesintinin yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle açtığı davada, Vergi Mahkemesinin kararıyla işlemin iptaline, kesilen vergilerin iadesine, faiz isteminin ise reddine karar verildiği, davalı İdarenin temyiz istemi üzerine Danıştay Dördüncü Dairesinin 01.02.2010 günlü ve E. 2008/9302, K. 2010/524 sayılı kararıyla düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi üzerine 30 günlük dava açma süresinin geçirildiği gerekçesiyle Mahkeme kararının bozulduğu, bu karar üzerine davacının tekrar aynı istemle 20.08.2010 günlü düzeltme ve 22.10.2010 günlü şikayet başvurularını yaptığı ve başvurunun zımnen reddi üzerine tekrar görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülebilir bir işlem olan düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi üzerine açılan davada verilen ve kesinleşen karar üzerine, aynı konuyla ilgili olarak herhangi bir yeni hukuki durum söz konusu olmaksızın tekrar yapılan başvuru dava açma süresini canlandırmayacağından Vergi Mahkemesince işin esası incelenerek karar verilmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulüyle, Vergi Mahkemesinin kararının kabule ilişkin kısmının bozulmasına oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 9. Dairesi

Tarih               : 28.05.2012

Esas No         : 2011/7889

Karar No        : 2012/3054

VUK Md. 10

ŞİRKETİN İFLASINA KARAR VERİLMESİ HALİNDE ŞİRKET ORGANLARININ ŞİRKETİ TEMSİL YETKİSİ VE SORUMLULUĞU

Şirketin iflasına karar verilmesi halinde, şirket organlarının temsil yetkisinin tamamen kalkmayacağı, iflas masasının yetkisinin sadece masayı yönetme ile sınırlı olacağı, diğer hususlarda şirket organlarının şirketi temsil yetkisi ve sorumluluğunun devam edeceği hk.

İstemin Özeti: Kanuni temsilcisi olduğu (...) A. Ş.’nin 2005/Haziran dönemine ait ödenmeyen vergi borcunun tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; asıl borçlu şirketin (…) Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.06.2005 tarih ve 2005/302 sayılı kararı ile iflasına karar verilerek iflasın açıldığı, iflasa ilişkin işlemlerin (…) İcra Müdürlüğü’nün 2005/4512 sayılı dosyasında yürütüldüğü, iflas kararının Yargıtay’ca bozulması üzerine iflas işlemlerinin aynı İcra Müdürlüğü’nün 2006/5524 sayılı dosyasında yürütüldüğü, iflas işlemlerinin devam etmekte olduğu, İcra İflas Kanununu hükümlerine göre iflasın açıldığı tarihten kapandığı tarihe kadarki dönemde şirketin idaresinin yasal olarak iflas idaresine geçeceği, bu durumda, şirketin tasfiye dönemindeki borçlarından davacının 213 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre bir sorumluluğunun bulunmadığı, tasfiye dönemine ait kamu alacağı için düzenlenen ödeme emrinin yasal olmadığı gerekçesiyle kabul eden Vergi Mahkemesinin kararının; asıl borçlu şirkete ait borcun elektronik ortamda şirket yetkililerince verilen beyannameden kaynaklandığı, borç döneminde iflas idaresinin teşekkül edip etmediğinin dikkate alınmadığı, davacının kamu borcundan sorumlu olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Karar: Uyuşmazlıkta, kanuni temsilcisi olduğu anonim şirketin 2005/Haziran dönemine ait ödenmeyen vergi borcunun tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı kabul eden Vergi Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 184. maddesinde iflasın açıldığı zamanda müflisin haczi kabil bütün mallarının hangi yerde bulunursa bulunsun bir masa teşkil edileceği ve alacakların ödenmesine tahsis olunacağı, iflasın kapanmasına kadar borçlunun uhdesine geçen malların masaya gireceği, müflis namına gelen mektupların iflas idaresi tarafından açılacağı, 191. maddesinde borçlunun iflas açıldıktan sonra masaya ait mallar üzerinde her türlü tasarrufunun alacaklarına karşı hükümsüz kalacağı, 223. maddesinde iflas idaresinin üç kişiden oluşacağı, 226. maddesinde ise masanın kanuni mümessilinin iflas idaresi olduğu hükmüne yer verilmiştir. Öte yandan, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 437. maddesinde iflas halinde tasfiyenin iflas idaresi tarafından İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılacağı, şirket organlarının temsil yetkisinin ancak şirketin iflas idaresi tarafından temsil edilmediği hususlar için geçerli olacağı hükmü yer almaktadır.

Yukarıda anılan İcra İflas Kanunu hükümleri çerçevesinde iflas idaresinin görev ve yetkileri belirlenmiştir. Buna göre, iflas idaresi, müflisin haczi kabil tüm mallarından oluşan masayı yönetmek, masanın menfaatini gözetmek ve tasfiyeyi yapmakla mükelleftir. Bunun dışındaki konularda iflas idaresinin herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır. Nitekim, bu kural Türk Ticaret Kanunu’nun 437. maddesinde düzenlenmiştir İflas idaresi tarafından temsil edilmeyen hususlarda şirket organlarının temsil yetkisinin devam edeceği açıktır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının kanuni temsilcisi olduğu (...) A.Ş.’nin (…) 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21.06.2005 tarih ve 2005/302 sayılı kararı ile iflasına karar verildiği, iflas işlemlerinin 2. İcra Müdürlüğü’nün 2005/4512 sayılı dosyasında yürütülmeye başlandığı, iflas kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin kararı ile bozulduğu, bozma kararı üzerine Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.09.2006 tarih ve 2006/495 sayılı kararı ile yine şirketin iflasına karar verildiği, iflas işlemlerinin halen devam ettiği, vergi dairesince iflas masasında herhangi bir malvarlığının mevcut olmadığının tespiti üzerine kamu alacağının asıl borçlu şirketten tahsil imkanının bulunmadığından bahisle düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davanın anılan gerekçe ile kabul edildiği görülmektedir.

Her ne kadar Vergi Mahkemesince, asıl borçlu şirketin 21.06.2005 tarihinde iflasına karar verildikten sonra şirketin idaresinin yasal olarak iflas idaresine geçtiği, şirketin kanuni temsilcisi olan davacının sorumluluğunun bulunmadığı belirtilerek dava konusu ödeme emri iptal edilmişse de, iflas tarihinden itibaren şirketin temsil yetkisinin tamamen iflas masasına geçtiğinden bahsetmek yukarıda anılan mevzuat uyarınca mümkün olmamaktadır. İflas İdaresi sadece masayı yönetmekle yetkilidir. Bunun dışındaki hususlarda şirket organlarının şirketi temsil yetkisi ve sorumluluğu devam edecektir.

Kaldı ki, uyuşmazlık konusu kamu alacağının şirket yetkilisince 2005/Haziran dönemi için 20.07.2005 tarihinde verilen elektronik beyannameden kaynaklandığı dikkate alındığında davacının sorumlu olduğu görülecektir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına oybirliği ile karar verildi.

 

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi

Tarih               : 19.04.2012

Esas No         : 2010/5967

Karar No        : 2012/13880

4857 s. İş K. Md. 17, 24, 25

ÜCRETİ YÜKSELTİLMEDİĞİ GEREKÇESİYLE İŞÇİ TARAFINDAN FİİLEN YAPILAN FESHİN HAKLI FESİH SAYILMAYACAĞI VE İŞÇİNİN KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANAMAYACAĞI

Elektrik mühendisleri odasının ücret belirlemesinin işveren açısından bağlayıcı olmadığı, ücretin yükseltilmemesi üzerine davacı işçi tarafından fiilen yapılan feshin haklı fesih niteliği taşımadığı, bu nedenle davacı işçinin kıdem tazminatına hak kazanmayacağı hk.

İsteminin Özeti: Davacı, mensubu olduğu Elektrik Mühendisleri Odası tarafından 1.500 TL ücret almalarına karar verildiği gerekçesi ile ücretinin 1.500 TL’ye yükseltilmesi için işverene ihtar gönderdiğini, ihtara cevap verilmemesi halinde iş akdinin işverence feshedilmiş sayılacağını bildirdiğini belirterek, kıdem tazminatı ile iki veya üç aylık manevi tazminatının ödenmesini talep etmiştir.

Davalı, davacının iş akdini tek taraflı olarak feshettiğini ve taleplerinin yersiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı davalı temyiz etmiştir.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iş akdini feshinin haklı fesih niteliği taşıyıp taşımadığı ve bu bağlamda kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davacı, davalı işyerinde elektrik mühendisi olarak görev yaptığını, bağlı bulunduğu elektrik mühendisleri odasının sirkülerine göre 2008 yılı net ücretinin en az 1.500 TL olarak belirlenmesi nedeniyle işverene 01.01.2008-31.12.2008 tarihleri arasında aylık ücretinin 1.500 TL olarak ödenmesini talep ettiğini, bu ihtarnameye rağmen bugüne kadar ödeme yapılmadığını ve ihtarnameye cevap verilmeyerek işine son verildiğini iddia ederek kıdem tazminatı talep etmiştir. Davalı işveren davacının iş akdinin kendisi tarafından işe devam etmeyerek sona erdirildiğini savunmuştur. Dava dilekçesinde belirttiği ihtarnamesinde aylık ücretinin net 1.500 TL olarak ödenmesini talep etmiş ve ihtarnamenin tebliğinden itibaren 7 gün içinde olumlu cevap alınmazsa iş akdine son verildiğinin kabul edildiği bildirilmiştir. Davacının dava dilekçesindeki ve ihtarnamesindeki açıklaması karşısında iş akdinin ücretinin yükseltilmemesi nedeni ile kendisi tarafından fiilen feshedildiği, elektrik mühendisleri odasının ücret belirlemesinin işveren açısından bağlayıcı olmadığı, ücretin yükseltilmemesi üzerine davacı işçi tarafından fiilen yapılan feshin haklı fesih niteliği taşımadığı, bu nedenle davacının kıdem tazminatı talebinin yerinde olmadığı anlaşıldığından kararın bozulması gerekmiştir.

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu

Tarih               : 04.04.2012

Esas No         : 2011/447

Karar No        : 2012/147

VUK Md. 413

SİRKÜLERLERİN İPTAL DAVASINA KONU EDİLEMEYECEĞİ

1- Maliye Bakanlığına sirküler yapma yetkisi, Vergi Usul Kanunu’nun 413. maddesinde vergi kanunlarının uygulanması konusunda düşülen duraksamaları gidermek üzere çok sayıda vergi yükümlüsü tarafından yöneltilen açıklama isteklerini kapsamak üzere tanındığından bu metinlerin, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelik taşımadıkları ve iptal davasına konu edilemeyecekleri,

2- Bireysel işlemin dayanağı gösterilen sirküler; Danıştay’da dava konusu yapılabilecek genel düzenleyici idari işlem niteliği taşımadığından; davanın, bireysel işleme karşı açılan kısmının bu nedenle ilk derecede Danıştay’da incelenemeyeceğinden; davanın esasını inceleyen Daire kararını bozan Kurul kararının düzeltilmesini gerektiren bir neden bulunmadığı hk.

İstemin Özeti: İthalatçı şirketin bayii olarak otomobil ve benzeri araç ticareti yapan davacı tarafından, alış faturasının düzenlendiği tarih ile ödemenin yapıldığı tarih arasındaki döviz kuru değişmelerinden lehine doğan kur farklarının katma değer vergisine tabi olmayacağı ihtirazi kaydı ile Aralık 2005 dönemi için 24 Ocak 2006 tarihinde verilen beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen katma değer vergisinin itirazlı kısmının kaldırılması ve tahakkukun dayandığı ileri sürülen 05.05.2004 tarih ve 2004/14 sayılı Katma Değer Vergisi Sirkülerinin iptali istemiyle 20.02.2006 tarihinde açılan davayı; Vergi Mahkemesinin görevsizlik nedeniyle verdiği, davanın görev yönünden reddine ilişkin kararıyla gönderilmesi üzerine inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 29.11.2007 günlü ve E. 2006/2579, K. 2007/3871 sayılı kararıyla; Sirkülerin dava konusu edilen bölümü, mükellefin menfaatini etkileyen hükümler içerdiğinden, idari davaya konu olacak, kesin ve yürütülmesi zorunlu düzenleyici işlem niteliği taşıdığı; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 26. maddesinde, dövizle yapılan işlemlerde dövizin, vergiyi doğuran olayın meydana geldiği tarihteki cari kur üzerinden Türk parasına çevrileceğinin düzenlendiği, fatura tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen sürede meydana gelen kur farkının katma değer vergisinin matrahına dahil olacağı yönünde bir düzenlemeye yer verilmediği; bu nedenle Sirkülerin dava konusu edilen bölümünün, 3065 sayılı Kanunun 26. maddesine aykırı bir düzenleme içerdiği gerekçesiyle; dava konusu Sirkülerin 3. bölümünü iptal etmiş ve ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden tahakkuk eden katma değer vergisinin itirazlı kısmını kaldırmıştır.

Maliye Bakanlığı ve Antalya Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz istemlerini inceleyen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 24.12.2010 günlü ve E. 2008/666, K. 2010/620 sayılı kararıyla; bir idari işleme karşı açılacak davanın ilk derecede Danıştay’da açılarak görülebilmesi için davaya konu yapılan idari işlemin, yürütülmesi gereken genel düzenleyici idari işlem niteliğini taşıması gerektiği, bir hukuk normunun uygulanmasına ilişkin açıklama içeren, idarenin bu norma ilişkin görüşlerini bildiren metinlerin, iptal davasına konu edilemeyeceği, Danıştay’ın yerleşik içtihatlarının bu yolda olduğu, Maliye Bakanlığına sirküler yayımlama konusunda verilen yetkinin amacının, mükelleflerin vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından yeterince açık olmayan ve duraksama yaratan hususlarda istemiş oldukları açıklamaların, yazılı olarak her mükellefe ayrı ayrı yapılması yerine, aynı durumda bulunan tüm mükelleflere duyurulmasını sağlamak olduğu, idareye, ilgililerin bir hukuk normunun ne şekilde uygulanması gerektiği konusunda düştükleri duraksamayı gidermek üzere açıklama yetkisi tanıyan yasal düzenleme uyarınca, sadece duraksamaya düşenler için değil, tüm ilgililere açıklama yapılması amacıyla hazırlanan metinlerin genel nitelikte olması, bu metinlere düzenleyici işlem olma niteliği kazandırmayacağından, iptal davasına konu edilmelerine olanak bulunmadığı, Sirkülerdeki açıklamaların, idari işlemlerin en temel niteliği olan etkili olma özelliğinden yoksun olduğu, idareye düzenleme yapma yetkisi tanınan konularda bu yetki kullanılarak yapılan düzenlemelerin, sadece mükellef olanlar için değil, mükellefiyet tesis edilmemiş kimselerin de bilgisine ulaşılacak şekilde Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla nesnellik kazanması gerektiği halde, Bakanlığın sadece internet sitesinde duyurulması nedeniyle elektronik ortama erişimle sınırlı yapılan duyuru, nesnel işlemler için tanınan yargı yoluyla denetimi de sınırlayacağından, düzenleme yapma yetkisine konu oluşturacak hususların sirküler yapma yetkisi dışında kaldığı, davacı adına, ileri sürdüğü ihtirazi kayıt kabul edilmeyerek Aralık 2005 dönemi için verilen beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen katma değer vergisinin itirazlı kısmının kaldırılması ve 05.05.2004 tarih ve 2004/14 sayılı Katma Değer Vergisi Sirkülerinin iptali istemiyle birlikte ve ilk derecede Danıştay’da dava açılabilmesi; 2004/14 sayılı Katma Değer Vergisi Sirkülerinin genel düzenleyici idari işlem olmasına bağlı olduğundan ve 213 sayılı Yasa’nın 413. maddesine dayanan 2004/14 sayılı Katma Değer Vergisi Sirkülerinin genel düzenleyici idari işlem niteliği taşımaması nedeniyle idari davaya konu edilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından, davanın itirazlı tahakkuka ilişkin kısmının ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da incelenmesine olanak bulunmadığı, gerekçesiyle Daire kararını bozmuştur.

Davacı tarafından; davaya konu yapılan sirkülerin idari davaya konu olacak nitelikte genel bir düzenleyici işlem olduğu ileri sürülerek kararın düzeltilmesi istenmiştir.

Karar: 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 54. maddesinde, Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bu maddede yazılı sebeplerle kararın düzeltilmesinin istenebileceği kurala bağlandığından ve dilekçede ileri sürülen sebepler bunlardan hiçbirine uymadığından, karar düzeltme isteminin reddine, usulde ve esasta oyçokluğu ile karar verildi(*).


(*)         KARŞI OY X- Düzeltilmesi istenen Kurul kararının (X) işaretli Karşı Oy yazısında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca karar düzeltme isteminin kabulüyle Kurul kararı kaldırılarak Daire kararına yöneltilen temyiz isteminin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

            KARŞI OY XX- Düzeltilmesi istenilen Kurul kararının (XX) işaretli Karşı Oy yazısında da açıklandığı üzere; karar düzeltme isteminin öncelikle 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesinin l/a bendine aykırı karar verilmesi nedeniyle kabulü gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.