Danıştay 9. Dairesi

Tarih    : 19.02.2013

Esas No         : 2009/9941

Karar No : 2013/835

VUK Md. 10

YÖNETİM KURULU ÜYELİĞİNDEN AYRILAN KİŞİNİN ÜYELİKTEN AYRILIŞININ TESCİL EDİLMEMESİ HALİNDE SORUMLULUĞU DEVAM EDER

Yönetim kurulu üyeliği herhangi bir nedenle sona eren kişinin üyelikten ayrılışı ticaret sicilinde tescil ve gazeteyle ilan edilmezse, şirket borçlarından iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam eder.

İstemin Özeti: (…) A.Ş.’den tahsil edilemeyen 1997/Şubat-Eylül, kasım ve Aralık dönemlerine ait kamu alacağının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.

Karar: İstem, (…) A.Ş.’den tahsil edilemeyen 1997/Şubat-Eylül, Kasım, Aralık dönemlerine ait kamu alacağının tahsili amacıyla kanuni temsilci sıfatıyla davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davanın temyizen incelenerek bozulmasına ilişkindir.

Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiş, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen kamu alacaklarının, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmıştır.

Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesinde anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından idare ve temsil olunacağı; 300. maddesinin 8. bendinde, yönetim kurulu üyeleriyle şirketi temsile yetkili kimselerin ad ve soyadları, ikametgahları ve tabiyetlerinin ticaret siciline tescil ve ilan edileceği, 33. maddesinde tescil edilmiş hususlarda ortaya çıkacak her türlü değişikliğin de tescil edileceği, 38. maddesinde ise ticaret sicili kayıtlarının üçüncü kişiler hakkında kaydın gazete ile ilan edildiği günü izleyen iş gününden başlayarak hüküm ifade edeceği kurala bağlanmıştır.


Dosyanın incelenmesinden ödeme emirleri içeriği vergi borçlarının 1997/Şubat-Eylül, Kasım ve Aralık dönemlerine ilişkin olduğu ve davacının (…) Noterliğinde onaylı 06.06.1997 tarih ve 24985 sayılı istifaname ile yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiği anlaşılmaktadır.

Yönetim kurulu üyeliğinden tek taraflı olarak çekilmeyi ifade eden istifa, bozucu yenilik doğuran bir hakkın kullanılmasıdır. İstifa, irade beyanının şirkete ulaşması ile hukuki sonuçlarını doğuracağından ve yönetim kurulu üyesi sıfatı istifanın şirkete ulaşması ve kabulü ile sona ereceğinden istifa tarihinden sonraki işlemlerden ve kamusal yükümlülüklerden yönetim kurulu üyesi olarak sorumluluk söz konusu olamayacaktır.

Tescil ve ilan edilmiş hususlardaki değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi gerektiği yolundaki kural nedeniyle yönetim kurulu üyeliği herhangi bir nedenle sona eren kişinin üyelikten ayrılışı ticaret sicilinde tescil ve gazeteyle ilan edilmezse, şirket borçlarından iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam eder. Ancak yönetim kurulundan istifa ederek fiilen ayrılmak suretiyle şirketin borçlarının ödenmesi konusunda yetkisi kalmayan davacının, şirketin varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen kamu alacaklarından sorumlu tutulması hukuka uygun bulunmamaktadır.

Bu itibarla, davacının (…) A.Ş.’nin kanuni temsilciliğinden ayrıldığı 06.06.1997 tarihinden önceki dönemlere ait kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı, kanuni temsilcilikten ayrıldığı 06.06.1997 tarihinden sonraki dönemlere ait kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinde ise hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine, Vergi Mahkemesinin kararının; davacının kanuni temsilciliğinden ayrıldığı tarihten önceki dönemlere ait kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirleri yönünden onanmasına, kanuni temsilcilikten ayrıldığı tarihten sonraki dönemlere ait kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirleri yönünden ise bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi

Tarih    : 15.11.2012

Esas No         : 2012/15131

Karar No : 2012/20193

5521 s. İMK Md. 8

4857 s. İş K. Md. 2/6

İŞ MAHKEMESİ KARARLARINDA TEMYİZ SÜRESİ:
İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜMDEN DOĞAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNDE ÜST-ALT İŞVEREN İLİŞKİSİ, ASIL İŞVERENİN SORUMLULUĞU VE KUSURSUZ SORUMLULUK

İş Mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz edilmesi gerektiği;

Bir işin bütünüyle bir işverene devri veya anahtar teslimi şeklinde işin verilmesinin, üst-alt işveren ilişkisini ortadan kaldıracağı, iş kazası sonucu ölümden doğan maddi ve manevi zararlarının giderilmesinden, işi bütünüyle devredenin asıl işveren sıfatıyla sorumlu olmayacağı ve olayda uygulanma imkânı bulunmayan kusursuz sorumluluk ilkesinden hareketle maddi ve manevi zarardan sorumlu tutulmayacağı hk.

İstemin Özeti: Davacı murisi, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hüküm, davacılar ve davalılardan Kültür ve Turizm Bakanlığı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Karar: Temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1- Hüküm İş Mahkemesinden verilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesi hükmüne göre ise İş Mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyiz olunması gerekir.

Olayda hüküm temyiz eden davacılar vekilinin yüzüne karşı 15.04.2009 tarihinde tefhim edildiği halde temyiz 14.05.2009 tarihinde yapılmıştır. Şu duruma göre davada 8 günlük temyiz süresi fazlası ile geçmiştir. Davacıların temyiz isteminin 01.06.1990 tarih ve 1989/3 E. 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı da gözönünde tutularak süre aşımı yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın temyizine gelince;

Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin açmış olduğu maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile kararda yazdığı şekli ile anne ve baba yönünden maddi ve manevi kardeşler yönünden ise manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalılar Kültür ve Turizm Bakanlığı, Yavuz, Turan ve E... Limited şirketinden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Uyuşmazlık, davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın asıl işveren sıfatıyla maddi ve manevi zararların giderilmesinden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Gerek 4857 sayılı Yasa’nın 2/6 ve gerekse 5510 sayılı Yasa’nın 12/son maddesi ile yürürlükten kalkan Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 87/2. maddesinde; aracının hukuksal açıdan tarifi yapılmış kimlerin aracı veya halk arasındaki deyimi ile “taşeron” sayılacağı belirlenmiştir. Buna göre; aracıdan bahsedilebilmek için; öncelikle üst işveren ve bunun tarafından ortaya konulan bir iş olmalı ve görülmekte olan bu işin bölüm ve eklentilerinden bir iş alt işverene devredilmelidir. Çoğu kez bina inşaat işlerinde görüldüğü gibi, ana binayı veya asıl işi bitirmekle yükümlü bir işveren, bu işin doğrama, döşeme, su tesisatı gibi bölümlerini aracılara devretmektedir. Bu gibi durumlarda üst-alt işveren ilişkisinden söz edilebilir. Buna karşı, bir işin bütünüyle bir işverene devri durumunda veya anahtar teslimi denilen biçimde işin verilmesi durumunda, artık üst-alt işveren ilişkisi ortada bulunmamaktadır. Arsanın veya binanın salt maliki olmak ve ihale makamı olarak işi bütünüyle devretme durumlarında, ortada aracı denilen kurumdan söz edilemez. Zira burada iş tamamıyla ve bütün olarak bağımsız bir işverene devredilmektedir.

Dava konusu olayda, davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı vekili, diğer davalı E... İnşaat Limited Şirketi ile aralarında “anahtar teslimi” sözleşme bulunduğunu beyan ederek asıl işveren sıfatıyla sorumlu olmadıklarını iddia etmiş taraflar arasında akdedilen 03.10.2005 tarihli Doğubeyazıt Kültür Binası ikmal inşaatını anahtar teslimi ve götürü bedel usulü yapıldığı eser sözleşmesinin (inşaat sözleşmesinde) 15.2. maddesinde açıkça işin anahtar teslimi olduğu belirtilmiştir. Bu durumda davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iş kazası nedeniyle davacıların maddi ve manevi zararlarının giderilmesinden asıl işveren sıfatıyla sorumlu olmayacağı ve yapılan işin davalı Bakanlığın asıl işinin bir parçası durumunda olmadığı açıkça ortadadır. Davalı Bakanlık yönünden davanın reddi yerine olayda uygulanma imkanı bulunmayan kusursuz sorumluluk ilkelerinden hareketle maddi ve manevi zarardan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

O halde, davalı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

 

Danıştay 4. Dairesi

Tarih    : 29.05.2012

Esas No         : 2009/6960

Karar No  : 2012/2112

VUK Md. 116, 117

DAVA AÇMA SÜRESİ GEÇTİKTEN SONRA VERGİ ZİYAI CEZALARININ KALDIRILMASI İSTEMİYLE YAPILAN DÜZELTME ŞİKAYET BAŞVURUSU

Dava açma süresi geçtikten sonra, vergi ziyaı cezalarının kaldırılması istemiyle Vergi Dairesine ve Maliye Bakanlığı’na yapılan düzeltme şikâyet başvurularının, vergisi daha önce tevkif yoluyla ödenmiş olan gelirlerin diğer gelirlerle birlikte beyan edildiği, bu şekilde fazladan ve mükerrer şekilde vergi ödendiği şeklindeki davacı iddialarının vergi hatası kapsamında incelenip değerlendirilmesi gerektiği hk.

İstemin Özeti: 2007 yılına ait beyannamesini, vergisi tevkif yoluyla ödenmiş olan gelirlerini de dahil ederek veren davacı bu şekilde fazladan ödediği vergilerin iadesi istemiyle yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusuna zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin kararıyla; 213 sayılı Kanun’un 122-124. maddelerine göre düzeltme ve şikayet yoluna gidilebilmesi için aynı Kanun’un 117 ve 118. maddelerinde tanımı yapılan bir hatanın yapılmış olması gerektiği, uyuşmazlığın vergi hatası dışında maddi olayların değerlendirilmesi ve irdelenmesini gerektiren bir sorun olarak ortaya çıkması ve çözümü gerektirmesi hallerinde ise düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi üzerine açılacak davalarda işin esasına yönelik iddiaların incelenemeyeceği, olayda 213 sayılı Kanunun 117 ve 118. maddedeki kapsamında bir vergi hatası değil ancak yasaların yorumu sonucu çözümlenebilecek bir uyuşmazlık bulunduğundan davacının başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemle hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı, kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek bozulmasını istemektedir.

Karar: 2007 yılına ait beyannamesini, vergisi tevkif yoluyla ödenmiş olan gelirlerini de dahil ederek veren davacı tarafından bu şekilde fazladan ödediği vergilerin iadesi istemiyle yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusuna zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davayı söz konusu uyuşmazlığın düzeltme ve şikayet yoluyla çözülebilecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle reddeden Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 116. maddesinde vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması vergi hatası olarak tanımlanmış, aynı Kanun’un 117. maddesinde matrah hataları, vergi miktarında hatalar ve verginin mükerrer olması “hesap hataları” olarak, 118. maddesinde ise, mükelleflerin, şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hata ve vergilendirme ve muafiyet döneminde hatalar vergilendirme hataları olarak sayılmıştır. Aynı Kanun’un “Düzeltme Yetkisi ve Reddiyat” başlıklı 120. maddesinde, vergi hatalarının düzeltilmesine, ilgili vergi dairesi müdürünün karar vereceği belirtilmiştir.

Vergi Usul Kanununun “şikayet yolu ile müracaat” başlıklı 124. maddesinde, dava açma süresi geçtikten sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanların Maliye Bakanlığı’na başvurabilecekleri açıklanmış olup, bu hükümle, dava açma süresini geçirmiş mükelleflere, açık bir vergilendirme hatası varsa bu hatanın bir kez daha düzeltilmesini isteyebilme hakkı tanınmıştır.

Anılan Kanun hükümlerine göre, vergi hatası türlerinden birini yapısında taşıyan sakat bir vergilendirme işlemine karşı beş yıllık zamanaşımı süresi içinde kalmak koşuluyla, bu hata, vergi dairesince re’sen ya da yükümlünün başvurusu üzerine düzeltilebilir. Düzeltme başvurusu vergi dairesince reddedilen yükümlünün ise, şikayet yolu ile Maliye Bakanlığı’na başvuru olanağı vardır. Vergilendirme işlemlerindeki belli sakatlıkların giderilmesini sağladığından, düzeltme ve şikayet başvurusu yolları uyuşmazlıkların yargı yoluna başvurulmadan önce İdari merciler önünde çözümlenmesine olanak sağlayan, hukuk devleti ilkesinin işlerlik kazanmasında etkili olan idari başvuru yollarıdır.

Dava açma süresi geçtikten sonra, vergi ziyaı cezalarının kaldırılması istemiyle Vergi Dairesine ve Maliye Bakanlığı’na yapılan düzeltme şikayet başvurularının yukarıda belirtilen niteliği karşısında, vergisi daha önce tevkif yoluyla ödenmiş olan gelirlerin diğer gelirlerle birlikte beyan edildiği, bu şekilde fazladan ve mükerrer şekilde vergi ödendiği şeklindeki davacı iddialarının vergi hatası kapsamında incelenip değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, Vergi Usul Kanunu’nun vergilendirme hatası ile ilgili 116, 117 ve 118. maddeleri kapsamında incelenemeyeceği gerekçesiyle davayı reddeden Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Bu nedenle temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına oyçokluğuyla karar verildi(*).


(*)         KARŞI OY: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle karara karşıyız.