Kemal Göktaş

Yargıtay, insanlığa karşı suçlar ile kamu görevlilerinin işlediği işkence ve yaşam hakkı ihlali suçlarında zamanaşımının işlemeyeceği kuralının sadece Anayasada gerekli değişikliğin yapıldığı 7 Mayıs 2004’ten sonra işlenen suçlarda geçerli olacağına karar verdi.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 12 Eylül darbesi döneminde idam edilen Veysel Güney’le ilgili olarak Adalet Bakanlığı’nca yapılan kanun yararına bozma başvurusu sonunda verdiği kararın emsal olması ve sürekli uygulanması durumunda, anayasa değişikliğinin yapıldığı tarih olan 7 Mayıs 2004’ten önce işlenen hiçbir suç zamanaşımı muafiyetinden yararlanamayacak. Bu durumda Türkiye’nin yakın tarihindeki çok önemli olayların zamanaşımı engeline takılmadan soruşturma olanağı da ortadan kalkmış olacak. Örneğin Dersim ile ilgili açılan sembolik olsa da önemli görülen soruşturma yürütülemeyecek. Bunun yanı sıra 6-7 Eylül olayları, Beyazıt katliamı, 1 Mayıs katliamı, Çorum, Maraş, Sivas, Malatya’daki 12 Eylül öncesinde işlenen katliamlar doğal zamanaşımı süresi dolduğundan soruşturma konusu yapılamayacak. En önemlisi 12 Eylül dönemindeki cezaevinde öldürme, işkence ve yargısız infaz suçları, Madımak katliamı, Güneydoğu’da işlenen faili meçhuller ve Güçlükonak gibi katliamlar da zamanaşımı engeline takılacak. 2004’ten önce işlenmiş işkence suçlarında ise dosyanın işlem görüp görmediğine göre durum değişecek. Bu suçlarda zamanaşımı süresi 10 yıl. Eğer zamanaşımını kesen bir iddianame hazırlanmışsa süre 15 yıla kadar uzuyor. Bu nedenle, Yargıtay kararı 2004 öncesi işkence suçlarını bir soruşturmaya konu olmaması koşuluyla etkileyecek. Soruşturmaya ve davaya konu edilmemiş dosyalar, zamanaşımı nedeniyle düşecek.
Güney için başvuru
12 Eylül darbesi döneminde idam edilen Veysel Güney’in ailesi, 2010’da yapılan anayasa değişikliğinden sonra, Güney’in idamı nedeniyle sorumlular hakkında, “işkence, canavarca his saikiyle veya işkenceyle öldürme” suçlarından dava açılması için yerel mahkemelerden sonuç alamadı. Bunun üzerine aile, Adalet Bakanlığı’na başvurarak takipsizlik kararının kaldırılması için Yargıtay’a kanun yararına bozma başvurusu yapılmasını istedi. Bakanlık da bu talebi kabul ederek Yargıtay’a takipsizlik kararının kaldırılması için başvurdu. Ancak başvuruyu görüşen Yargıtay 1. Ceza Dairesi, talebi, suçun zamanaşımına girdiği gerekçesiyle reddetti. Daire, darbe döneminde verilen idam kararının da, “bağımsız bir mahkeme tarafından verildiği” gerekçesiyle yaşam hakkı ihlalinden söz edilemeyeceğine hükmetti.
7 Mayıs 2004 vurgusu
Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin kararında, şöyle denildi:
“AİHM kararlarında bir kamu görevlisinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı ve işkence yasağı haklarının düzenlendiği 2. ve 3. maddelerine aykırılıktan ihlalden suçlandığında, yargılamasında dava zamanaşımının esas alınamayacağı, özel ve genel af uygulanmasına izin verilemeyeceği vurgulanmıştır. Veysel Güney, Adana 2 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nin 17 Şubat 1981 tarihli kararıyla idama mahkum edilmiş, 10 Haziran 1981’de idam kararı infaz edilmiştir. Mahkemenin ölüm cezası kararının adil olup olmadığıyla evrensel hukuk kaidelerine uygun olup olmaması, ileri sürülen itiraz çerçevesinde değerlendirme konusu dışında bulunmaktadır. Netice itibarıyla; ölüm cezası bağımsız bir mahkeme kararı sonucu gerçekleşmiştir. Bu itibarla; yaşam hakkı ihlalinden söz etmek mümkün değildir. 
İşkencenin yasaklanması ve yaşam hakkının korunması konularında; iç hukuktaki yasal düzenlemeleri, iki aşamada tespit etmek gerekir. İç hukukumuzda 7 Mayıs 2004’de anayasa değişikliğine kadar olan evrede; suç ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca dava zamanaşımının uygulanamayacağı pozitif hukuk açısından ileri sürülemez. Anayasada değişiklik yapılmasından itibaren ise bu suçlar dava zamanaşımının uygulanamayacağı açıktır. Anayasanın bu değişikliği belirtilen suçlar için bir milattır. Bu tarihten sonra AİHM’nin kararlarının, iç hukukta da hüküm ifade ettiği ortadadır. 
“Türkiye geciktirdi”
Türkiye, bu ve benzeri fiillerden ötürü çıkan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve protokolleri zamanında kabul etmemiştir. Ağırdan, alttan alarak sözleşmelerin onaylanmasını çok geciktirmiştir. Vurgulanan tüm sözleşme hükümlerinin onaylanması yalnız başına uygulama için yeterli değildir. Nihayet, 7.5.2004 tarihli anayasa değişikliği pürüzleri, tereddütleri bertaraf etmiştir. Konuya hangi açıdan yaklaşılırsa yaklaşılsın, faili meçhul şüpheli veya şüpheliler yönünden davalar, zamanaşımına uğramıştır.”

http://www.milliyet.com.tr/yuksek-mahkeme-den-iskenceye-2004-gundem-1939506/