Müyesser YıldızMüyesser Yıldız 

ByLock olayından sonra, “Aman gizli tanıklara, itirafçılara da dikkat”demiştik.

Buyurun size inanılmaz bir “tanık”vakası!..

Yer, Doğu Anadolu'da küçük bir kentimiz. Konu, darbeye teşebbüs davası.

Soruşturma aşamasında gizli tanıklık yapan ve “Cemaat abisi” diye bilinen tanık, Polis ve Cumhuriyet Savcılığındaki ifadelerinde, “FETÖ” mensubu olduğunu kabul etmiş, tüm yaşantısını anlatmış, bu arada kentte kendisine bağlı bazı askerlerin de adını vermiştir.

Geçen ayki duruşmada, mahkeme heyeti yerini alır. Nedendir bilinmez, duruşma savcısının yanında Başsavcı da duruşmaya çıkar.

Tanık huzura getirilir. Yemin ettirilir.

Mahkeme Başkanı, “Evet anlat bakalım, sen bu sanıklar hakkında ne biliyorsun?” diye sorar.

Tanık, “Tanımıyorum ben onları” cevabını verir.

Mahkeme Başkanı, tanığın ismini verdiği 3 sanığı sırayla ayağa kaldırır. Tanık yine, “Tanımıyorum” der.

Sonrasında şu diyaloglar yaşanır:

Başkan: Neden soruşturma aşamasında “Tanıyorum” dedin?

Tanık: Ben tanıdıklarımı bilgisayardan gösterdim. Sonra, “Darbe davasından içerde olanlar var, zaten darbeci onlar. Ceza alacaklar. Onların da adını ver çıkaralım seni” dediler. Cezaevinde çekilmiş fotoğraflarını gösterdiler. Ben de“Tanıyorum” dedim. İsimleri de kendileri yazdı.

Başkan: Soruşturma aşamasında verdiğin ifadeyi kabul etmiyor musun?

Tanık: Efendim, ben örgüt üyesiyim. Beni gözaltına aldılar. Günlerce işkence yaptılar. Karımı gözaltına alıp, yan odada bana gösterdiler. Çocuklarımı, Çocuk Esirgeme Kurumuna verdiler. Günlerce işkenceden sonra bana, “karınla oruç bozarız” dediler. Ne istiyorsunuz dedim. “Sana söylediklerine ilave olarak birkaç resim göstereceğiz, bunları da tanıdığını söyleyeceksin. Tutanağı imzalayacaksın. Önce karını, bu ifadeleri mahkeme huzurunda tekrar ettikten sonra da seni çıkaracağız” dediler. Ben de imzalamak zorunda kaldım. Aklımı yitirmek üzereyim, psikolojik tedavi görüyorum.

Salondakiler donar kalır! Donup kalan sadece onlar olmaz. Malum, duruşmalar görüntülü ve sesli sistemle (SEGBİS) kaydediliyor ya, işte bu da donmuştur. Görüntüler kaydedilmiş, ama sesler hışırtılıdır. Mahkeme Başkanı, iyi niyetle bir hafta boyunca kaydın ses çözümlerini yaptırmaya çalışır. Ancak sesler anlaşılamaz.

1 HAFTADA NE DEĞİŞTİ?

Duruşmanın tekrarlanması mecburiyeti hasıl olur. Ve bir hafta sonra “Tanık” yeniden huzura alınır. Bu duruşmada da şunlar olur:

Başkan: Evet anlat bakalım, sen bu sanıklar hakkında ne biliyorsun?

Tanık: Tanıyorum ben onları. Evime gelir giderlerdi.

Başkan: Geçen hafta tanımıyorum dedin.

Tanık: O zaman kendilerine ve ailelerine acımıştım.

Başkan: Şimdi ne değişti?

Tanık: Düşündüm ki, herkes suçunun cezasını çeksin.

Başkan: Peki o zaman, teşhis ettireceğim sana bu şahısları.

Avukatların da talebi üzerine teşhis edilecek 3 sanığa ilave olarak 5 kişi daha ayağa kaldırılır ve tanık bu 8 kişi arasından 3'ünü teşhis eder. Bu 3 kişi önceki duruşmada da kendisine gösterilen kişilerdir zaten. Buna rağmen 1'i hakkında, “Benziyor” ifadesini kullanır. Oysa, bu sanık uzun boylu, saçları önden epeyce dökük, sarışın teşhisi kolay bir kişidir.

Her neyse, duruşmadaki diyaloglara devam edelim:

Başkan: Evet, söyle bakalım ne biliyorsun sanık hakkında?

Tanık: Ne demişim daha önce efendim?

Başkan: Önce sen söyle bakalım.

Tanık, zorlanarak da olsa kendisine ezberletildiği tahmin edilen kolluktaki ifadesinden birkaç cümleyi tekrarlar. Sıra avukatların sorularına gelir.

Sanık avukatı, müvekkilinin “Rütbesini, tugaydaki görevini” sorar. Tanık, “Bilmiyorum. Nereden bileyim avukat bey” karşılığını verir. Avukat, “Örgüt abisiymişsin ya!.. Bu örgüt, mensuplarının hele ki, asker mensuplarının her şeyini kayda alıyor” diye tepki gösterir. Tanığın cevabı, “Ben öyle şeyleri bilmiyorum avukat bey” olur.

Avukat peşpeşe yeni sorular yöneltir; “Sanık nereli? Eşi çalışıyor mu, ne iş yapar? Kaç çocuğu var?” gibi...

Eş ve çocuklarla ilgili sorulara “Bilmiyorum” cevabını veren tanık, sanığın memleketi için de, “Sanırım Karadenizli. Gümüşhane, Ordu, Trabzon olabilir” der.

GÖREVDEKİ SANIĞIN TAYİNİNİ ÇIKARDI

Avukat, tanığa soruşturma aşamasındaki, “Benimle birkaç kez görüştü, eşinden habersiz gelirdi” şeklindeki ifadesini hatırlatır. Devamında şu konuşmalar olur:

Tanık: Bilmiyorum avukat bey. Öyle mi demişim?

Avukat: Sanık bu şehre ne zaman tayin oldu?

Tanık: Bilmiyorum.

Avukat: Sen bu adamı bir örgüt abisinden devralmadın mı?

Tanık: Hayır, almadım.

Avukat: Eee, nasıl tanıştınız?

Tanık: Benim evime geldi.

Avukat: Nasıl yani, ziline basıp gelince mi tanıştınız?

Tanık: Evet avukat bey.

Avukat: Evini nereden biliyormuş?

Tanık: Bilmiyorum ki.

Avukat: Sen ziline basan herkesi eve alır mısın?

Tanık: Alırım.

Avukat: Gizli örgütsünüz ya onun için soruyorum, dikkatli olmak zorunda değil misiniz? Peki, nasıl haberleşiyordunuz?

Tanık: Haberleşmiyorduk.

Avukat: Kaç kez geldi evine?

Tanık: Bir kaç kez gelmiştir.

Avukat: Kabaca tarihleri hatırlıyor musun?

Tanık: Hayır.

Avukat: Polisteki ifadende tayin oldu gitti şehirden demişsin?

Tanık: Evet.

Avukat: Ne zaman gitti?

Tanık: 2016 Şubat, Mart, Mayıs falan olabilir. Bahar aylarıydı. (Soruşturma aşamasındaki ifadesinde ise Nisan demiş.)

Avukat: Adam tayin olmamış ki!.. Darbe gecesi bile görevde!..

Tanık: Ne bileyim ben avukat bey?

Avukat: Sen geçen hafta buraya geldin ve “Sanığı tanımıyorum” dedin, hatta,“Yemin ederim ilk kez görüyorum” dedin.

Tanık: Evet.

Avukat: Şimdi ne değişti de tanıyorum diyorsun? Cezaevinde kim görüştü seninle geçtiğimiz hafta?

Bu soru üzerine tanık. Başsavcıya doğru bakar.

Avukat, “Neden bakıyorsun Savcı Beye? Sayın Başkanım, tanık size bakarak konuşsun, ikaz edin lütfen” der. Mahkeme Başkanının, tanığı uyarmasından sonra Avukat, sorusunu tekrarlar. Tanık, kimseyle görüşmediğini söyler. Diyalog şöyle sürer:

Avukat: Psikolog görüştü mü?

Tanık: Görüştü, ama onunla benim rahatsızlığımız üzerine konuşuyorum. İyi geliyor.

Avukat: Koğuşun değişti mi?

Tanık: Evet. Geçen hafta burada ifade verdikten sonra koğuşumu değiştirdiler.

Avukat: Sen mi istedin bu değişikliği?

Tanık: Hayır.

Avukat: Hangi koğuşa aldılar? Kimler var yeni koğuşunda?

Tanık: Polisler var. (Tek tek isimlerini sayar. Bu da göstermektedir ki, tanığın hafızası oldukça iyi.)

Avukat: Tekrar şu polisteki teşhis işlemine dönelim. Sen nasıl teşhis ettin bu şahısları?

Tanık: Bana bilgisayardan resimler gösterdiler, tanıdıklarımı söyledim. Sonra cezaevinde çekilmiş resmini gösterdiler. Ben de “Tanıyorum” dedim.

Avukat: Adını nereden biliyordun?

Tanık: Ben ne bileyim avukat bey? Onlar söylediler adını da.

Avukat: Sen bu ifadeyi verirken avukat yok muydu?

Tanık: Yoktu. İş bittikten sonra geldi. İmzaladı, gitti.

SENİ DE Mİ SÖYLEMİŞİM?

Bu cevaplardan sonra başka sorusu olmadığını belirten Avukat, sözkonusu ifadeyi imzalayan Avukat dahil tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını bildirir.

Ancak duruşmanın asıl bombası birkaç saniye sonra patlar.

Tanığın adını vermediği, tanıkla da hiçbir ilgisi olmayan bir sanık, Mahkeme Başkanından izin isteyerek, soru sormak üzere kürsüye gelir.

Tanığın tepkisi şu olur:

“Seni de mi söylemişim?”

Sonuç:

Sanıkların tutukluluğuna devam kararı verilir. Bu tanık ise tahliye edilir!..

Hasılı kelam; İktidar Anayasa Mahkemesi'nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay'la ilgili verdiği tahliye kararına, “FETÖ ile mücadelede zaafiyete yol açar” diye tepki gösteriyor da peki bu “mücadele yöntemlerine” ne demeli?

Müyesser Yıldız

Odatv.com