22 Temmuz 2014’te başlayan operasyonda bugüne kadar 148 emniyet mensubu gözaltına alındı, bunlardan 39’u tutuklandı. Soruşturma süreci mercek altına alındığında, bu iki operasyonun her aşamasına hukuk dışı işlemler damgasını vurdu. Ancak İstanbul Savcılığı, mahkemeden serbest kalan 38 polis için ortada yeni bir delil olmadığı halde tekrar tutuklama talebinde bulundu. Yani, hukuki ve kanuni açıdan temelsiz bu soruşturma, hız kesmeden hayata geçiriliyor. Aylardır, ‘cadı avıysa, cadı avı yapacağız’ söylemleri doğrulanıyor.

İlk operasyonda, emniyette gözaltındayken takılan ‘arkadan kelepçe’ ve ‘sahur vakti sağlık kontrolleri’ insan haklarına aykırı uygulamalar olarak kayıtlara geçti. Aynı sürecin mahkeme aşamasında hakim İslam Çiçek’in odasında ‘Kaç İsmail’ dediği şahıs ise hukuksuzluk tarihinde milat oldu. Bağımsız hakimlik kuralı ve soruşturmanın hukukiliği açısından ciddi şüpheler doğurdu. Savcılık ve mahkeme sorgusu aşamasında, polislerin 4 günlük yasal süre bitmesine rağmen gözaltında tutulmaları da hukuksuzluk olarak kayda girdi. Bu hem Türk mevzuatı hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına aykırı bir durum. Bu usul sakatlıkları dışında soruşturmanın esasına dair de suçlama yapılan konularla dosyada delil olarak sunulanların hiç de uyuşmadığı görülüyor.

Suçlamalar medya ve siyasiler tarafından ‘deve’ gibi kocaman gösterilirken, sunulan deliller devede kulak bile değil. Polisler, şüpheli oldukları dosyada ‘Selam Tevhid’ soruşturmasında işlem yapmakla suçlanıyor. En can alıcı suçlama ise Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dinlenmesi. Ancak, sorguda ne bir mahkeme kararı sunuluyor ne de dinlenip kayda alınmış, çözümlenmiş bir tape. Erdoğan ile ilgili polislere delil gösterilen tek bir dinleme yok ama ana suç bu. Öyle çelişkili ve temelsiz suçlamalar var ki. Mesela, Yunus Emre Uzunoğlu isimli polis ilk operasyonda ‘yasa dışı dinleme’ iddiasıyla tutuklandı. Halbuki Uzunoğlu, fiziki takip kısmında çalışıyordu. Yine soruşturmada birçok şüpheli, altlarında imzaları bulunmadığı, tek bir delil olmayan dinlemelerden tutuklandı ya da tutuklamaya sevk edildi. Bir polisin, suçlama konusu dosyada hiç görev almasa da sadece Terör Şube’de çalıştığı için tutuklanması isteniyor. Böyle garip bir durum. Savcılar, bazı polisleri ‘suç uydurmak’la suçlarken, aslında kendilerinin tutuklama sağlamak için suç uydurmaya çalışmaları soruşturma evraklarına yansıyor.

Öte yandan, son operasyonda gözaltına alınan şüpheli polislerden 7’si, 3’üncü gününde adliyeye getirildiğinde savcılık tarafından ifadesi dahi alınmadan serbest bırakıldı. Yani, savcının soracak tek soru bulamadığı, ifade almadan serbest bıraktığı 7 polis gerçeği var. İstanbul Emniyeti ve İçişleri Bakanlığı, bu polisleri 3 gün hukuksuz gözaltında tutarak ‘hürriyeti tahdit’ suçunu işledi. Kaldı ki bu polisler hukuksuz gözaltındayken açığa alındı. Savcının yöneltecek tek suç iddiası, tek soru bulamadığı polisleri Bakanlık niye ve hangi gerekçeyle açığa aldı? Bu saydıklarımızdan görülüyor ki, hukuksuzluk soruşturma dosyasına sığmıyor. Dosya, her yanından dökülüyor, daha ilk gözaltı işlemlerinden itibaren. Dosya, su dolu bir kabın her yanından patlaması gibi, dışarı hukuksuzluk taşırıyor.

Savcılar ve mahkeme yama yapmaya kalksa da, hukuk yama tutmuyor. Öyleyse, Başbakan’ın ‘cadı avı’ dediği, soruşturma savcısının ‘gerekirse 12 Eylül’deki gibi 500 bin kişi alınır’ lafının eyleme dökülmüş hali mi bu dosya? Dosyalara bakıldığında ‘bir süre İstanbul Terör Şube’de çalışmış olmak’ savcı tarafından tutuklama gerekçesi sayılıyor. Başka ortada hiçbir suç delili yok. Anlaşılıyor ki, normal yargı sisteminde hakim-savcılar ortada iddia edildiği gibi bir bir suçlar silsilesi olsaydı zaten işlem yapardı. Demek suç yok ki, olmayan suçtan cadı avı yapabilmek için sulh ceza hakimliklerini özel kurdular ve şimdi de operasyon yaptırıyorlar.