KCK soruşturması kapsamında Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayıncı-yazar Ragıp Zarakolu’nun da aralarında bulunduğu 147’si tutuklu, 193 kişi hakkında hazırlanan iddianame, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

İstanbul Özel Yetkili Savcısı Adnan Çimen tarafından hazırlanan 2400 sayfalık iddianamede, Prof. Dr. Ersanlı hakkında “örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 22,5 yıl, Zarakolu hakkında ise “örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” gerekçesiyle 15 yıl hapis cezası istendi. Sanıklardan 51’i “örgüt yöneticiliği”, 142’si ise “örgüte üye olmak” suçlamasıyla hâkim karşısına çıkacak. Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu Yerleşkesi’ndeki büyük duruşma salonunda görülecek davanın ilk duruşmasının temmuz başında yapılacağı öğrenildi.

BDP’ye kapatma davası

Savcı, BDP’nin hukuksal durumunun takdiri için iddianamenin bir suretinin, mahkemece kabulünün ardından Yargıtay Başsavcılığı’na gönderileceğini vurguladı. İddianamede sanıkların yüzde 80’inin BDP’li olduğu ve KCK ile BDP’nin faaliyetlerinin örtüştüğü öne sürüldü. BDP’nin, KCK’nın faaliyetlerine gerek Siyaset Akademileri’ni açmak, gerekse toplantı, gösteri, yürüyüş ve başka şekilde katkıda bulunduğunun öne sürüldüğü iddianamede, şunlar kaydedildi: “Siyaset akademilerinin PKK/KCK terör örgütünün dağ kadrosuna ve şehirdeki uzantılarına eleman yetiştirmek amacıyla kurulduğu, BDP’nin legal kuruluşları gibi gösterildiği ve parti logosunun sadece bir şemsiye olduğu... Dosya kapsamında yapılan incelemelerde, terör örgütü PKK/KCK’nın yasa dışı faaliyetleriyle, BDP’nin faaliyetlerinin birçok noktada iç içe girdiği, hatta bu beraberliğin organsal bir birlikteliğe dönüştüğü anlaşılmıştır. Siyaset akademilerinin, BDP’nin tüzel kişiliği altında açılarak, terör örgütünün eğitim kamplarına çevrilmesi BDP ile terör örgütü arasındaki organsal bağı ortaya koymuştur.”

Gazeteci ve avukatlar yok

KCK’nın İstanbul’daki yönetim kadrosunun yer aldığı ve seçim sürecindeki molotoflu eylemlerin anlatıldığı iddianamede, beş gizli tanığın ifadesi yer aldı. KCK soruşturması kapsamında avukatlara ve gazetecilere yönelik yapılan operasyona ilişkin gözaltına alınan ve tutuklanan şüphelilerle ilgili iddialar bu iddianamede yer almadı.

DTK’nın özerklik ilanı

İddianamede, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) için, “Devleti bölmek amacıyla kaos ve kargaşa ortamı oluşturmak için ülkeyi kan gölüne çevirmeye karar veren ve bunu uygulayan KCK mensuplarının delege olarak katıldıkları bir yapıyı sivil bir hareket olarak görmek, ya bilmeden terör örgütünün emellerine alet olmak ya da DTK’da PKK’nın gizli elini gizlemeye gayret etmektir. Nitekim 7-8 Ağustos 2010 tarihinde toplanan kongre demokratik özerkliği ilan etmiştir’’ dendi.

İmajıyla ‘yardım yataklık’ suçu

İddianamenin 129. sırasında yer alan Ragıp Zarakolu’nun uluslararası imajının örgüt tarafından “lehte” kullanıldığı öne sürülerek, ünlü yayıncıya “terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek” suçlaması yöneltildi. Zarakolu’nun, “Şüphelinin PKK/KCK terör örgütünün hiyerarşisi içerisinde yer almamakla birlikte bilerek ve isteyerek terör örgütüne yardım ettiği, bu kapsamda terör örgütünün şehir merkezlerinde eğitim kampı olarak kullandığı Siyaset Akademisi’nde ders verdiği” iddia edildi.

İddianamede, Zarakolu hakkında yapılan değerlendirmede, “Şüphelinin PKK/KCK terör örgütünün şehir merkezindeki yapılanmalarına ve dağ kadrosuna eleman yetiştirme merkezi gibi işlev gören Siyaset Akademisi’nde ders verdiği, bu faaliyetin yalnızca bir eğitim faaliyeti olarak görülemeyeceği, sınıflarında ve koridorlarında örgütün ölen ve halen yaşayan militanlarına ilişkin fotoğraflar ve örgüt lideri Öcalan’ın posterleri bulunan bir mekânın normal bir eğitim yuvası gibi kabul edilemeyeceği, Türkiye ve dünyadaki gelişmelerden konumu gereği haberdar olan ve aynı zamanda araştırmacı-yazar olan şüphelinin terör örgütü eğitim yuvası olduğunu algılamamasının akıl ve mantık kurallarıyla çeliştiği” dendi.

Savcı’dan ‘bomba’ örnek

İddianamede, şunlar kaydedildi: “Yapılan yasa dışı faaliyetlerden haberdar olmadığının düşünülemeyeceği, yapılan faaliyet her ne kadar ders vermek gibi insani ve masum bir faaliyet olarak gözükse de, bu eylemin terör örgütünün eleman ve lojistik ihtiyacını karşıladığı, nitekim bir örnek vermek gerekirse; herhangi bir şahsın bayiden bir cep telefon alması ya da evinde tamiratta kullanmak üzere çivi alması normal ve insani bir ihtiyaç giderme gibi görülse de, PKK/KCK terör örgütünün sık sık yaptığı üzere, cep telefonuyla uzaktan aktif hale getirilen ve çivilerle etkisi arttırılmış bir patlayıcı hazırlamak için herhangi bir şahsın telefon ya da çivi alırken yakalanması halinde suçun icrasına iştirak ettiğini kabul etmek gerektiğinin her türlü izahtan vareste olduğu, şüphelinin terör örgütüne katkısının da aynen bu örnekteki gibi olduğu, Ragıp Zarakolu’nun terör örgütünün dağ kadrosuna silahlı militan ve şehir merkezlerindeki hücrelerine eleman yetiştirilmesine katkıda bulunduğu.”

Zarakolu’nun imajına dikkat çekilen ilgili bölümde ise, “Tam anlamıyla terör yuvası olan bu kurumları legalleştirme şeklinde olduğu, nitekim şüpheli Ragıp Zarakolu’nun bu kurumlarda eğitim faaliyetine iştirak etmesinin PKK/KCK terör örgütü ve onun uzantıları tarafından lehte propaganda amacıyla kullanıldığı, şüphelinin dünya kamuoyundaki imajı nedeniyle iştirak ettiği bir faaliyetin terörle ilgisinin olamayacağı tezinin ileri sürüldüğü, oysa bu Akademilerin terör örgütünün örneğin Kuzey Irak’taki Metina kampından mekân farklılığı dışında bir farklılığının bulunmadığı anlaşılmıştır” ifadeleri yer aldı.

PKK ile mücadeleye ‘savaş’ diyemezsiniz

İddianamede, 128. sırada sanık olarak yer alan Prof. Dr. Büşra Ersanlı hakkında “PKK/KCK terör örgütünün içerisinde faaliyet yürüttüğü, bu kapsamda örgütün dağ kamplarındaki silahlı militanlarına verilen örgütsel eğitimin benzerinin şehir merkezlerinde BDP tarafından açılan ‘Siyaset Akademileri’nde verildiği, şüpheli Emine Büşra’nın Türkiye’deki bütün Siyaset Akademileri’nin kuruluş ve işleyişinde görev alarak sözkonusu akademilerin organizasyonunu sağladığı” suçlaması yapıldı.

İddianamede, Ersanlı’nın BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in yanısıra gazeteci Nuray Mert ile yaptığı telefon görüşmesi dökümleri de yer aldı. Ersanlı’nın, Nuray Mert ile 15 Haziran 2011 günü saat 19.50’de yapıldığı belirtilen telefon görüşmesinde, şu diyaloglar geçiyor:

NURAY: Ben de Bodrumdayım Pazar döneceğim. Çok da can sıkıcı şeyler oldu ya. Bütün tadım kaçtı yani zaten yoktu, çok sinirliyim.

BÜŞRA: Evet yani. Yani şimdi bombalandı diyorlar.

NURAY: Bir sürü şey diyorlar. Bi de yani öyle birsey var ki tam bir savaş dili hâkim öyle değil mi?

BÜŞRA: Evet evet. Ama bırakmıyor. Yani şey aslında çok ilkel bir sidik yarışı halinde.

NURAY: Ya evet ama çok korkunç ya.

BÜŞRA: Çok korkunç evet.

NURAY: Gittikçe korkunçlaşacak diyorum.

BÜŞRA: Ama bırakmıyor şey Horozlanmaya devam ediyor AKP bırakmıyor peşini.

NURAY: Ama hep o kafa dolu zaten hiçbir zaman değişmediler ki. Ya onlarda böyle.

BÜŞRA: Ama yani bu kadar ciddiyet insan ölüyor ya.

NURAY: Yok Tansu Çiller. Tansu Çiller kafasında.

Telefonla güvenlik güçleri eleştirildi

Söz konusu görüşmeye ilişkin savcılık tarafından yapılan tesbitte, şu görüşlere yer verildi: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti Güvenlik Güçlerinin, ülkenin bölünmez bütünlüğü, vatandaşlarının huzur ve emniyeti için yaptığı yasal savunma mücadelesinin savaş gibi takdim edildiği, PKK/KCK örgütü militanlarının yasadışı mücadelelerinin meşruymuş gibi sunulduğu, devletin bu alandaki faaliyetlerinin toplumu savaşa hazırlama gibi mütalaa edildiği.”