RAHMİ OFLUOĞLU

Karşılıksız çeke ceza ile ilgili bir süredir birbiri ile çelişen açıklamalar yapılmaktadır.  İlk açıklamayı CNN Türk canlı yayınında
Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci yaptı.

 Bakan Tüfenkci, karşılıksız çeke hapis cezası getirildiğine dikkati çekerek “Başbakanımızın talimatıyla karşılıksız çeke hapis cezasını getirdik ve çalışmalarımızı da bitirdik.  Karşılıksız çek verenlere “Tazyik Hapsi” denen, çeki ödemediği takdirde 1 ve 6 ay arasında değişecek bir hapis cezası getirdik. Bu hapis cezası ertelenemeyecek ve normal ceza muhakemesi kanunundan farklı olacak. Bu önemli bir yaptırım. Böylece çek veren vatandaşlarımız ödenip ödenmediği noktasında daha dikkatli olacak. Çeki alan da kendini daha güvende hissedecek.” dedi.  

Tasarı meclise sunulduğunda gördük ki bakan Tüfenkçi’nin  söyledikleri ile karşılıksız çeke ilişkin düzenleme çok farklı. Tüfenkçi 1 ile 6 ay arasında bir cezadan söz etmişken tasarıda 4.5 yılı aşkın (infazı 3 yıl) hapis cezası var.

Tasarı meclise sevk edildikten sonra Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bir açıklama yaptı ve tasarıdaki cezanın orantısız olduğunu, azaltılabileceğini söyledi. Daha sonra başbakan Binali Yıldırım farklı bir açıklama yaptı ve karşılıksız çeke önce para cezası ve kişi karşılıksız çek keşide etmeyi alışkanlık haline getirirse bu kez hapis cezası verileceğini söyledi.

İki gün önce Adalet Bakanı bu kez yeni bir açıklama yaptı ve “karşılıksız çeke ceza olmadığı dönemde karşılıksız çek oranında bir artış olmamasına rağmen karşılıksız çekin cezasız kalmasının karşılıksız çek oranını artırdığı doğrultusunda kamuoyunda bir algı oluşturuldu” dedi ve piyasa istediği için bu konuda düzenleme yapıldığını açıkladı.

08.07.2016 günü Birgün’de yer alan habere göre Adalet Bakanı Bekir Bozdağ şunları söyledi:

ÇEK KANUNU İLE İCRA VE İFLAS KANUNU'NDA DEĞİŞİKLİK

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Çek Kanunu ile İcra ve İflas Kanunu'nda yapılması planlanan değişikliklerle ilgili de bilgi verdi.

Daha önceki kanun değişikliğiyle karşılıksız çekler için hapis cezasının kaldırıldığını anımsatan Bozdağ, bu süreçte karşılıksız çek sayısında büyük bir artış olmadığını kaydetti.

Kamuoyunda hapis cezasının kaldırılmasıyla karşılıksız çek sayısında artış olduğu yönünde algı oluşturulduğunu vurgulayan Bozdağ, "Hapis cezasının olduğu dönemdeki karşılıksız çıkan çek sayısıyla, bugün hapis cezasının olmadığı zamanda karşılıksız çıkan çek sayısı birbirine çok yakın ama kamuoyunda 'hapis cezası kalktı, karşılıksız çıkan çek sayısı arttı' şeklinde bir algı var. Pek çok iş adamı, sanayi odaları, esnaf odaları, ticaret odaları ve sivil toplum örgütlerinin hapis cezasının yeniden getirilmesi konusunda talepleri oldu ve bu çerçevede biz de çeke yeniden hapis cezası getiren bir adım atıyoruz" ifadelerini kullandı.

Adalet Bakanı karşılıksız çeke cezanın bir işe yaramayacağını söylüyor ve ardın piyasa böyle istedi biz de bu düzenlemeyi yaptık diyor.

2 bakan karşılıksız çeke ceza ile ilgili birbirinden farklı şeyler söylüyor, başbakan hepsinde farklı konuşuyor.

Adalet Bakanına göre karşılıksız çeke ceza piyasa istedi diye geliyor.  Belki de piyasadan Cumhurbaşkanına bu konuda yoğun talep gitti ve Cumhurbaşkanı da karşılıksız çeke ceza gelsin diye talimat verdi. Çünkü sırf meslek odaları istedi diye böylesine akıl almaz ve yararsız bir ceza düzenlemesi yapılmaz.

2012 yılında 6273 sayılı yasa ile karşılıksız çeke ceza kaldırılmıştı, şimdi sil baştan yapılıyor ve eski hale dönülüyor. Cezayı kaldıran 6273 sayılı yasanın genel gerekçesi şöyle:

GENEL GEREKÇE

Anayasanın 13 üncü maddesinde temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında ölçülülük ilkesine riayet edileceği düzenlenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 3 üncü maddesinde düzenlenen yaptırımların orantılı olması ve ceza hukukunun son çare olma özelliği (ikincillik ilkesi) bu anayasal ilkenin bir yansımasıdır. 5237 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir." denmektedir. Buna göre, ceza hukuku işlemleri yapılmasıyla sağlanması beklenen yarar ve verilmesi imkân dâhilinde olan zarar arasında bir oranın bulunması, aksi takdirde işlemden vazgeçilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, ceza hukuku, toplumsal barışın devamı bakımından başvurulması kaçınılmaz olduğu zaman devreye girmelidir. Buna göre, hukukî veya idarî sorumluluğun yeterli olduğu durumlarda adlî nitelikteki cezalar verilmemelidir. Ceza hukukunun son dönemde gelişen ve yukarıdaki açıklamalarla yakından ilgili olan önemli ilkelerinden biri de "ekonomik suça ekonomik ceza verilmesi"dir.  Buna göre, ekonomik nitelikteki suçların yaptırımı hapis cezasından ziyade ekonomik yaptırımlar şeklinde olmalıdır. 5941 sayılı Çek Kanununun 5 inci maddesinde, karşılıksız çek keşide etme suçu için adlî para cezası öngörülmüş olmasına karşılık, bu cezanın ödenememesi durumunda infazı para cezasının hapis cezasına dönüştürülmesi suretiyle yerine getirildiğinden, adlî nitelikteki bu yaptırım, yukarıda saydığımız ilkeler gerekçe gösterilmek suretiyle gerek uygulamada gerekse doktrinde uzun zamandır eleştirilere maruz kalmıştır. Bununla birlikte borcunu ödeyemeyen kişi hakkında infaz aşamasında hapis cezası uygulanması bu kişinin ticarî hayatının ciddi şekilde sarsılmasına veya sona ermesine neden olmakta ve borçlarını ödeyebilme ihtimalini neredeyse ortadan kaldırmaktadır. Öte yandan, Anayasanın 141 inci maddesinin son fıkrasında "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." hükmüne yer verilmiş, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında da herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının "makul süre içinde" görülmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Yargının iş yükünün aşırı şekilde ağırlaşması nedeniyle yargılama sürecinin yavaş işlemesi ve uzun sürmesi, Anayasamızın ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin kabul ettiği makul sürede yargılanma hakkı ve devletin makul sürede yargılama yükümlülüğünün gereğinin yerine getirilmesini önemli derecede engellemektedir. Bilindiği üzere, karşılıksız çek keşide etmek suçundan kaynaklanan uyuşmazlıklar ceza adalet sistemindeki iş yükünün önemli bir bölümünü teşkil etmekte ve bu fiil için adlî nitelikte yaptırım uygulanması ceza hukukunun yukarıda saydığımız ilkelerine uygun görülmemektedir. Bu nedenle, karşılıksız çek keşide etmenin suç olmaktan çıkartılmak suretiyle bu eylem için herhangi bir yaptırım öngörülmemesi düşünülebilir. Ancak çekin ekonomik hayatta ifa ettiği görevde bir zafiyet yaşanmaması için karşılıksız çek keşide etme eyleminin tamamen yaptırımsız bırakılması uygun olmayacaktır. Bu nedenle, karşılıksız çek keşide etme eylemi için çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı şeklinde idarî nitelikte bir yaptırım uygulanması daha uygun bir çözüm olarak görülmüştür. Bu Tasarı, karşılıksız çek keşide etme eylemine adlî nitelikte bir yaptırım uygulanması nedeniyle yaşanan sıkıntılara çözüm getirmek ve adaletin etkinleştirilmesini, süratli ve verimli çalışmasını sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

Peki, ne değişti? Anayasanın 13, 5237 sayılı TCK’nın 3’üncü maddesi mi değişti. Ekonomik suça ekonomik ceza ilkesi mi değişti?..

Hiçbir şey değişmedi, üstelik Adalet Bakanı bu ceza gereksiz diyor.

Karşılıksız çeke ceza birileri istedi diye geliyor.  Böyle ismarlama bir ceza uzun ömürlü olamaz çünkü bir toplumsal gereksinmeye dayanmıyor. Karşılıksız çeke ceza fayda yerine piyasaya zarar verecektir.